Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
YEŞIM ERDEM’DEN ‘SAĞIM SOLUM ÖNÜM ARKAM’ Günümüz kuşağının öksüzlük hissi Bizim kuşağımızda belki 80 darbesindeki kırılma dönemine geldiğimizden günlük yaşam pratikleri, alışkanlıklar, ahlaki değerler daha şiddetli ve köklü bir değişime uğradı. Pek çok tabu bizim dönemimizde sarsıldı. EMINE TOPRAK S ağım Solum Önüm Arkam’da eril bakış açısına meydan okuyan bir yaklaşım var. Örneğin solcu kadınların hiç de korkak, kırılgan ve erkeklerin arkasına sığınan bireyler olduğu söylenemez. Aksine, en az onlar kadar inisiyatif alıyorlar. Ve, belki de en önemlisi, gerçeği arayanlar, buna cesaret edenler ve bir hesaplaşma içine girenler de onlar. Doğru. Bu aslında kasıtlı bir duruş değil. Tabii öyle de olabilirdi ve bu iyi bir şey olurdu. Ama benim durumumda bu aslında daha çok çocukluğumda etrafımın kadınlarla çevrili olmasıyla ilgili. Kitabı “ablalara” adadım sonuçta. O dönemde çocuk olan pek çok akranımın solcu bir abisi ya da ablası vardı. Benim de ablalarım vardı ve onların başka solcu kadın arkadaşları. Bu kitlenin hepsi babalarından korkardı ama bildiğini okurdu. O yüzden ben kadın deyince güçlü, dirençli, mücadeleci, var kalmak için taklalar atan, manevra kabiliyeti gelişkin, kırılgan ama acıya dayanıklı, taviz ver se de son kertede boyun eğmeyen bir kitle görüyorum. Romandaki karakterler de sanırım öyle. SAĞ SOL ÇATIŞMASI n Romanınızın büyük bir kısmında sağ sol çatışması gözler önüne seriliyor. Bu çatışmanın bugün de varlığını sürdürdüğü söylenebilir mi? Bilemiyorum aslında. Şekil değiştirdiği kesin. Sağ orada duruyor gibi. Her gün üretilen politikalarla bir şekilde karşımıza çıkıyor. Sol ise aktif politika içinde pek görünür değil artık ama insanların bir du ruş olarak sahip çıktığı bir olgu diyelim. Neredeyse bir yanıyla romantik. Liberali, hayvan hakları savunucusu, LGBTİ eylemcisi, feministi, çevrecisi kendini solda görüyor. Ama geçmişteki gibi sınıfsal bir çatışma üstünden bir sağ/sol örgütlenmesi yaşanmıyor. Özgürlükler, temel haklar üstünden yaşanıyor. O da biraz umut kırıcı çünkü temel hakların ve özgürlüklerin demokrasiler içinde politik bir duruşu olamaz. Bunlar garanti olmalı ve güvenceye alınmış olmalı. Bunlar yoksa ya da eksikse bunun adı zaten faşizm oluyor. Mücadele bu anlamda yapılıyorsa bu faşizme karşı bir mücadele anlamına geliyor. n Romanınızın anlattığı bir şey de, kanımca, bugüne ait öksüzlük hissi... Sanki Filedelfiya kasabasını terk eden karakterleriniz, her ne kadar daha dolu ve zengin hayatlara açılsalar da, içlerinde bir yoksunluk, aidiyetsizlik hissi taşıyor gibi. Bunun zamanımıza has bir duygu olduğunu düşünüyor musunuz? Düşünüyorum. Benim kuşuğımın en büyük sorunu sanırım arada kalmışlık duygusu. Taşra/şehir, politik/apolitik, alaturka/alafranga, aile/birey. Bunlar belki cumhuriyetten beri her kuşak için söylenebilir ama bizim kuşağımızda belki 80 darbesindeki kırılma dönemine geldiğimizden günlük yaşam pratikleri, alışkanlıklar, ahlaki değerler daha şiddetli ve köklü bir değişime uğradı. Pek çok tabu bizim dönemimizde sarsıldı. Bekaretten tutun evlenmeme ve hatta çocuk sahibi olmama özgürlüğüne kadar. Ama öte yandan kodlarımıza işlenmiş o doğrular, yanlışlar, ayıplar, utançlar ruhlarımızı sıkıştırmaya devam etti. Hem isyan ettik, hem suçluluk duyduk. Hem yalan söyledik, hem kandırıldık. Hem bağımsızlığımızı ilan ettik, hem hayal ettiğimiz kadar uçamadık. Tüm bunlar bir tatminsizlik, yoksunluk ya da aidiyetsizlik yaratıyor. Ama bunları illa ki bizim kuşağın arızaları olarak söylemiyorum. Belki de bir anlamda bunlar bizim var kalma yöntemlerimiz oldu. Pek çok şeyi denedik, yanıldık, tekrar denedik. Ne kadar yol aldık bilmiyorum ama galiba bizden sonraki kuşak daha rahat etti. n Sağım Solum Önüm Arkam / Yeşim Erdem / Can Yayınları / 511 s. / Ocak 2020. YUKIO MİŞİMA’DAN ‘AŞKA SUSAMIŞ’ Vahşi Doğu’nun duyguları öldürme yöntemi Mişima’nın romanındaaile bireyleri içerisinde yaşanan mutsuzluğun, nefretin, ahlaksızlığın, sapkınlığın ve yozlaşmanın her türü yer alıyor. SEVDA FİDAN ‘‘ …Mutluluk, tüm yiyecekler içinde en hızlı çürüyeni, tamamıyla yenilemeyecek kadar çürümüş halde…” Yukio Mişima’nın hayatına dair kesitlerinden birer parça öğrenmek de onun romanlarına olan ilgiyi katlıyor, ilginçliği artırıyor. On yaşına kadar babaannesiyle yaşamış olan Mişima, onun ve babasının da etkisiyle gelenekselci ve milliyetçi bir anlayışta olmuştur. Hatta babasının Hitler’e olan hayranlığı da bilinmektedir. Aziz Sebastian’ın Guido Reni tarafın dan yapılan tablosunu gördüğünde henüz on iki yaşında olan Mişima, bundan aldığı ilk hazzı da unutmayacaktır. Cinsel tercihlerini tüm bu muhafazakârlığın içinde yaşaması, ölüme duyduğu ilgi ve hayatına son verişi de eserlerindeki havayı solumamıza yardımcı olmaktadır. ETSUKO... Roman boyunca tek istediği tutku dolu bir aşk mıydı, yoksa paramparça hayatından bir damla haz mı damıtmaya çalışıyordu? Kuşkusuz bu arayışının içerisinde gözü dışarıda olan kocasının tifodan ölmesi, sonrasında kayınpederi Yakiçi’nin ra hatsız edici ilgisine boyun eğmesi de vardı. Acımasız ve hırçın bir havası olan bu kadın, Saburo’ya olan saplantılı, hazla yoğrulmuş duygularıyla hizmetçi Miyo’nun da evden kovulmasına neden olur ve bu uğurda yapabilecekleri sadece bununla sınırlı değildir. Tüm o ayrıntıcı ve betimleyici anlatımlar boyunca hissedilen ruhsal gerginlik, “ölümle lanetlenmiş kayıp şeytan”ın yok edilmesiyle son bulur. Aile bireyleri içerisinde yaşanan mutsuzluğun, nefretin, ahlaksızlığın, sapkınlığın ve yozlaşmanın her türünün sonuna kadar yansıtıldığı bu romanda, sadomazoşistlikten sonra ölümle nihilist düzlemde rahatlamanın hesapsızlığı da cabası… “Tek sıra halinde dizilmiş tüm dünyaya bakıyorum, Ne olup bittiğinden haberi yok kimsenin. Ve onlara ne olduğunu söyleyecek kimse de. Bilmek de mümkün görünmüyor. O sırada Tanrı beliriveriyor, Ve her şeyi anlaşılır kılıyor.” n Aşka Susamış / Yukio Mişima / Çeviren: A. Volkan Erdemir / Can Yayınları / 191 s. 10 19 Mart 2020