05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ŞİİR ÖDÜLÜ: SÜREYYA BERFE / ‘YAVAŞ YAVAŞ BİLEMİYORUM’ Doğanın çırpınışı…. “Şiir” dalında 47 yapıtın değerlendirildiği ve Seçici Kurulu Ataol Behramoğlu, Doğan Hızlan, Turgay Fişekçi, Eray Canberk ve Hüseyin Yurttaş’tan oluşan 78’inci Yunus Nadi Şiir Ödülü, Yavaş Yavaş Bilemiyorum (Yapı Kredi Yayınları) adlı yapıtıyla Süreyya Berfe’ye verildi. Yazın yolculuğunda 60 yılı geride bırakan ve yeni yapıtlarıyla okuyucularla buluşmayı sürdüren Süreyya Berfe, Yavaş Yavaş Bilemiyorum’da, şiirimize bir ömür kattığı derinlikle okuyucuyu bir kez daha doğaya bakmaya çağırıyor. SÜREYYA BERFE Asıl adı Hikmet Süreyya Kanıpak olan Süreyya Berfe, 1965’e kadar Süreyya Kanıpak imzasıyla da yazdı. Nermin Hanım ile Fransızca öğretmeni Metin Kanıpak’ın oğlu. Baba tarafından Atatürk’ün akrabası. Çanakkale Lisesi’ni bitirdikten (1960) sonra iki yıl hukuk fakültesinde, 4 yıl İÜEF Felsefe Bölümü’nde okudu. Askerliğini yedek subay öğretmen olarak yaptı. Arkın Yayınevi’nde çalıştı. Meydan Larousse, Cumhuriyet Ansiklopedisi, Yirminci Yüzyıl Tarihi gibi ansiklopedik yayınların hazırlanmasına katkıda bulundu. Ali Özgentürk ile Asyalı dergisini çıkardı (1972). 1976’da Can Yayınevi’nde çalıştı. Daha sonra reklam şirketlerinde metin yazarlığı yaptı. İlk şiiri 1962’de Yön dergisinde çıktı. Şiirlerini Süreyya Kanıpak imzasıyla 1965’e kadar Düzlem, Zeren, Yelken, Şiir Sanatı, Türk Dili, Somut gibi dergilerde, sonraki şiir ve yazılarını Papirüs, Yeni Dergi, Yazı, Forum, Oluşum, Soyut, Somut, Ant, Yeni Edebiyat, Yeni a, Birikim, Milliyet Sanat, Defter, Kitap-lık, Gösteri dergileri ile Yeni Gazete ve Ulus gazetelerinde yayımladı. Süreyya Berfe’nin şiirleri 18 dile çevrildi. “Vamvakaris çok başka bir adamdı, rastgele bir müzisyen de- gunluğuna bir bir rastladığımız dizeler, insanın yolculuğunu BERRİN KARADENİZ ğildi. Ondan bir tane daha bulamazsınız…” doğa aracılığıyla anlamlandırmasına da bir olanak tanıyor. Kitabın ilk bölümünde yer alan şiirleri okuduktan sonra ya- Kitapta dikkat çeken kimi ara metinler, göndermeler de var. azında 60 yılı geride bırakan şair Süreyya Berfe’nin pıtın genel ruhuna yayılan hüznün ve neşenin aynı anda insa- O göndermelerden biri de Cemal Süreya’nın Güz Bitiği kita- 78’inci Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü kazandığı iki bö- bına ve “Keşke Yalnız Bunun İçin Sevseydim Seni” şiirine. nı sarmasının nedenini anlamak zor değil: Bambaşka insan- Y lümden oluşan yeni yapıtı Yavaş Yavaş Bilemiyo- lar, bambaşka duygular, bambaşka bir dünya… Peki “O dün- Bu şiirin doğuşunun öyküsünü soruyorum kendisine, “Ne- rum (Yapı Kredi Yayınları), ilk anda ismiyle yakalıyor oku- ya bugün nerede?” diye düşünüyoruz ve “yavaş yavaş bile- reden başlayayım ki?” diyor. Süreya ile yaptıkları bir sohbet- yucuyu. Ve hüznün yanında bir serbest bırakışı belki bir mediğimiz” bir noktaya doğru gidiyoruz. te gırgır, şamata konuşup şakalaşırken konu Berfe’nin sevgi- seslenişi duyumsatıyor. Geçmişte yaptığı bir söyleşide “Kenti lisine gelmiş. “O dönem sevgilimden ayrılmıştım. Cemal de Kitabın açılış şiiri olan “Markos Vam- ve kentliyi çocukluğumdan beri sevmedim. konuyu dolaştırıp ona getiriyor. Başladı kızı methetmeye. O vakaris” başlıklı şiirin yanı sıra “Rebeti- Ama bu kır âşığıyım demek değil. Doğayı söylüyor, ben ‘Yahu haklısın be keşke bunun için sevseydim’ ko 1” ve “Rebetiko 2” şiirlerine bakınca diyorum. O söylüyor, ben ‘Yalnız bunun için sevseydim’ diyo- ve ona yakın insanları daha çok seviyo- Ege’ye özgü yaşamın akışını ve ritmini rum” deyişini anımsatıyorum Yavaş Ya- rum. Bu hikâyeden doğdu o şiir” diyor tebessümle. Bu dize- hissettiriyor Berfe. Markos Vamvakaris’in vaş Bilemiyorum’u kendisinden dinlemek den hareketle yazılmış, esin verenini dahi duygulandıran şiir. kariyeri ve Berfe’nin şiirlere verdiği isim- için bir araya geldiğimiz Berfe’ye. Bir derin ah çekiyor burada Berfe, “Cemal ile baş edil- lerden de anlaşıldığı üzere rebetiko müzi- Bugün kentten yola çıksak diyorum, mez” diyor, “Ondaki zeka, edebiyatımızdakilerde pek az- ğiyle aktardığı vurguyu anlıyoruz elbette dır.” Giden dostun ardından bir an duraksayarak: “Ahhh dönsek aynı kırı ve doğayı bulur mu- ancak Berfe müziği bu kez adeta okutuyor. yuz artık? “Ah nerede…” diye iç geçiri- Cemal ahhh… Kalk Cemal kalk, ortalığa bak!” Markos Vamvakaris’i anınca söze giri- Değerli bir şairden edebiyatımızın belleğine ilişkin anıları yor usta şair, “Bulmak imkânsız. O kır, yor, “Ne adamdı… İnsanların aklı yalnız- o doğa yok artık ama sadece o da değil dinledikçe sözü bir başka şair dostuna ve bir başka konuya ca şöhretlerle ilgilendiğinden artık kim- sorun. Nüfus da aldı başını gidiyor, her getiriyorum ve kendisine “usta şair” gibi söylemlere bakı- se bu isimleri bilmiyor bile” diyor Berfe. şey daha kötüye doğru ilerledi.” şını ve Turgut Uyar’ın “Efendimiz acemilik” sözünden ha- Haklı da… Burada bir parantez açmak Doğanın tam içinden, artık onunla yo- reketle soruyorum: gerek sanırım; şiire ismini veren kişiyi bil- Şairin “efendisi, ustası, kalfası” var mıdır? Hemen yanıtlıyor ğurulmuş olarak görüyoruz dizeleri. Günümüzde çokça hırpa- meden ve dahası merak etmeden yola devam eden okuyucu, lanan, sömürülen, yok edilmeye çalışılan bir varlık artık doğa. Berfe, “Yoktur, şair şairdir. Kolay mı bir şairin ustası olmak… bir ihtimal diğer şiirlerle yaratılan bütünlük havasını almakta Gözlerimizin önünde yakılan, yıkılan, yerine betondan renk- Önce şiir yazmayı öğrenirsin sonra ne olacaksan olursun.” ve anlamlandırmakta güçlük çekebilir. siz, kokusuz, nefessiz bir dünyanın yaratıldığı o güzelim do- Doğayı, sevmeyi, gören gözlerle bakmayı, yalnızlığımı- Şiir de pekâlâ öğreticidir. Biraz merak unsuru isteyene ye- ğaya getiriyoruz sözü. zı, içtenliği, kısacası artık pek rastlayamadıklarımızı, unut- ni pencereler de açar böylece. Bir rebetiko müzisyeni olan ve “rebetikonun patriği” olarak anılan Vamvakaris’in Ege’nin Onun yanında yer alıp, kitapta tam da içinden konuşan şa- tuklarımızı ve tabii çokça baharı hatırlatıyor Süreyya Berfe; diğer kıyısından bu kıyıya yansıyan etkiye bakıyoruz kitapta: ire, “Canı yanan doğanın bir seslenişi mi bize?” diyorum, durmadan, sakin ve kararlı. Yazıyı kitaba ismini veren bir şiirle bitirelim: “Bahar akşam- “… Bizi bekliyorken Girit ve Kazancakis/ Zamanın azalmak- “Öyle elbette, hatta çırpınışıdır…” diye yanıtlıyor beni. ta olduğunu/ Aklımıza getirmeden”. Ve devam ediyor Berfe, Bahar rüzgârına, topraktaki kıpırdanmaya, denizin dur- larının yalnızlığı/ neye benziyor/ Yavaş yavaş bilemiyorum”. n CEMAL BÂLİ AKAL’DAN ‘SPINOZA VE SÜREKLİ DEMOKRASİ’ emal Bâli Akal, Spinoza ve Sürekli Demokrasi (Dost Kitabe- lik kitabı ile Spinoza üzerine aynı fikri taşıyan bazı metinlerinin C vi) adlı kitabında, yaygınlaşmaya hep açık bedensel-zihin- bulunduğu Kimlik Bedenin Hapishanesidir başlıklı (R. Ergün’le) sel özerklikleri, bunlara denk düştüğü için sınırlanması olanak- ortak çalışmasındaki savlara sadık kalarak özellikle Epikuros, lı olmayan bir ifade özgürlüğünü, göç sorununu içeren bir ileti- Lucretius, Machiavelli, Nietzsche ve Kelsen’e odaklanan oku- şim hakkını, bunların sürekli devinimini ve “tabiatla özdeşleşen malara farklı biçim ve içerik kazandırıyor. n sonsuz ‘bir’ demokrasi”yi anlatıyor. Akal, Spinoza ve Sürekli Demokrasi’de, ifade özgürlüğü, Spinoza ve Sürekli Demokrasi / Cemal Bâli Akal / Dost Kitabevi / özerklik ve göç sorunlarını ele aldığı Varolma Direnci ve Özerk- 317 s. / 2023. 4 7 Aralık 2023
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle