Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÜLSÜM CENGİZ’DEN ‘AYŞE’NİN GÜNLERİ’ Çocuğun edebiyata ihtiyacı var Başka kültürlerle temas, Ayşe’nin kendisine, yaşadığı topluma bakışını değiştirmiş, hoşgörüsünü artırmıştır. Onun kitap kurdu oluşuysa gelişiminde en önemli unsur haline gelmiştir. Batı Klasiklerini okurken anadiline sahip çıkar. TÜLIN TANKUT E ğitim sistemiyle uzlaşan bir edebiyatın eleştirmenlerce kabul görmediği bilinir: Eğitim sistemi değişir, gelişir; edebiyatsa çağının ötesine uzanan kalıcı olma potansiyeline sahiptir. Ancak günümüz tüketim toplumunda her hangi bir “şey”in kalıcı olma özelliği tartışılırken, edebiyat gerçekliği ne ölçüde yansıtıyor, sorusuna kayıtsız kalan, edebiyatı salt bir biçem olarak gören anlayış, çocuk edebiyatına da sızdı. Edebiyatın aydınlatıcı işlevini unutturmaya yönelik bu anlayışın savunucuları, dünya nimetlerinden yararlanamayan, farklı beklentileri olan milyonlarca çocuğu okur saymıyor demek ki. Oysa okur, bazı gerçekleri roman, öykü, tiyatro, şiir gibi edebiyat ürünlerinden de öğrenebiliyor, edebiyattan böyle bir misyonu yerine getirmesi beklenmese de. Okur üzerinde dönüştürücü bir etki bırakmak edebiyatın, özerkliğinden arındırılarak işlevselleştirildiği anlamına gelmez. Neyse ki, eşitsizlik üreten bir toplumda, yaşamla bir “meselesi” olan yazarların, var olan anlayışı kırmak için karşı atağa geçmeleri dur durak bilmiyor. Gülsüm Cengiz de bu yazarlardan biridir. Çok sayıda dilde okunan, edebiyat ödülleri kazanan Ayşe’nin Günleri Serisi’nin birinci kitabı İlk Adımlar’da yazar, 12 Eylül Türkiyesindeki iç göçü işler. Ayşe, daha iyi bir yaşam için ailesiyle köyden kente göçmüştür. Anne, ileride eşini ve iki kızını yanına aldırmak umuduyla Almanya’ya çalışmaya gider. Yaşadıkları hayat, Ayşe’yi ve ondan iki yaş büyük olan Aynur’u erken yaşta olgunlaştırmıştır. Çocukluktan itibaren zihni edilgen kadın imgeleriyle şekillenmiş olan kız çocuğunun, kadın ezilmişliğini yazgı olarak kabul edeceği beklenir. Ancak Aynur’un tersine Ayşe küçücük yaşta, gündelik hayatta kendi gördükleriyle kendisine anlatılanların farklı oluşunu sorgulamaya başlamış, kız çocuğu olmanın getirdiği kısıtlamalara teslim olmamıştır. Ayşe’nin gelişiminde kitap kurdu oluşu büyük rol oynamaktadır. Küçük yaşta tanıştığı kitaplar saye sinde kazandığı bilinçle gündelik yaşamda karşılaştığı sorunlarla baş edebilme yetisi kazanmıştır. Birinci kitapta Ayşe, çocuk okurlar üzerinde rol model olabilecek etkiler bırakmayı başarır. Yazar, “Bir Bulutun Ardında” adlı ikinci kitapta bu kez dış göçü işler. Ayşe Almanya’ya, annesinin yanına gider. Okula kaydolur. Türkiye’de olduğu gibi, kendisi gibi mağdurlarla yakınlaşır. Yeni çevresine uyum sağlamaya çalışırken Türk nüfusun ağırlıkta olduğu mahallede, arkadaşlarının ve yetişkin kadınların Almanlara olan tutum ve davranışları onu düş kırıklığına uğratır. Şoven milliyetçi Almanların göçmenlere, üstelik göçmen çocuklara bakışının da onlardan kalır yeri yoktur. Yazar, dönemin Almanya’sında sınıfsal yapıları; toplumsal dokuyu, eğitim ve sağlık uygulamalarını tarafsız bir bakış açısıyla sunar. Öte yandan hemşeriliğe dayanan çevreye kapalı gruplaşmaları eleştirir; onların içedönüklüğünü fırsat bilen köy meclisleri, ellerindeki dine dayalı ataerkil gücü kullanarak, insanların yaşamlarına, kararlarına müdahale etme hakkını kendilerinde görmektedirler. Kadın ve erkek dünyalarının ayrılığıysa iletişime olanak vermez. Kültüre “dokunmama”, Alman hükümetinin de işine geldiği için bu sorun süregitmektedir. (Eskilerin yerini alacak yeni bir işçi kuşağına ihtiyacı vardır çünkü Almanya’nın!) “FEODAL ATAERKİLLİK” “Feodal ataerkillik” kadını yurttaş olarak görmeyip vesayet altında tutarken “kapitalist ataerkillik” de kadına görece bir özgürlük tanımaktadır: Yurttaş kimliği, toplumsal cinsiyet kimliği üzerine kurulmuş; erkek egemenliği toplumda kurumsallaşmıştır. Ayşe’nin babasının ataerkilliği örtüktür, fark edilmez. Oysa, çocuklarını “mülkü” gibi gördüğü için, Aynur’un annesinin yanına gitmesine izin vermez. Genel geçer kadının eğitimi cinsel rolüne yönelik olmalıdır, düşüncesiyle, iyi bir öğrenci olmasına karşın kızını dikiş kursuna yazdırır. Bu kimlik her iki cinse de dayatılmıştır. Ayşe’nin kız arkadaşları da tıpkı anneleri gibi, cinsel rollerini benimsemelerinin, kendi tercihleri olduğuna inandıklarından cinsiyet ayrımcılığını fark etmezler. Baskıcı bir ortamda( “getto”) zihinsel özgürlüğü tatmamış bir kız çocuğunun özgürleşme iradesi zayıflarken bağımlılaşma eğilimi artacaktır. Karşı düşünce olmayınca da kendi düşüncelerine daha sıkı sarılacaktır. SEMA TEYZE Ayşe’nin “saygıyla karışık bir sevgi duyduğu” Sema teyzesiyse farklıdır. Diğerleri, “Gerçekleri söylediği için kızıyorlardır ona.” Sema, “okulda başarılı olmak ve arkadaşlarınla iletişim kurmak istiyorsan Almancayı öğrenmen gerek” diye uyarır Ayşe’yi. Ayrıca kızın yakındığı cinsiyet ayrımcılığını, o yaşta bir çocuğun anlayabileceği bir dille anlatır. Başka kültürlerle temas, Ayşe’nin kendisine, yaşadığı topluma bakışını değiştirmiş, hoşgörüsünü artırmıştır. Onun kitap kurdu oluşuysa gelişiminde en önemli unsur haline gelmiştir. Batı Klasiklerini okurken anadiline sahip çıkar; Nâzım Hikmet, Aziz Nesin, Yaşar Kemal ve tanınmış daha nice yazarımızın evrensel değerler taşıyan kitaplarını, derslerini ihmal etmek pahasına okur. Okudukları içinde en çok “Anna Frank’ın Hatıra Defteri”nden etkilenmiştir. Ayşe’nin Sema teyzesiyle yakınlığı, çok kitap okuması, çocukluğunu yaşayabilmek için koşulları zorlaması çevrede göze batar. Ana kızın bu yüzden arası açılır. Anne ayrı bir yaşam kurmuş olsa da geleneksel kadın rolünden sıyrılamaz. Kızıysa annesiz büyüdüğü için, kadın kimliğinin gerektirdiği anne baskısını bilmez. Görece özgürlüğünü biraz da buna borçludur. Ayşe annesiyle ilişkilerinde, çizgiyi aşmadan bağımsızlığını korur. Ama bu zoraki birliktelik, ailenin sorunları yüzünden zaten uzun sürmeyecektir. Sonuç olarak Ayşe, gelişme çabası içinde, yüzü geleceğe dönük bir kızdır. Başına gelen cinsel taciz olayını bile, bunun kendi suçu olmadığının bilincine vararak atlatabilmiştir. Sema teyzesi gibi; yoksulluk, dışlanmışlık gibi yaşam deneyimleri karşısında teslimiyeti değil, mücadeleyi seçeceği izlenimini verir. n Ayşe’nin Günleri 1 İlk Adımlar / Gülsüm Cengiz / Editör: Suzan Geridönmez / 216 s. / Ginko Yay. / 2019. Ayşe’nin Günleri 2 Bir Bulutun Ardında / Gülsüm Cengiz / Editör: Suzan Geridönmez / 324 s. / Ginko Yay. / 2019. 20 19 Mart 2020