Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MELTEM YILMAZ’DAN ‘BÜTÜN MÜMKÜNLERİN KIYISINDA’ ‘Toplumsal patlama kaçınılmaz!’ İlk romanı Soraya ile Berlin Film Festivali Kitaplığı’na seçilen, Soraya’nın yanı sıra İris adlı romanıyla Polonya ve Bulgaristan’da da okurla buluşan Meltem Yılmaz, yeni kitabı Bütün Mümkünlerin Kıyısında’da; mümkünsüzlüklerle çevrili hayatların ayakta kalma mücadelesini, kısa öykülerle iç içe röportajlar aracılığıyla okurlarla buluşturuyor. GAMZE AKDEMİR gamze.akdemir@cumhuriyet.com.tr n Tüm kıyıdakiler kenara atılıyorlar, gölgelerde yaşıyorlar, yüzlerce yıl önceki o yoksulu, kimsesizi, hastayı toplum zararlısı olarak gören ve programdan anında silen karanlık dönemlerin günümüz versiyonunda nefes alıp vermeye çalışıyorlar. Bu çalışmanın toplamında vardığın kıyılarda bir gazeteci yazar olarak sende neler daha da içselleşti denebilir? Bir bireyin ve grubun çoğunluktan farklı herhangi bir özelliğinin olması, onun ötekileştirilmesi için pekâlâ yeterli olduğundan, benim “mümkünlerin kıyısındaki hayatlar” olarak kaleme aldığım öyküler; azınlık, güçsüz ya da marjinal oluşlarından ötürü acayip, tuhaf, ahlak dışı ya da yadırgatıcı olarak görülenlerin hikâyesini konu alıyor. Bugün, ne idüğü belirsiz bir zihniyetin yönetimindeki Türkiye’de, toplumsal bahçedeki yararlı sebzelerin büyümesini ve gelişmesini engelleyen “ayrık otları” olarak görülen bu insanlar, yalnızca düşman ilan edilmekle kalmıyor, aynı zamanda ölümün kıyısına doğru da bilinçli bir şekilde itiliyor. Yoksul yurttaşlar açlıktan intihar ediyor, göçmenler şişme botlara bindirilip açık denizlere gönderiliyor, ilkokul çağındaki çocuklar uyuşturucu bağımlılığı nedeniyle tuvalet köşelerinde can veriyor, hem de herkesin gözleri önünde. Öte yandan, böyle bir dönemde, mümkünlerin kıyısındakilerin, ötekilerin ya da ayrık otlarının; edebiyatta her zamankinden daha fazla yer alması gerekirken, tersine neredeyse hiç yer almadığına şaşırarak tanık oluyorum. Dolayısıyla, bu kitabı yazmamdaki temel motivasyonu bu şekilde özetleyebilirim, kitap bittiğinde ise içimdeki öfke katlanarak arttı diyebilirim. ÇOCUKLAR ARKA SOKAKLARA TERK! n “Cehennem Çukuru’nun Kızılderilileri” başlıklı ilk dosyanda kitabının başlığıyla bütünleşen bir gerçekliği Cono aşiretini konu ediyorsun... Buzdağının altında kalan kısmı gösteriyorsun okurlara. Zırdeli bir dünya, kapana yakalanmış ve dahi cinnete tutulmuş yaşamlar değil mi? Bu sorunun kendisi, söz konusu hikaye beraberinde kitapta vermek istediğimi tü müyle anlatıyor, çok teşekkür ederim. n Tanıklık ettiğin bir diğer gerçeklik ise çocuk bağımlılar. Nasıl gözardı edildiklerini, hangi sabit noktada kalakaldıklarını daha doğrusu bırakıldıklarını okuyoruz. Hayatın gerçeğine çocuk yaşta yüz yüze gelen ve gün be gün ölüme yürüyen bu çocuklar ne gibi tespitlerde bulundular? Yüzyıllık modern devlet, halen çocuğuna ve yaşlısına sahip çıkamıyor. Kent dediğimiz alan, çocukların serpilip gelişeceği; dahası eğitim alacağı alanlardır aynı zamanda. Ne ki biz açıp çocukluğunu tarlalarda çalışarak geçiren Berivan ile, eşini öldürdüğü suçlamasıyla hayatı altüst olan ve sonunda sokaklarda yaşamaya başlayan İsmail Bey’in hayatı kabullenme düzeyleri aynı değil bana göre. Berivan’ınki daha bir öğrenilmiş çaresizlik sanki, İsmail Bey’inki ise her sabah yeniden başlayan bir hesaplaşma. Ne ki, geleceğe bakışlarındaki umut düzeyleri arasında bir fark göremedim ben. Sonuçta “umut” dediğimiz, yaşamın ilk yıllarındaki güvene karşı güvensizlik aşamasında temel bir ego niteliği olarak gelişiyor ve bunu sürdürme kapasitesi, hayat boyu bir şekilde devam ediyor. n İstatistiksel veriler ne diyor? Türkiye’de “istatistiksel veriler” diye bir şeyden söz etmek mümkün değil zira ne Türkiye İstatistik Kurumu, ne Emniyet Genel Müdürlüğü, ne de Bakanlıklar doğru bilgi paylaşımında bulunuyor. Bu gülünç tablo ortadayken, önümüze “veri” diye konulan saçmalıklar ile bu verileri üreten odakları ciddiye almıyorum. Çözümün toplumsal dayanışmadan geçtiğine inanıyorum zira kitabımda yer verdiğim insanların hazin hikâyelerinin, sosyal dayanışma eksikliğinden de öte, sosyal dışlanmanın neticesi olduğunu görüyorum. de okullar apartmana dönüştürülmüş, bahçeler ve parklar yok edilmiş, çocuklar ara ve arka sokaklara terk edilmiş durumda. Dolayısıyla, bugün çocuklara devlet yerine torbacılar ve uyuşturucu baroları el uzatıyor. Buğday çeşidi yetiştiremiyoruz ama uyuşturucunun her çeşidini üretiyoruz. Tüm bu çocukların kendi hayatlarına dar en önemli tespitleri, sevgisiz, sahipsiz ve eğitimsiz bir halde, sokağın merhametine bırakıldıklarıydı. ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK VE HESAPLAŞMA! n Kıyıdakiler hayata ne kadar tutunmak istiyorlar? Umut düzeyleri ne? Apayrı dünyalar bir dipte buluşuyor adeta... Kitabından birkaç örnekle paylaşır mısın? Tabii. Adana’nın Tuzla bölgesinde, dünyaya gözlerini derme çatma bir çadırda DIŞLANMANIN SONUÇLARI Ancak unutmamak gerekir ki, kitabımda bireysel sonuçlarını yansıtmaya çalıştığım sosyal dışlanmanın toplum açısından yakın gelecekteki olası sonuçları, toplumun geleceğini tehdit edecek boyutta olacaktır; suça eğilim ve suçluluk oranlarının artması, toplumsal kurumların, normların ve etkinliğin yitirilmesi, yabancılaşma ve hatta toplumsal patlamaların meydana gelmesi kaçınılmaz hale gelmesi gibi. n Bu kitabı yazdığına hem memnunsun hem ne? Hem de, “eksiğim” diyebilirim. Zira daha anlatacak çok şey var. n Bütün Mümkünlerin Kıyısında’dan önce kaleme aldığın iki romanın Soraya ve İris, yine sosyal gerçeklikleri merkeze alan kitaplardı. Onların içeriğini anımsatır mısın okurlarımıza? Soraya, kökünden koparılıp sokağa atılmış bir çiçeğin solma ve soldurulma hikâyesidir bana göre; yerinden yurdundan sürgün edilenlerin hikâyesi... İris’i ise kent yaşamındaki poligamik ilişkilerin insan ruhunda yarattığı tahribatın yansıması olarak tarif edebilirim. n Bütün Mümkünlerin Kıyısında / Meltem Yılmaz / Destek Yayınevi / 128 s. 24 19 Mart 2020