04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KITAP l BEBEK l ÇOCUK [email protected] l GENÇ BURCU YILMAZ l HAFİZE ÇINAR GÜNER l SİMLÂ SUNAY TAŞ KÂĞIT MAKAS Çocuklar ve (hayali) hayvanlar Yazar ve çizer Peter Carnavas, Can Yayınları tarafından yayımlanan Fil adlı romanında (insansı hayvan temsilleriyle büyütülen) çocukların, özel yaşamlarında hayvanları nereye ve nasıl yerleştirebileceğine dair ender bir örneği hikâyeleştiriyor. SİMLÂ SUNAY N eden çocuk kitaplarında hayvanlar çoktur, sorusuna günümüzden bir çocuk romanıyla kurgusal bir yanıt veriyor Carnavas (bilerek veya bilmeyerek). Yüz yıllardır insanbiçimcilikle canlanan hayvanlarla büyütülen, eğitilen, giydirilen, eğlendirilen bir nesil bugün hayvanlara nasıl bakıyor? Bugün nasıl baktıkları hem bir soru hem de girişteki sorunun kısır döngüsel yanıtı artık. Carnavas, annesinin ölümünden sonra depresyona giren babasının yanında hayali bir fil gören ve onunla mücadeleye girişen küçük kız, Olive’in hikâyesiyle çocuk ve hayvan ilişkisine özel bir örnek kazandırıyor. Yasın/depresyonun hayvan biçiminde temsil edildiği çocuk kitabına sık rastlamıyoruz. NEDEN HAYVAN? Annesi öldükten sonra babası, dedesi (annesinin babası), gri renkli köpeği Freddie ve jakaranda ağacı ile beş kişilik bir ailede yaşayan, hayvanları ve doğayı çok seven Olive, babasının gündelik hayatında “üzüntü gölgesi” gibi yer kaplayan bu gri fili sevmiyor, gitmesini istiyor. “Babası yalnızca Olive’in hiç hatırlamadığı şeyleri hatırlamak istiyordu sanki; annesi, bir de sırlarla dolu o okyanus gibi. O zamanda mahsur kalmıştı, o zamandan beri irikıyım bir filden ibaretti hayatı.” (sayfa 68). Olive, filin hayali olduğunun bilincinde. Babasıyla ilişkilerini olumsuz etkileyen, ne olduğunu tahmin ettiği ama tam da emin olamadığı, bu uzun süren “yası”, naif ve somut tarif etmek için bir hayvanı tercih ediyor. Neden hayvan peki? Karlı ve yüksek bir dağ değil, dev ve kuru bir ağaç değil, büyük ve ağır bir eşya değil, gri ve iri başka bir şey değil de bir hayvan? Çocuklar kitaplarda ve filmlerde, duyguların ve davranışların temsili olarak hayvanları hep “insanbiçimi”nde tanımadılar mı? Elbette yazar çocuk kitabı için hayvan karakterin mutlaklığını da düşünmüş olabilir. Ancak buradaki filin ne bir adı ne de bir varlığı var. Fil konuşmuyor da. Babanın yanından ayrılmamak dışında, insansı denebilecek bir eylemi de yok, yazarın kendi çiziminde görüntüsüyle gerçek bir fil. En baştan, Olive de, okur da biliyor bunu. Sır olan bu değil (ama bir sır da var). Olive, evlerinin içindeki bu ağır “şeyi” tarif etmek için bir hayvanı seçiyor çünkü hayvanlar fanidir, bu fil de bir gün gidecek, gitmeli de… Geçici bir durum olmalı bu. Oysa dağlar ve eşyalar canlılar gibi ömürlü değildir. “Yas” bir ağaç da olamazdı çünkü “fil” babası nereye giderse onu takip ediyor. Olive tanımlayamadığı duygular ve davranışların betimi için hayali bir insan da seçmiyor. Çünkü Olive, bir çocuk olarak hayvanlara hem aşina hem değil. Tam da hissettiğine uyan o şey hayvan, insan değil. E hayali olarak annesini de göremezdi çünkü Olive henüz bir yaşındayken ölmüş. Aynı zamanda, bir sorunun varlığını kendine anlatmak için de, yine de, pek çok şeyden tatlı, güvenli bir hayvanı seçiyor çocuk. Büyüklerin onu korumak için anlattığı hayvan hikâyelerinin yolundan giden bir çocuk (romanda böyle bir kanıt olmasa da). Hayvanlar dolaylı anlatımın aracı, çocuk bilinci bunu kapmış, yazar da bunu bize gösteriyor (o zaman belki de bilerek). NEDEN FİL? “Ama babasının fili normal bir fil değildi. O fil yaprak yemiyordu. Çamur banyosu yapmıyordu. Dahası, babası üzgünken, o fili hiçbir şey korkutup kaçıramazdı.” (sayfa 50). Peki, babasının yasını ve bunun sonucunda hissettiği “babasızlığı” neden “fil” olarak görüyor Olive? Çünkü filler gerçek hayatta ömürlerinin sonuna kadar büyürler. Olive büyüdükçe bu sorun da büyüyor. Olive, babasının, annesi sağ iken yaşadıkları hayatı (okyanus kadar geniş bir sırda) hafızasında sakladığının da bilincinde. Filler de yas tutar, hafızaları güçlüdür. Demek ki babası ile filler arasında bir bağ kuruyor çocuk. Romanın ortalarında; Olive’in tüm bakımını üstlenen, bir korkuluk gibi giyinen, gezgin, doğasever, neşeli ve muhteşem dedesinin gizlediği yasını da “bir hayvan olarak” gördüğü sahnede şaşırıyoruz. Bu sefer karşımızdaki hayvan; gri, büyük, yaşlı bir kaplumbağa. Bu temsil de yine filde olduğu gibi gerçek kaplumbağaların özelliklerini taşıyor. Uzun ömürlü olmaları, yavaşlıkları, yuvayı simgelemeleri… Ancak bu kaplumbağa çabuk yok oluyor çünkü dede ve torun arasında babanın boşluğuyla oluşmuş sıkı bir ilişki var. Olive, dedesinin kaplumbağasını alt edebiliyor ama babasının filinden kurtulmak öyle kolay olmayacak belli ki. Yası ve acıyı tutan eşyalar da romanda tek tek yerini alıyor. Sözgelimi Olive’in ödev olarak “en sevdiği eski ve harika şey”i okula götürmesi ve sunması gerektiğinde, bu annesi ile dedesi arasındaki anlamlı eşyalardan biri mi olmalı? Mesela bir daktilo ya da bir pikap? Çok şaşırtıcı ki; Olive ödev için dedesini seçiyor, bir eşyayı değil. “Dedem benim en sevdiğim eski ve harika şey” diyen Olive şöyle devam ediyor: “Benim dünyamı o döndürüyor. Öğle ve akşam yemeklerimi o hazırlıyor. Benimle okula yürüyor. Yatmadan önce ve uyandıktan sonra bana sarılıyor. Şarkılar söylüyor, kasabanın etrafında maceralara çıkarıyor.” (sayfa 98). Yazar, insan ile eşyayı, eşya ile hayvanı, hayvan ile duyguyu, gerçek ile hayaliyi yer değiştirerek canlıcansız, hayatı oluşturan tüm şeyleri birbirine çok ince anlamlarda bağlıyor, alışıldık hiyerarşilerini akıcı, samimi, şiirsel ve duru bir dille bozuyor. Mor sırt çantasıyla, Yan Yana adlı eski bir şarkıyı tekrar tekrar söylemekle zamanı ölçerek çıktıkları, sürprizli kasaba gezilerinde Olive’in hayatını renklendiren, tüm grilerden onu korumaya çalışan bu harika “korkuluk” dede, Olive bir gün jakaranda ağacından düştüğünde, işte, içinde gizlediği acısını (kaplumbağasını) da o korkuyla salıveriyor ve bu Olive’in gözünden kaçmıyor. Olive, dedesine babasının yanında gördüğü filden ve kaplumbağadan bahsetme cesaretini buluyor böylece. Dedesi sonra onu evlerinin yanındaki kulübeye götürüyor ve eskiden annesinin kilden yaptığı, “fil” biçimindeki, kırık heykelsaksıyı gösteriyor. Bu noktada, filin hiç de tesadüfi olmadığını anlıyoruz. Bu filin onarılması, canlı renklerle boyanması, içine çiçek ekilmesi gerek. Filin gitmesi için başka bir filin gelmesi gerek. Hâsılı, dedetorundan oluşan evin, baba hariç ahalisi (ve her nedense sadece Olive üzgünken ortaya çıkan ve ne tesadüf rengi gri olan Freddie de elbette) filin gitmesi için hazırlıklara başlıyor. Güzel bir kahvaltı, kâğıt uçaklara yazılmış notlar, Olive’in neredeyse kardeşi gibi olan bahçelerindeki dev jakaranda ağacının şahane gölgesi, zaman ölçütü Yan Yana şarkısı, heykelsaksı fil, en sonunda tamir edilen annesinin bisikleti bizi mutlu sona taşıyacak (canlı cansız bağlanmış) şeyler... Okyanus dolusu sırlar; anneye ait anılar da arkasından gelecek ve aile içinde, bir filin doldurmaya yelteneceği hiçbir boşluk kalmayacak belli ki. En önemlisi gri filden kurtulacaklar! “Kaplumbağa gitmişti. Fil gitmişti. Bunları düşünürken yavaşlayıp durdurdu bisikleti. Evlerinde bir hayvan vardı hâlâ. Kimseye anlatmadığı, kendine sakladığı bir hayvan.” (sayfa134). Üstelik bu gri hayvanın, gri kaplumbağa ve gri filden ayrı olarak bir adı da var… Çünkü çocuklar kendi duygularının fevkalade bilincindeler. n Fil / Peter Carnavas / Çeviren: Elif Ersavcı / Editör: Tuğçe Özdeniz / Can Yayınları / 144 s. / 2020 / 8 + yaş. 24 10 Eylül 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle