19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SEMİH ÖZTÜRK’TEN ‘TELAŞ BANDOSU’ Bir renkli rüyalar haritası! Semih Öztürk’ün İletişim Yayınları tarafından yayımlanan ve sekiz öyküden oluşan ikinci kitabı Telaş Bandosu, insanın gerçek ile düş arasında sıkışıp kaldığı, çare bulmaktan bazen sakındığı bazen pes ettiği, “çivili sandıklara” yenilerin eklendiği bir dünya sunuyor. Bu dünyanın zamanıysa hem şimdide hem geçmişte; kimi zaman bir vasiyette kimi zaman bir tiyatro oyuncusunun dilinde. “Herkese yetecek kadar dünyanın” var olduğu bu metinler, hayal kurup içlenmenin, düşünüp taşınmanın birlikte olduğu bir renkli rüyalar haritası. Okurunu iyi etmeye çalışan, renklendirmek isteyen, hiçbir şey için zorlamayan öyküler. getiriliyor. Ama derinde, konuşabilse ne- YILDIRIMAY BAYRAKÇI ler diyebilecek hayvanların katledilmesi- ne bir öfkeyi içeriyor. GELİP GEÇİCİ DÜNYA! “Utanmak ne demekmiş bir karıncanın Dünya halinin gelip geçiciliği, insanın bakışından öğrendim” düz “insan kala- değişebilirliği, korkusu, öfkesi, deliliği ve mamanın” altı çiziliyor. daha çoğu, tekdüze bir yaşamın olmadığı- nın, her an yerle yeksan edilebileceğimizin MEKANİKLEŞİRSEN HİÇBİR kanıtları gibi. Bunlar sıkılmışlıkların kar- ANLAMI KALMAZ! şısında bazen insanı koyu bir heyula içine İnsanın kendi sesini duyduğu ama an- hapseder bazense kurtuluşun simgesidir. lamlandıramadığı, çemberin gitgide da- Semih Öztürk sekiz öyküden oluşan raldığı, içinde heybesine attıklarıyla pa- ikinci kitabı Telaş Bandosu’nda (İletişim ramparça olduğu bir dünya var. Yayınları), ikiliklerle cebelleştiğimiz bu Savrulmaların farkında olduğumuz, hallerin -ve elbette daha fazlasının- öy- durulamadığımız, hatıraların işe yarama- külerini yazıyor. Daha kitabın ilk öykü- dığı, “avunmanın tek nimetimiz” oldu- sü, “Gece Gelen Salyangoz”da korkuy- ğu bir dünya. İnsanın bu hırpalanışlarının la sarmalanmış, “hak etmiş” dedirten bir öyküsü “İstasyon”. atmosfer var: Gelmeyecek bir treni bekleyen bir oyu- Fevzi Efendi, dünya halinden kaçıp nun “Bir Kadın” isimli başkahramanı, cinlere sığınır, ama bu cinlerin sağladı- karakteriyle o kadar hemhal olur ki ba- ğı ayrıcalıklar onu başka bir insan yapar. zen oyun mu bu oynadığı gerçeğin yüzü- Cinlerle Beşir Fuad’ın ölüm anını takip ne vurması mı ayırt edemez. etmeyle başlayan süreç, cinleri insanların Oyunun bazı yerlerinde sadece ezber evlerine sokarak kendisi hakkında düşü- yaptığı için mekanikleşir, fakat çok geç- şi yazmayacaktır. İnsanın dünyası ken- na kalırsa. İnsanlar senin onu duymadığı- nülenleri öğrenmeye varır. meden fark eder ki oyunculuğun içinde Arzuların galebe çaldığı bu hayat, delili- dinedir çünkü; bazen kurtuluş gördüğün nı, anlamadığını düşünürler ama anlarım. saklamaya çalıştığı boşluk, kendi içinde. “gerçekler” çıkamayacağın bir kuyudur. Hem de ne anlamak. Ağzım var dilim yok. ğin sınırlarında gezinir; güzel olan, bir yer- Kurgunun bir yüzleşme malzemesi ol- den sonra sorgulanmamasıdır. Çünkü bazen Konuşabilsem ne akıllar veririm onlara. PALTO VE HAYVANLAR! Şaşırıp kalırlar. Ne de olsa herkes kendi- duğu öyküde yalnızlık, umursanmazlık, kimsenin elinden bir şey gelmez, der yazar. öfke, yalan… Kek tek sıralanıyor. İkinci öykü “Agaşon” da aynı delilik- Telaş Bandosu’nun en güzel yönle - ni kandırıyor bu dünyada.” (s. 39) rinden biri, hayvanlarla kurduğu ilişki. Bazen ise insanın gözü, “hüsnüyusuf Çözülmeye çalışılan düğümün ilmek- düş sınırlarında gezer. Yerin altındaki dünyaya düşen, bir kuyuyla tekrar “bu- Öztürk kitabını da kedisi Palto’ya ithaf etmiş. tohumunun” masumiyetinden, “yağmu- leri daha sıkılaşıyor ve nihayetinde ka- dın, içine düştüğü zifiri karanlığa bırakı- raya” dönen Üsküdarlı Eşref, anlatma- “Şuayip” öyküsünün kahramanı emek- run rahmetinden” güç alarak bir “çekiç” lilik sürecini yatağa bağlı olarak geçiren olur, bir “çivi”, “çığlık”. “Gazella Ga- yor kendini. nın, yazmanın bir var olma hali olduğunu Repliklerden uzaklaştığı an kendini bu- imler gibidir. bir adam. zella” bunun öyküsüdür; bir ceylanın av- Pencereden gözüne ilişen köpeğin di- lanışının, öfkesinden toprağı döven atın, luyor, “tüm ezberleri bozarak” yaşamanın “İstanbul’un insanı içine çeken, umul- madık zamanlarda tuhaf yollardan yürü- linden konuştuğu satırlar, bazen bir fe- feryat eden kuşun. düşüncesi bile mutlu ediyor. Bir nevi kar- rahlıkken bazen de yazarın öfkesini di- “Senden aldığım canı geri vermek için maşaya da övgü oluyor öykünün kendisi. ten büyüsünden” payını almıştır Eşref. Kimsenin bilmediği kuytulara girer, iki le getiriyor gibidir. Çünkü bazen insanın söz verdim Gazella. Ağır geldi. Ezildim. Telaş Bandosu’nun öyküleri, okurunu iyi zaman arasında sıkışıp kalır; inanmazlar. gözü başka görür: Taşıyamadım. Yerle gök arasında sıkışıp etmeye çalışan, renklendirmek isteyen, hiç- Anlatır o da, anlattıkları roman “Dedim ya, ben sadece seyrederim. Kö- kaldım. Yaşadığım hayat değildi artık,” bir şey için zorlamayan ve keyifli bir oku- olsun da inansınlar diye. Anlattığı ki- pekliğin en güzel tarafı da burasıdır ba- diyor insan; insanın pişmanlığı da dile ma sunan yetkin öyküler. n ‘TÜM PANAYIRLARIN HEYULASI: DUYGU UĞUR’UN KALEMİNDEN KAYIP RIHTIM ÖYKÜ ANTOLOJİSİ’ ‘ARABULUCU’ üm Panayırların Heyulası fantezi, bilimkurgu, kor- eo Colston, arkadaşları üstünde büyü yapma Tku, distopya, tuhaf kurgu ve polisiye türlerinde ço- Lyeteneği olduğuna inanan sıra dışı bir çocuktur. 1900 yılında bir okul arkadaşının malikânesinde ğu genç yazarların kaleminden “ucube” temalı 20 öykü- geçirdiği yaz ayları onun hem yaşıtlarına hem yü bir araya getiriyor. Bu kitap için kaleme alınmış öy- de yetişkinlere bakışını acı tatlı deneyimlerle külerde ucube, kimi zaman bir mekân kimi zaman bir zenginleştirir. Aşk mektupları taşıyarak “arabulucu- durum. Bazen de normalin ta kendisi. İzlerini yaşamın luk” ettiği Marian’a vurulması, yetişkinlerin ilişki sar- içinde sürdüğünüzde ucubelerle şekillenen panayırları malındaki “aracı” konumu onu günbegün olgunlaştırır. görebilirsiniz. Üstelik tüm pana yırların bir heyulası var. Leo’nun aracılık ettiği ilişkilerin yönü yeni bir yüzyıla Tüm panayırlar aynı özü saklıyor. Hepsinin cevheri ay- dönük ve yeni yıkımlara gebedir. Arabulucu, 20. yüzyıl nı maden ocağında gömülü. Derinlere inip onları görme- İngiliz edebiyatının köşe taşlarından L.P. Hartley’nin, miz gerekiyor. Kayıp Rıhtım, yalnız yürümek istemeye- on iki yaşındaki bir çocuğun gözünden bütün hayatın ceğiniz bir patikaya davet ediyor. n anlamını ortaya koyduğu başyapıtı. n Tüm Panayırların Heyulası: Kayıp Rıhtım Öykü Arabulucu / L. P. Hartley / Çev. Duygu Uğur / Antolojisi / Yay. Haz. Onur Selamet, Özgürcan İletişim Yay. / 283 s. Uzunyaşa / İthaki Yay. / 288 s. 12 16 Haziran 2022
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle