Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
NEDİM GÜRSEL’DEN ‘MEHDI’YI BEKLERKEN’ Gürsel’in şiirsel yolculuğu Batılı gezginlerin ya da edebiyatçıların, hangi üslubu tuttururlarsa tuttursunlar, Doğu kentlerini anlatırken o kentleri birer “nesne”ye indirdikleri hissine kapılmışımdır. Bu nedenle Nedim Gürsel’in hakkını, anlattığı coğrafyayı “içeriden” bilen biri olarak da teslim etmeliyiz. MUSTAFA K. ERDEMOL ABD ile batı devletlerinin “dünyaya terör ihraç eden ülke” olarak tanıtmayı pek sevdiği İran hakkında az kitap okumuş sayılmam. Kadim devlet geleneği, siyasal sistemi ne olursa olsun, İran’ı hep önemli devletlerden biri yapmıştır. Dünya politikasında olumlu/ olumsuz aldığı yerle, olduğu kadar sanatıyla, edebiyatıyla aslında ilgiyi fazlasıyla hak ettiği de bir gerçektir İran’ın. Ne var ki “mollalar rejimi”nin dünyaya “tanıttığı” İran, edebiyatın, sanatın, kültürün İranı değil maalesef. Tabii, hemen belirteyim, Şah dönemi İranı da asıl İran değildi. Bu nedenle “asıl” dediğim bu güzel ülkeyi anlatan yazıları, tanıklıkları, kitapları değerli bulurum. İran, şiirin, edebiyatın yurdudur çünkü. O nedenle Nedim Gürsel’in Mehdi’yi Beklerken İran’a Yolculuk’unun merakla açtığım sayfalarını büyük bir keyifle okudum. İran’la Türkiye arasındaki ilişki rekabet üzerine kuruludur. Bu sadece, sanıldığı gibi, her iki ülkenin yer aldıkları bölgede etkin olma çabası üzerine kurulu bir rekabet değil. Türkiye ile İran, edebiyatta, sanatta, şiirde de ciddi bir yarış içinde olageldiler hep. Kazananı, kaybedeni kimdir ayrı mesele ama, Farsça’nın geniş olanakları sayesinde İran edebiyatının özellikle şiirde bizden ileride olduğunu söylerler. “Gün gelecek İstanbul da Isfahan gibi olacak” derlerdi Divan edebiyatımızın büyük isimleri. Sadece İran’ın başkenti değildi Isfahan. Sanatın edebiyatın, kültürün de başkentiydi çünkü. İran edebiyatının bizim Divan Edebiyatı üzerindeki büyük etkisini düşünürsek Isfahan’ın bir cazibe merkezi olarak görülmesinin nedeni anlaşılabilir. Gürsel’in Isfahan üzerine yazdıklarını bu nedenle çok yararlı buldum. Batılı gezginlerin ya da edebiyatçıların, hangi üslubu tuttururlarsa tuttursun lar, Doğu kentlerini anlatırken o kentleri birer “nesne”ye indirdikleri hissine kapılmışımdır. Gizemli, büyülü gördükleri Doğu kentlerinin “gerçeğini” gördükleri halde bambaşka ya da kafalarında yarattıkları doğuyu anlatmayı sürdürmüş batılı yazar lar vardır. Chateaubriand, Lamartine, Gautier, Nerval, Flaubert doğuyu gezen, izlenimlerini kaleme alan yazarlar. Okurlarına ilginç bilgiler de verdiler ama önyargılı oldukları da doğrudur bu arada. “BÜYÜLÜ DOĞU” MASALI Doğu, Batılı aydının, yazarın gözünde gerçekten büyülü idi. Gidip görenlerin yanı sıra, ömründe bir kez olsun görmeyenler bile Doğu hakkında yazdılar ya da Doğu kaynaklı eserler verdiler. Bunlardan en bilineni kuşkusuz Victor Hugo idi. Hiç görmediği Doğu hakkında şiirleri vardır. Başkaları ne der bilemem ama benim için Doğu’yu Doğu’dan birinin anlatma sı daha yararlı. Bunu son yıllarda Amin Maalouf’un başardığını düşünüyorum. Batılı okura, onların bildiklerinden daha ayrıntılı, daha gerçek bir doğu anlatanlardan biri de o. Ama bizde de Nedim Gürsel’in hakkını, anlattığı coğrafyayı “içeriden” bilen biri olarak, teslim etmeliyiz. Yedi Dervişler’ini büyük bir zevkle okuduğum Gürsel, bu kitabında okurunu harika bir Anadolu gezisine çıkarıyor, Anadolu değerler sisteminin ünlü figürlerini anlatıyordu, Mevlana’dan, Geyikli Baba’ya kadar. ARKADAŞLARIYLA BULUŞMUŞ GİBİ O nedenle İran gezisini anlattığı Mehdi’yi Beklerken’i de heyecanla okudum. Kuşku yok, çok iyi bir edebiyat adamı Gürsel. Keyifle, bilginin tadına vararak okutuyor kitabını. Öncelikle belirteyim ki bu bir İran güzellemesi ya da bir edebiyatçının turistik gözlemleri değil. Okumaya başladığımda, “Gürsel arkadaşlarıyla buluşmaya gitmiş adeta” diye düşündüm. “Arkadaşları” Ömer Hayyam, Şirazi, Firdevsi, Sadık Hidayet, Füruğ. Onlarla “buluştuğunda” bizi de buluşturuyor. Kitabı sürükleyici, merakımızı arttırıcı kılan taraf bu. Mehdi’yi Beklerken bir gezi kitabı kuşkusuz ama Firdevsi ile muhteşem yapıtı Şahname’yi de okuyorsunuz Firdevsi’nin şehrini gezerken. Nişabur’da dolaşırken Ömer Hayyam’ı okumak da çok keyifli. Son derece titiz, dikkatli bir yazar olduğunu düşündüğün Nedim Gürsel’in kitabında yer verdiği yaygın bir inanışa daha temkinli yaklaşmasını beklerdim doğrusu. Gerçi alıntıyı Amin Maalouf’tan yapıyor ama Ömer Hayyam’ın, Selçuklu Veziri Nizam’ül Mülk’ün, Hasan Sabbah’ın “gençlik arkadaşı” oldukları kanıta muhtaç bir “bilgi”. Nizam’ül – Mülk 1017, Hayyam 1048, Hasan Sabah da 1054 doğumlu. Son ikisi belki birbirlerini gördüler ama bir “arkadaşlık” yaptıkları konusu hâlâ aydınlatılmış değil. Nizam’ül Mülk’ün de ne Hayyam’la ne de Sabbah’la karşılaştığı söylenir. Kitap gerçekten tadından yenmeyecek kadar lezzetli. Feriduddin Attar’dan, Sadi’den, Hafız’dan, ki bunlar Sufi Fars şiirinin öncüleridir, kentleriyle birlikte haberdar olmak çok zevkli. Kitapta, kendisi de İran’a geziler yapan Pierre Loti’ye bir hayli atıf var. Elbette çokca sevdiğimiz biridir Loti. Osmanlı’nın “dışarıdaki” imajına olumlu anlamda hayli katkı yapmıştır kuşkusuz. Bizde fena halde hırpalanmıştır da aslında. Örneğin Tevfik Fikret pek hazzetmezdi kendisinden. Hakkında yazdığı bir makalede neredeyse “yalancı” demeye getirir. Büyük Nâzım’ın da, Loti’nin çizdiği Doğu imajına itirazı vardı. “Tek bir Doğu yoktur ki” der Nâzım. Ayrıca Doğu’nun “esrardan, şadırvan”dan ibaret olmayacağını söyleyerek de karşı çıkar Loti’ye. Gürsel’in kitabında, kendisine eşlik eden Loti’yi ayrıntılara dikkat eden biri olarak değerlendirmesinden memnun oldum açıkcası. Bir gezgin olarak, anlattıklarını abarttığı ya da gördüklerini farklı ifade ettiği de olmuştur ama yine de Loti’ye hayli borçluyuz. Kitapta ondan söz edilmesi son derece vefalı bir tutum. POLİTİK BİR KİTAP Öyle bir niyeti herhalde yoktu, bu nedenle yazar ne der bilemem ama Mehdi’yi Beklerken son derece politik bir kitap. Benim gözümde değerine değer katan bir tarafı da budur. Çünkü, gidip gezdiği ülkede yaşananlara değinmemek Gürsel’den herhalde beklenmezdi. İranlı edebiyatçıların, sanat, kültür insanlarının içinde bulundukları durumu, kısa ama son derece cesur ifadelerle anlatması aydın sorumluluğuna yakışır bir tavır elbette. Kitabı, bir turist kılavuzu olmaktan çıkaran bir çok özellikten biri de bu tarafı. İran’a gittiyseniz ancak yeniden gitmek istiyorsanız ya da ilk kez gidecekseniz, Gürsel’in Mehdi’yi Beklerken’ini mutlaka yanınızda götürün. Çok zevkli bir İran gezisi yapmış olacaksınız. Şiirle, rubai ile, minyatürle... n Mehdi’yi Beklerken İran’a Yolculuk / Nedim Gürsel / Doğan Kitap / 168 s. Ağustos 2019. 8 26 Eylül 2019