Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
JÜRGEN HABERMAS’TAN ‘SÖYLEM ETİĞİ’ Habermas ile ahlak üzerine… Söylem etiği, bir konuşmada tarafların geçerlilik iddiaları ortaya koydukları ve makul gerekçelerle uzlaşıma varmaya çalıştıkları, söylem merkezli bir kuramdır. Söylem etiğinde, uzlaşı şart değilse de evrensel bir norm olacak biçimde bir anlaşmaya varmak asıl amaçtır. Çağımızın en önemli düşünürlerinden Jürgen Habermas, kitapta; söylem etiğinin Kant etiğiyle benzerliklerini ve farklılıklarını, Hegel’in bu etiğe eleştirileri çerçevesinde ortaya koyuyor. Aynı zamanda Bernard Williams, MacIntyre, Charles Taylor ve Rawls gibi çağdaş filozoflarla etiğin temel sorunları üzerine bir tartışmaya girişiyor. ATA DEVRİM PARSONS ETKİSİ Ünlü düşünür Jürgen Habermas’ın belki de en ilgi çekici yönü hem fazlasıyla etkisinde kaldığı Parsons’tan hem de birinci kuşak Frankfurt Okulu’ndan farklı bağlamlar yönünde uzaklaşmış olmasıdır. O, ilk olarak, normların Parsonsçı statik kabulü yerine dinamik bir norm teorisi ortaya koyuyordu. Böylece özellikle Nazizmin yükselişi ile ortaya çıkan “normsuzluk” sorunu aydınlatılabilecekti. İkinci olarak, Kant’ın “akıl” üzerindeki vurgusuna yeniden yaşam vererek Aydınlanma’nın bitmiş bir proje olduğu görüşüne karşı çıkıyordu. Birinci kuşak, Weber’in karamsarlığını miras alarak teorileştirmeye girişirken Habermas, yine Weber’den yola çıkmasına karşın iyimserliğini korumuştu. Geri dönülmesi olası olmayan bir rotaya sapılmış olduğuna inanmıyordu. Bu iyimserlikte gene de Parsons’ın etkisi olduğu söylenebilir ve zaten onun jargonu ile şöyle diyor Habermas, Söylem Etiği’nde: “Modern toplumdaki özel ilgi ve değer yönelimleri ne kadar çok ayrımlaştırılırsa, bireylerin eylem alanlarını genel ilgi/çıkar çerçevesinde düzenleyen ve ahlaki olarak gerekçelendirilen normlar da o kadar çok genel ve soyut olmaktadır.” (s.30) Bu, Parsonsçı anlamda normların esneklik kazanması ya da görece genel nitelik kazanmasıdır. Gerçekte hem Luckmann hem de Parsons’ın sosyolojisinde değişen istemlere değerlerin belirli bir esneklik ile yanıt verebilmesi olumlu bir şeydir. Habermas için de argümantasyon katılımcılarının tikel görüş dünyalarını aşarak diğerlerinin perspektifinden bakabilmeleri gerekir. HABERMAS’A GÖRE KANT! Gerçi Parsons, Kant’ı faydacılar karşısında konumlandırmakla yetinirken Habermas’a göre Kant da Hobbes gibi bireyselci ve sözleşmeci bir yaklaşım ortaya koymuştur. Kuşkusuz, Hobbes’ta bireyler yalnızca kişisel çıkarlardan hareketle ve amaçrasyonel itilimlerle sözleşmeye yönelirler. Kant’ta ise sözleşme ahlaki olarak temellendirilmelidir. Bu bağlamda, Habermas; MacIntyre ya da Sandel gibi YeniAristotelesçiler’in “geleneksonrası” toplum için Kantçılığa karşı kendi ahlak anlayışlarını alternatif olarak ileri sürdüklerine dikkat çekmektedir. Onlara göre Aydınlanma, metafiziksel kalıpları bir kenara itmiş ama boşluğu gerekli ahlaki temellendirmelerle dolduramamıştır. Habermas, öne sürülen alternatifi muhafazakâr eğilimlere açıklığı nedeniyle tercih edemeyeceğini ve Kantçı düşüncenin bir revizyonuna gereksinim duyduğumuzu belirtir. Bu revizyon nasıl olası olacaktır? EGO İDEALİ VE ROL ÜSTLENME İlk olarak, belirli durumlar karşısında karar verme yükümlülüğü, normlara ilişkin bilgimizden daha fazlasını talep eder. Ne yapılması gerektiği, olguya bir zaman ufku eklendiğinde, kişinin arzuladığı ego ideali ile ilişkilidir. Diğer bir deyişle kişi kendi kendisini değerlendirmekte ve gerektiğinde yargılamaktadır. Dolayısıyla kişiliğin arzu edilebilir olana bir yönelimi olmalıdır. Böylesi olumlu bir yönelim ancak sosyalleşme ve sosyal ilişkilerde bulunarak rol üstlenme eylemleri ile olası olabilmektedir. Rol üstlenme, yalnızca bireyin rol edinmesi değildir, tarafların birbirlerinin rollerini de üstlenmelerini içerir. İkinci olarak, ahlaki eylem ya da davranış, yatkınlık ya da özneleri önceleyen güçlerin garantörlüğü ötesinde ancak argümantasyon pratiği sürecinde edinilebilir. Dahası bu pratik geçici olarak normatif beklentilerin dışına çıkılması olasılığına da gebedir. Söylem Etiği, temel olarak pragmatik, etik ve ahlaki söylemler arasında ince bir ayrıma gider. Burada artık söz konusu ayrımın ayrıntılarını, Rawls’un görüşlerinin eleştirisini ve Apel’in katkılarının değerlendirmesini kitabı okumak isteyen okurlara bırakalım. Son olarak söylem etiği üzerine doktora tezi yazmış olan Seyit Coşkun’un özenli çevirisinin okura rahat bir okuma deneyimi yaşatacağı da vurgulanmalı. n Söylem Etiği / Jürgen Habermas / Çev.: Seyit Coşkun / Fol Kitap / 257 s. / 2020. ‘HAZ İLKESİNİN ÖTESİNDE METNİNİN ÇAĞRIŞTIRDIKLARI’ Talat Parman’dan ‘Freud’un Makara Oyunu’ Küçük Ernst’in bir buçuk yaşındayken ip sarılı bir makarayla oynadığı oyun onu psikanaliz tarihinin en ünlü çocuğu yapacaktı, zira onu izleyen dedesi Sigmund Freud oyunu anlamlandırmakta ve yineleme zorlantısı, ölüm dürtüsü gibi kavramları psikanaliz kuramına katmakta gecikmeyecekti. Yüz yıl önce yayımlanan ve kısmen bu çocuk oyununun esinlettiği “Haz İlkesinin Ötesinde” Freud’un en kişisel metnidir de. Yazılış süreci Freud açısından, kızının ani ölümü başta olmak üzere kayıplarla dolu, kendi kanser olma ihtimalinin gündeme geldiği bir dönemdir. Belki de Freud bu metni yazarken kendi makara oyununu kurmuştur. Talat Parman, Freud’un Makara Oyunu Haz İlkesinin Ötesinde Metninin Çağrıştırdıkları’nda (Yapı Kredi Yayınları) nasıl bir yöntemle ilerlediğini şöyle anlatıyor: “Bu kitapta kuramsal önermeleri tartışmak yerine ‘Haz İlkesinin Ötesinde’yi Freud’un özel yaşamıyla koşutluklar kurarak okumayı ve yorumlamayı yeğledim. Böylece onun bir kuramcı, bir klinisyen ve bir bilimin kurucusu olmasının ötesinde aynı zamanda bir eş, bir baba ve bir dede kısaca bir insan olduğunu da vurgulamak istedim” 16 1188ŞMubaatr2t0221021