Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ERENDİZ ATASÜ’DEN ‘HERKES SEVDİĞİNİ ÖLDÜRÜR’
‘Gönlüm ve aklım
elbette kadınlardan yana!
Ancak, edebiyat bir yargılama
mercisi değildir’
Usta yazar Erendiz Atasü yeni kitabı Herkes Sevdiğini Öldürür’deki (Sia Kitap), hayatın her zaman ve
her yerde beliren zıt-ikiz yüzünü vermek istediğini ifade ettiği öykülerinde, kadınların kuşatılmışlığını incelikli imgeler ve durumlar
eşliğinde içimizden kahramanlarla işliyor, Alice’in harikalar diyarında olmadığı bu çağda da toplumsal dokuya yansıyan ikili
ilişkilerdeki bozulan ve bozulmayan “şiddetli” ezberlere nesnel bir yaklaşımla ve yetkin kalemiyle ses veriyor. Farklı kuşaklardan
kadınların yaşanmışlıklarını, yerel ve evrensel kimi acı benzerliklerini, ortak noktalarını, iç ve dış mücadelelerini ortaya koyuyor.
şıyordu. Daha doğrusu terbiyeli bir kız çocuğu-
GAMZE AKDEMİR
nun tepkilerine bürünmüş ama bundan habersiz
gamze.akdemir@cumhuriyet.com.tr
bir atılım gücüydü o.”
İncelikle işliyorsunuz “o korunaklı ruhu, o
“Bedenen yirmi bir yaşında genç bir kadın ol-
atılım gücünü”, yansımaları, toplumsalda bir
sa da bir kız çocuğunun korunaklı ruhunu ta-
noktada “sükûnet ve yetinme”ye içten içe hani
şıyordu. Daha doğrusu terbiyeli bir kız çocuğu-
sinsice de kodlanmış, öyle ki neredeyse folklor-
nun tepkilerine bürünmüş ama bundan habersiz
laşmış o kadınlık reflekslerini -belki otokontro-
bir atılım gücüydü o.”
lü de demeli-..
(“Göğsünde Delik Taşıyan Adam”
Bu hikâye özyaşamsal izler taşır… 1960’lara
adlı öyküden…)
kadar biz şehirli Türkler bir tür masumiyet içinde
‘İNSAN ACISI VAR OLMASAYDI BÜYÜK yaşadık, uyuyan güzel gibi.
Bugünkü çürümüş hayata mahkûm olduğumuz-
OLASILIKLA SANAT DA OLMAZDI!’
Kadınların kuşatılmışlığını incelikli imgeler dan beri, o döneme yazılan güzellemeler, what-
n
sApp mesajlarında dolaşıp durur.
ve durumlarla içimizden kahramanlarla ortaya
O hayat elbette bir anlamda güzel ve masumdu;
koyduğunuz kitabınızın bu yaklaşımını açmanızı
ama bu özelliğini galiba her şeyden çok sınıfsal
rica ederek başlayalım söyleşimize.
ve cinsiyetçi körlüğe borçluydu.
Bu hikâyelerle hayatın her zaman ve her yerde
beliren zıt-ikiz yüzünü vermek istedim. Hayat çok
‘1961 ANAYASASI VE 1968
güzel ve bazen gerçekten korkunç.
HAREKETLERİYLE KATILAŞMIŞ
Zehirli yanı güzelliğini silemiyor, genellikle neşe
KALIPLAR KIRILDI AMA..’
ve hüzün, ıstırap ve mutluluk, iç içe geçmiş katman-
Öykülerinizdeki kimi kadınların yaşamla-
n
lar halinde, özellikle yakın ilişkilerde birlikte yaşa-
rında toplumsal olaylarla bilinçlenme yolunda
NECATİ SAVAŞ
nıyor, “Ne seninle ne sensiz” meselesindeki gibi.
kat ettikleri mesafeyi; sadece kendileri için de-
Gerçek hayatta bunlar yaşanmış / yaşanı-
n
ğil insanlık için, eşitlik için, adalet için, yurtla-
yor olmasaydı, ben de öykülerimi böyle yazma-
rı için seslerini yükselttiklerini, imlediğiniz gibi “yetinme
ATAERKİL TOPLUMUN CİNSİYETÇİ
saydım dedirten tüm anlara, acı toplumsal gerçekliğe iliş-
çağı”nı kapamaya azmettiklerini de okuyoruz.
BASKISI VE ‘SEVMEK’ DENEN
kin duygularınızı açarsanız neler söylersiniz?
1961 Anayasası ve 1968 hareketleriyle biraz önce bahsetti-
GİZEMLİ OLGUNUN ÇELİŞKİLERİ
Evet, tabii keşke insan acısı var olmasaydı… Ancak o za-
ğim o masumiyet bitti. Gerek toplumsal gerek kişisel çatışma-
Gönlüm ve aklım elbette kadınlardan yana! Ancak, ede-
man büyük olasılıkla sanat da olmazdı. Sanatın hatırı sayılır
ları besleyen bir evrede bulduk kendimizi. Katılaşmış kalıp-
biyat bir yargılama merci değildir; yargılamanın yeri “araş-
bölümü ıstıraptan, yitimden doğar. Bir anlamda onarma ça-
lar kırıldı, bireylerin yaratıcı, mücadeleci yanları özgür kaldı.
tırma yazıları, siyasal makaleler (vs.)”dir. Ne der Kunde-
basıdır sanat, kaybedilenin yerine geçer.
Bu çelişkilerden güzel bir hayat çıkabilirdi ortaya,
ra, roman (ve edebiyat hakkında): Herkesin anlaşılabildiği,
O kadar uzun süre yazı ile haşır neşir yaşadım ve hâlâ yaşı-
ama maalesef öyle olmadı ve o dönemin gençleri bizler
kimsenin yargılanmadığı bir ortam!
yorum ki ıstırapsız ve sanatsız bir hayatı hayal edemiyorum.
“bugün”de bulduk kendimizi. Yazma yeteneği ile ödüllendi-
Yakın ilişkilerde “Suç yoktur, karakter vardır” derdi bir
rilmişlere bu dönüşümü metinlerde canlandırmak düştü.
büyüğüm. Karakterlerimizi büyük ölçüde içine doğduğumuz
‘YAZMAK BİR YOĞUNLAŞTIRMA YÖNTEMİDİR!’
“Sudaki Ayna” adlı öykünüzden bir alıntıyla devam
n
ailelerdeki ilişkiler belirliyor.
Herkes Sevdiğini Öldürür’deki öykülerinizde kaç ku-
n
edersem: “Yaz bizi, bize yaz... Biz gerçeğiz. Acıdan yoğrul-
Bu öyle bir damga ki zihniniz ve yaşınız ne denli ilerler-
şak kadınların yaşamışlıklarını, yerel ve evrensel kimi acı
duk, ayrılık acısından. Bizi yaz ki okuyanlar suya bakın-
se ilerlesin, davranışlarınız, tutumunuz bu kısıtlayıcılığı tam
benzerliklerini, ortak noktalarını, iç ve dış mücadelelerini
ca bizi görebilsinler, bin kişiden biri görse, yeter; hayattaki
olarak aşamıyor.
nasıl işlediğinizi, tavrınızı burada da açar mısınız?
en temel gerçek, tek gerçek ayrılıktır. Biz yaz yaşlı ve yaslı
Bu yapının üstüne ataerkil toplumun cinsiyetçi baskısı bi-
Nesnel bakmaya çalışırım. Yaşadığım ya da tanık oldu-
ayrılığın gençliğimizi nasıl kemirdiğini... yaz.”
niyor, mesele kadın-erkek ilişkisi ise. Ve “sevmek” denen
ğum her acı, bana hayatın bilmediğim yeni bir tarafına ışık
Yaşamda beliren, beliremeyen, belli belirsiz var olan,
gizemli olgunun çelişkileri biniyor bütün yakın ilişkilere.
tutan bir öğretici yerine geçmiştir.
kahraman-korkak, ürkek-dişli, dişi-eril, âşık-ıssız, maz-
Sevdiğimize karşı aşırı duyarlı ve kırılgan oluyoruz ya da
Bu kitaptaki hikâyelerin pek azını kişisel deneyimler, pek
lum-zalim... Öykülerinizde topyekûn var, varız! Erendiz
tam tersi, bu sevgiye aşırı derecede güveniyor, sevilenin ih-
çoğunu tanıklıklar esinlemiştir. Sadece esinlemiştir. Haya-
Atasü’nün öyküleri bu gerçeğin ismi, cismi ve?
tiyaçlarına karşı duyarsız ve değer bilmez oluyoruz biz in-
tın tıpa tıp benzerini edebiyatta yaratmak ne mümkün ne de
Kayda geçirilmesi!
sanlar, bazen çok talepkâr, bazen buyurgan olabiliyoruz, sa-
gereklidir.
Kimi öykülerinizde bedenen olduğu kadar ruhen de
n
dece sevdada değil, ana-evlat ilişkileri ve dostluklar dahil
Yazmak bir yoğunlaştırma yöntemidir. Gerçek hayatta ör-
hastalık, hastalanma, çökme, sağlıksızlık hali vurgulanı-
tüm yakın ilişkilerde.
neğin kocanın öfkesinin belirtisi, kadının boğazına sarılmak
yor. Açar mı yazarı? Hayat ve herkes sevdiğini böyle böy-
ise, metinde bu eylemi öldürmeye çevirmek, yazarın özgür- SINIFSAL VE CİNSİYETÇİ KÖRLÜK! le nasıl öldürür?
lük alanına girer.
“Göğsünde Delik Taşıyan Adam” adlı öykünüzden şu Bu, aslında Oscar Wilde’ın sözüdür; devamı aşağı yuka-
n
Çünkü iletmek istediği şiddet anının dehşetli umutsuzlu- alıntıyla devam edersem; “Bedenen yirmi bir yaşında genç rı şöyle gelir: Kimi bir sözle, kimi susuşla, kimi bakışla, en
ğunu, “boğaza sarılmak” kâğıt üstünde iletemeyebilir. bir kadın olsa da bir kız çocuğunun korunaklı ruhunu ta- cesuru kılıçla.
n
22 7 Aralık 2023