20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HÉCTOR ABAD FACIOLINCE’DEN ‘ANGOSTA’ Bir Latin Amerika distopyası! Gazeteci yazar Héctor Abad Faciolince’nin dördüncü ve çok satan romanı Angosta (Çeviren: Banu Karakaş / Livera Yayınları) fütürist bir distopya. Angosta hepimizin tanıdığı bir çağdaş metropol. Zengin daha zenginleşirken yoksulun daha yoksullaştığı, bir üçüncü dünya kenti. Bohem bir yaşam süren sahaf Jacobo Lince’nin başından geçen olayları anlatan Faciolince, aile, aşk, cinsellik, erotizm, siyaset, toplumsal eşitsizlik gibi konuları bir dayanışma öyküsüne dönüştürürken, metni bir yandan da edebiyat tartışmalarıyla harmanlıyor. Günümüz Latin Amerika edebiyatına, toplumuna, siyasetine gelecekten bakarak küreselleşen toplumlardan farklı kesimlerin açmazlarının, öfkelerinin ve özlemlerinin bir panoramasını sunuyor. 1987’de paramiliter grupların suikast BANU KARAKAŞ saldırısı sonucunda gerçekleşen ölümü ço- cukluğundan beri babasıyla son derece ya- KİTAP İÇİNDE BİR KİTAP! kın ve duygusal bir ilişki içinde bulunmuş Gazeteci yazar Héctor Abad Faciolince’nin olan ve o zaman henüz 29 yaşındaki oğ- dördüncü ve çok satan romanı Angosta lu Héctor’u derinden etkilemiş ve gazeteci- (Çeviren: Banu Karakaş / Livera Yayın- yazarlık kimliğinin daha da politik bir ton ları) adlı romanı burnunu kitaba gömmüş kazanmasına neden olmuştur. bir erkek okur görüntüsüyle açılıyor. Kitap İşte Faciolince’yi Angosta’nın hikâyesini içinde bir kitaba, hikâye içinde bir hikâyeye yazdırmaya iten arka plan panoraması aşa- davet ediyor bizi yazar. ğı yukarı böyle bir tarihten beslenir ve bu- Angosta, Güney Amerika’nın kuzeydo- nun izleri anlatının alt metninde duyumsanır. ğu bölgesinde bir kentmiş, okuduklarımız- dan bunu anlıyoruz. Fakat belli ki eski gör- EŞİTSİZLİĞİN OLDUĞU BİR kemini yitirmiş, tarihine, kendine başkalaş- DÜNYADA TARAFSIZ KALMAK! mış. Halkı, değme kast sistemlerine taş çı- Öyküye dönecek olursak Faciolince ro- karacak bir düzenle üç farklı sınıfa ayrılmış. man boyunca Jacobo karakterini öyle çetre- Okurumuz Jacobo ise kırkına merdiven fille örülmüş bir ilişkiler ağının ortasına atı- dayamış, avare bir bohem. O da kendinin yor ki sonunda “adamcağız” büyük bir iki- pek farkında değil sanki. Bu üçlü ayrımın lemle karşı karşıya kalıyor. Jacobo yakın- tam ortasına yerleşmiş, kendine kitaplar- dan tanık olduğu bunca sınıfsal adaletsizli- dan, edebiyattan, kadınlardan, lezzetli ye- tin Amerika hikâyesi ve onu özgün kılan yanı da bu. Aldo- ğin karşısında hâlâ kendini sağlama alıp yaşananlara seyir- meklerden, içkili sofralardan bir hayat kurmuş, yaşayıp gi- us Huxley’nin, George Orwell’in o karanlık, gri distopik ci mi kalacak, yoksa taraf olup siyasi bir karar mı alacaktır? diyor. Ta ki bu pervasızlığı başına çoraplar örüp onu birta- evrenlerine benzemiyor. Roman bunu açık açık ifade etmese de bize sonunda şunu kım zorlu kararlar almaya itene kadar. Tersine rengârenk sofraların kurulduğu, o sofralarda söyler: Eşitliğin olmadığı bir dünyada tarafsız kalmak batıl Angosta tam anlamıyla tipik bir fütürist distopya sunuyor. muhabbetin gecenin ilerleyen saatlerine dek koyultuldu- bir konumlanmadır, gerçek değildir. Zira hepimizin haya- Angosta hepimizin tanıdığı bir çağdaş metropol. Zengin git- ğu, dostların birbirlerine teklifsizce sataştığı, çiftlerin gece tı birbirine ama ince ama kalın, birtakım bağlarla bağlıdır gide daha da zenginleşirken yoksulun daha da yoksullaştığı, gündüz tutkuyla seviştiği, yani hayatın bir taraftan cıvıl cı- ve mesele bu bağlarla nasıl ilişki kurduğumuz meselesidir. bu ayrımın görünmez sınırlarının pratikte elle tutulur sınırlar vıl aktığı bir dünya çiziyor yazar. çizmeye vardırıldığı bir üçüncü dünya kenti burası. Kesişen hayatlardan dışarıya da pek çok tartışma, pek çok CİNSİYETE DAYALI ADALETSİZLİK Alt sektör sakinlerinin üst sektörlere geçebilmek için pa- fikir sızıyor ve böylelikle Latin Amerika’da siyasete, sanata, Peki Jacobo’nun seçimi ne olursa olsun kayıpların ya- saport misali izin kâğıdı almaları gerekiyor, öyle herkes edebiyata, cinselliğe, yalnızlığa, evliliğe, eşliğe ve çok eşlili- şanması kaçınılmazsa alacağı kararın önemi nereye düşer? elini kolunu sallaya sallaya gezemiyor yani. Sınırda durdu- ğe dair pek çok perspektif açılıyor önümüze. Fakat bu tartış- Yazar her bir karakteri başka bir köşeye savurduktan son- ruyorlar, “Hop dedik, öyle kafana göre geçemezsin. Belli ki maların altında hep örtük bir politik tınının duyulduğu kesin. ra bizi bu soruyla baş başa bırakırken bir kadın okur olarak paran pulun yok, üstün başın da dökülüyor ayrıca. Evrak- ben de şu soruyu sormadan edemiyorum: ların nerede?” ÖLDÜRÜLEN İNSAN HAKLARI Jacobo gibi tuzu kuru adamların kendilerini feda ederek SAVUNUCUSU BABASI ESİN KAYNAĞI! JACOBO’YLA KENTİN SOKAKLARINDA! kendilerinden alt sınıfa mensup kadınları “kurtarmalarıy- Burada bir parantez açıp Héctor Abad Faciolince’nin la” bu devran dönecek midir? Latin Amerika’da sınıfların Kitabın baş kahramanı Jacobo Lince sefasının peşinde ken- kişisel tarihine de kısaca değinmekte fayda var. ötesinde, cinsiyete dayalı bir adaletsizlik yok mudur ve da- tin sokaklarını arşınlaya dursun, okur olarak bize de bu sokak- Kolombiya’nın ileri gelen doktorlarından olan babası lardaki hayatı gözlemlemek kalıyor. Toplumun farklı kesim- ha da önemlisi, kahraman erkekler yaratıp hikâyeyi katar- Héctor Abad Gómez, aynı zamanda üniversitede halk sağlı- tik bir sona bağlamak bir sanat dalı olarak edebiyatın hedef lerinden çok çeşitli karakterlerin bir araya geldiği, Dante’ye göz kırpan ismiyle La Comedia Oteli’nde hikâyeler, hayat- ğı profesörü ve öncü bir insan hakları savunucusudur. tahtasına sığar mı? lar kesişiyor ve bir ülkenin adaletsizliklerle, eşitsizliklerle, Kolombiya’nın ikinci büyük kent Medellin’de sağlık reform- Hikâyenin zenginliği ve özgünlüğü ortada. Birbiri için- ları yapılması için büyük çabalar vermiş, Ulusal Halk Sağ- den yaprak yaprak açılan bu soruların daha nicelerini sor- kanla, ölümle bezeli tarihi dökülüyor ortaya. Distopya dedik ya, Latin Amerika’dan okumaya alışkın lığı Okulu’nun kurulması da dahil olmak üzere pek çok top- duracağı ve düşünce tarihimize katkı sunacak pek çok tar- olduğumuz bir tür değil bu. Ne var ki Angosta tam bir La- lumsal kazanımın elde edilmesinde lider bir rol üstlenmiştir. tışmayı besleyeceğine kuşku yok. n FREDERICK C. BEISER’DEN ‘DÜNYA ACISI (WELTSCHMERZ) - ALMAN FELSEFESİNDE KÖTÜMSERLİK 1860 - 1900’ ünya Acısı (Weltschmerz), 19. yüzyılın ikinci yarısında Alman Kötümserliğin başlıca savunucularını (Philipp Mainländer, Eduard- felsefesine egemen olan kötümserliğe dair bir çalışma. Kötüm- von Hartmann ve Julius Bahnsen) ve başlıca eleştirmenlerini, özellik- D serlik, aslında hayatın yaşamaya değmediği teorisiydi. Bu teori, le Eugen Dühring ve “Yeni-Kantçıları” ele alıyor. Yüzyılın ikinci yarısının kötümserlik tartışması, ikincil literatür- felsefesi 1860’larda Schopenhauer tarafından Alman felsefesine tanıtıldı. de büyük ölçüde göz ardı edilmiştir ve Dünya Acısı (Weltschmerz), Frederick C. Beiser de dilimize Nagehan Yanar’ın çevirdiği ve Say 1880’lerden bu yana, onu yeniden incelemeye ve ortaya attığı önemli Yayınları tarafından yayımlanan incelemesinde, Almanya’da felsefe- felsefi sorunları analiz etmeye yönelik ilk girişim niteliğinde. n nin gündemini bilimlerin mantığından uzaklaştıran ve yaşamın değe- rinin incelenmesine doğru değiştiren Schopenhauer’in kötümserliğin- Dünya Acısı (Weltschmerz) / Frederick C. Beiser / Çeviren: den doğan yoğun ve uzun tartışmayı irdeliyor. Nagehan Yanar / Say Yayınları / 528 s. / 2022. 14 27 Ekim 2022
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle