Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
(15 EYLÜL 1914-2 HAZİRAN 1970)
Kalemiyle yaşamı kaydeden
yazar, Orhan Kemal!
Orhan Kemal (15 Eylül 1914-2 Haziran 1970) yaşadığı ve gözlemlediği her zaman dilimini kalemiyle yazıya dökerek ülkemizin
insan ve toplum ilişkisini, değişimlerini eserlerinde belge olarak geleceğe bırakmıştır. Bize çözüm yolu gösteren eserlerinden
insanımızın ve toplumun dönüşümünün sağlanması için faydalanmaya devam ediyoruz. Değerli ustamız 108. yaşın kutlu olsun.
bunda bu öykü için, “İşte küçük bir şaheser!” diyecekti.
‘GECE GİDECEK YERİMİZ YOKTU’
IŞIK ÖĞÜTÇÜ
“Gece gidecek yerimiz yoktu. Kayınpederlerim şehirde
ÇORAP ATÖLYESİNDE İŞÇİLİK VE ‘GREV’!
değillerdi. Yıldız eteklerime yapışmış, ‘Eve gitmeyecek mi-
YAŞAMAK VE YAZMAK!
1951 yılında Adana’dan İstanbul’a gurbet kuşları gibi göç
yiz?’ diye mızırdanıyordu. Nâzım süt saatinin geldiğini ha-
Yaşamın akışı içinde yıllar geçtikçe yazılanların gerçek
eden beş kişilik Orhan Kemal ailesi Sirkeci’de bir otele yerle-
tırlatıyordu yaygarayı basıp. Raşit yorgunluktan ve sinir bo-
hayattaki izlerini aramaya başlarsınız. Özellikle bir yazarın
şir. Nuriye Öğütçü o günleri şöyle anlatır: “Birkaç gün sonra
zukluğundan ayakta sallanıyordu. Müthiş zayıflamıştı, yü-
yaşamını merak ediyorsanız, bir araştırmacı olarak mutlaka
İzzetlerin Kasımpaşa’daki kiracı oldukları vakıf dairesine
zü solgun ve çöküktü. Bir şeyler yapmak istediğini, çaresiz-
yazdıklarının içinde kendine ait bilgilerin saklı olabileceği-
taşındık. Onlar zaten sekiz kişilik bir aileydiler. Biz de beş
liğini, kendini yiyip bitirdiğini görüyordum. Önce bekleme
ni tahmin edersiniz. Orhan Kemal’in (15 Eylül 1914-2 Ha-
kişi, evin bir odasına yerleştik. Üç aydan fazla misafir etti-
salonundaki sıraların üzerine oturduk. Çok geçmeden kal-
ziran 1970) eserleri de benim için böyledir.
ler bizi. İlk önce bana iş bulundu. Sultanahmet’te bir çorap
dırdılar. Yasakmış. Salonu kapatacaklarmış.”
Onun otobiyografik eserlerini ve mektuplarını ayrı tutarak
atölyesinde çalışacaktım. Dediklerine göre de haftada yet-
“Kocasına baktı, yüzü pek fark edilmiyordu, yalnız, dir-
şiirlerinde, öykülerinde, romanlarında hatta denemelerinde
miş beş lira alacaktım. Küçükleri, ablaları Yıldız’a bırakır
seklerine kadar sıvalı kolu görünüyordu, ipinceydi: ‘Ne ka-
kendisinin yaşamından kesitler bulabilirsiniz. Böylece kendi
karı koca sabahın erken saatinde yola çıkardık.”
dar da zayıfladı!’ Ona tekrar acıdı. Bu sırada, yemenilerini
ailenizi ve yazarın yakın çevresini daha yakından tanıyabilir-
“‘Sabahleyin kocası gene her günkü gibi büyük şehrin
betonda sürüyen bir ayak sesi peydahlandı. Kadının yüreği
siniz. Yazarın arkadaşlarının bir sohbet sırasında anlattıkla-
apartman, tramvay, otobüs, taksi kalabalığı içinde evinin
hop etti. ‘Ya, kalkın burdan derlerse?’
rı, çocuklarının, kendisinin ve eşinin günlük olarak yaşadık-
yitirdiği ekmeğini aramaya gitmişti. Öyle anlıyordu ki Ner-
Karşıda, alacakaranlığın içinde daha karanlık bir in-
ları karşınıza bir yazı metni olarak çıktığında şaşırmazsınız.
min bunu! Akşam kocası gene düşük omuzlarıyla, elleri boş
san gölgesi belirdi, gölge ağır ağır geliyordu. Kocası ince
dönünce, kahırlı olmamasına bilhassa dikkat ettiği yumu-
koluna indirdiği başıyla rahat, sakin uyuyordu. Gölgeyse
NURİYE ÖĞÜTÇÜ ANLATIYOR...
şacık sesiyle, ‘Yarın işe gidiyorum’ dedi. ‘Çorap atölyesin-
yaklaşıyordu. ‘Ya, kalkın, derse?’
Bu yazdıklarımı merak edenler için bir söyleşide Orhan
de çalışacağım.’”
Gölge geldi, geldi... Eli yüzü kara içinde perişan kılık-
Kemal’in eşi Nuriye Öğütçü’nün anlattıklarına kulak
“Müthiş yoruluyordum fakat hafta sonunu da iple çe-
lı biri, tam karşısında durdu. ‘Ne geziyorsunuz burda?’
misafiri olalım: “İkinci çocuğumuz Nâzım 1944’te doğdu.
kiyordum. Yetmiş beş lira alacaktım. Değerdi bu yorgun-
Adam daha sert, ‘Uyanırsa uyansın. Yasak burda oturmak!
Son olarak denediği pazarcılık işi de yürümeyince, ailece
luğa. Muhasebeden verdikleri zarfın içinden on iki lira
Burası otel değil, kalkın! Burda sabahlamak yasak!’”
Malatya’ya gitmeye karar verdik. Oğlumuz Nâzım henüz
çıkınca, nasıl boş hayaller peşinde koştuğumuzu bir defa
Çaresiz dışarda betonun üzeri kalıyordu bizim için. Gece
üç dört haftalıktı. Malatya’daki arkadaşı buraya gel, sana
daha anladık. Bıçak açmıyordu ağzımızı. Hafta başında
sıcaktı. Beton sert fakat ılık bir yatak gibiydi. Hepsi uyudu-
iş buluruz demişti. Neyimiz varsa satıp, yol parası yaptık,
Raşit, ‘Gitmeyeceksin!’ dedi.”
lar. Ben sabahı bekledim.”
Malatya’ya gittik.
“‘Hafta sonunda paralar verilmeye başlandı. Bordro-
“Kadın hafifçe ‘Merhametsizler!’ dedi ve oğlunun kunda-
Arkadaşı bizi misafir etti. Gerçekten iş de vardı. Fakat
yu ötekiler gibi imzaladı, zarfı aldı. Heyecanla açtı. Fakat
ğını hırsla aldı. İstasyon merdivenine doğru yürürlerken ko-
iki ay sonra fabrika idaresi ‘askerlik tezkeresi’ yüzünden
hayret! Koskoca bir haftada on iki buçuk lira? Elinde zarf,
cası sendeledi... Merdivenleri yavaş yavaş indiler. Dışarda sı-
işine son verdi. Yine açıkta kalmıştık ve dönüşümüz peri-
katibin yanına koştu. Hiçbir yanlışlık yoktu. Katip, ‘Ne ola-
cak ve aydınlık bir gece, tertemiz gök ve kuvvetli ayın altında
şanlıktı. Hayatımızın en acı sahnelerinden biridir bu.
caktı ya?’ dedi. ‘Elli lira mı verecektik sana?’’
alt alta ve üst üste evler kalabalığı halinde şehir uyuyordu.
Yetmiş sekiz kuruş vardı kocamın cebinde. İki küçük ço-
cukla üçüncü mevki vagonda yapılan uzun ve yorucu Ma- Kadın, oğlunun kundağını ılık betona sırtüstü yatırdı. 108. YAŞIN KUTLU OLSUN USTA!
Sonra kızına yer yaptı. Kocasına döndü, ‘Sen de yat!’”
latya-Adana yolculuğundan sonra gecenin bir saatinde Orhan Kemal 1954’te Grev öykü kitabını çıkaracak, için-
garın ortasındaydık. Dördümüz yığılıp kalmıştık oraya.” Dört kişilik Öğütçü ailesinin 1944 yılında yaşadığı bu de “Nermin” adıyla yaşadıkları zor günleri öyküleştirecek-
“Tren gecenin on ikisinden sonra şehrin garına girdi. gerçek olay, kalemiyle yaşamı takip eden yazar için bü- ti. Orhan Kemal yaşadığı ve gözlemlediği her zaman dili-
yük bir fırsat olacak, 1949 yılında öyküde adı “Adam” mini kalemiyle yazıya dökerek ülkemizin insan ve toplum
Adam dehşetli yorgun ve uykusuzdu. Bavullarla sepetleri
karısı vagonun penceresinden uzattı, o, aşağıdan aldı. Öyle olarak geçen kişi tarafından Orhan Kemal imzasıyla Ek- ilişkisini, değişimlerini eserlerinde belge olarak geleceğe
mek Kavgası kitabındaki Dönüş öyküsünü yazacak, bu da
yorgun, uykusuzluktan öyle bitikti ki, nerdeyse yıkılacaktı. bırakmıştır. Eserlerinden insanımızın ve toplumun dönüşü-
Kadın gene pencereden kızını sonra da bir kırk günlük oğ- ailemizin yaşadığı hayat serüvenlerinden biri olarak kay- münün sağlanması için faydalanmaya devam ediyoruz.
lunun kundağını kocasına uzatıp trenden indi.” da geçecekti. Nâzım Hikmet, Kasım 1949 tarihli mektu- Değerli ustamız 108. yaşın kutlu olsun. n
14 15 Eylül 2022