30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BBC’de iki Türk Postacının getirdği paketi açtım. İçinden Feyyaz Kayacan’ın kitabı çıktı: Şişedeki Adam Hiçoğlu’nun Serüvenleri. İlk kez belki yarım yüzyıl önce okuduğum, olumlu izlenimle anımsadığım kitap(lar). Anlaşılan Kırmızı Kedi yeniden basıyor Kayacan’ın yapıtlarını. Yazın adına olumlu bir girişim. Hiçoğlu’nun doğduğu 1957 yılından beri Kayacan yazın çevrelerinde üst düzey öykücülerimizden bilinir. Ancak okur kitlesi yıllar içinde ne kadar genişlemiştir, bilmiyorum. Şöyle bir baktım: Kayacan ile ilgili çalışmalar, yazılar artmış. Umarım daha da artar. Kayacan ilk kitabıyla yazınseverlere, “Vay be!” dedirtmiş yazarlardandır. Yeniden baktım. Türkçesi, anlatımı, konusuyla diriliğini koruyor. Şu tümceye bakın: “Ama işte kişiliğimin artıklarını başıma topladım. Bilinç duygu ve düşünce – öncesi bir et pıhtısına yönelmek özentisinden caydım.” Şuna da: “Dalacak olsam, şişedeki sesim önüme çıkıyordu gürül gürül bir andaç gibi.” Metin Eloğlu Türkçeye şiirde nasıl perende attırıyorsa Kayacan da düzyazıda onu yapıyor. Yazın anlayışını da “Suavi’yi gördünüz mü?” ve “Şişedeki Adam” öykülerinde işliyor. Suavi’nin anladığı gibi, “veresiye sungularla” İstanbul romanı yazılamaz. “Yok, çoktan dizilmiş bizim sözcüklerimiz, çoktan.” diyenler de Kayacan gibi yenilikçi, atılımcı yazarları anlamaz. Kayacan’ın anlatımı, kurmaca dünyası, kendinin de söylediği gibi, gerçeküstücülükten ve Sait Faik’in Alemdağ’da Var Bir Yılan’ından etkilenmiştir. Yazarların çoğu birilerinden etkilenir. Önemli olan bu etkilenmeyi aşıp özgün bir yazı oluşturabilmektir. Kayacan bu bakımdan gençlere iyi bir örnektir. Özcan Ergüder ŞEN KİRPİ Kayacan’a, anlatımının oyuncu ve ironik yönlerinin ön planda görünmesi nedeniyle “Şen Kirpi” derler. Oysa anlattığı dünya hiç şen değildir. Daha çok iç dünyanın yazarıdır Kayacan. “Çıkmazı yürütmek” sözü vardır Şişedeki Adam’ın ilk satırlarında. Hepimiz içimizdeki şişede yaşarız. Öykünün sonunda bize seslenir anlatıcı: “...bu şişenin içinden ötekilere doğru çıkaracağım ve yürüteceğim ömrümün anlamını.” İşte bu nedenle yazın yaşamsal bir gereksinimdir. “Hiçoğlu’nun Serüvenleri” öyküsünü özellikle beğenirim. Adı olmayan bir kişinin öyküsü. Düşsel boyutlu. Bir adı olursa adamdan sayılacağını sanıp tutturuyor ona bir ad taksınlar diye. B. Traven ise adından kurtulmak ister. Aylak Adam da kendinin asal parçası saymaz adını, hiç söylemez okura. Bizimki tam tersine. Sonunda oluyor bir adı: Hiçoğlu. Ne var, bir bakıyorsunuz, aslında herkes hiçoğludur. B. Traven’in, Aylak Adam’ın da dediği budur. Çok eskilerden bir söz not defterimden çıkıp geliyor bu sayfaya: “Biz adsız sansız dünyada tanınsak ne olur”. Ne olur, kaç yazar? MASKELİ BALO Kişileri tanıyıp tanımama konusu bir yana, yazın her şeyden önce yapıttır, sözdür, yazıdır. Bu bakımdan Özcan Ergüder’in Maskeli Balo öykü kitabını daha çok tanımak gereklidir. 1956 yılında ortaya çıktı. Yazarın ilk ve ne yazık ki son kitabı. Ben bu kitapla tanışalı elli yılı aştı. Hani o “Vay be!” dedirten ilk yapıtlardan. Son baskısı 1999 yılında yapılmıştı. Yenisini bekliyoruz. Hikmet Dizdaroğlu 1957 yılında Maskeli Balo üzerine çok güzel bir yazı yazmış. Onun dediği gibi, “bu genç hikâyeci bizden kimseyi örnek tutmamış kendine.” Kitaba başlığını veren Maskeli Balo, düşsel ve fantezi boyutlarıyla delice bir öykü. Öteki öyküler daha usluca (!) Çocukların iç dünyalarında, anne baba çocuk üçgenlerinde geziniyoruz. Gençlik aşklarını, ilişkilerini görüyoruz. Çocukların ve aşkın masumiyetiyle gerçekler ne kadar farklı olabiliyor? Değil mi? Çocuk ruhlu, iri gövdeli bir deliyi anlatan Korkunçlar öyküsü baya Feyyaz Kayacan ğı etkileyici. Sanki yazar Watteau’nun Pierrot (Giles) tablosunun öyküsünü yazmış . Bu öyküye bakınca iyinin ne kadar derinde gömülü olduğunu bir kez daha anlıyorsunuz. Kitap boyunca yazar iyiyi ortaya çıkarmaya çalışmış, belki de. Çıkar mı? Bu vesileyle Dizdaroğlu’nu saygıyla analım. Özcan Ergüder’in ayırıcı özelliği olan biçemini betimlerken ne güzel demiş: “.... uzun cümleye paydos... kesik, kesik, ama hızlı tempoda yürüme. Hikâyecinin başarısı burada. Sizi yerinizde tutmuyor, daha ileriye doğru bir gidiş var.” Yazar küçük ama isabetli dokunuşlarla ilerliyor. Düz anlatım iç konuşmalarla iç içe. Birkaç sözcük, birkaç hareketin betimi yetiyor anlamın kapısını açmaya. Keşke daha çok yazsaydı Ergüder. Anladığımıza göre, radyo oyunları da yazmış. Onları görsek hiç değilse... Kayacan onyıllarca BBC’de çalıştı. Öykülerinin herhalde çoğunu orada çalışırken yazdı. Ergüder de BBC’de çalışmış bir süre. Öykülerini o dönemde kaleme almış. Yazar asıl hangi dilde yazıyorsa vatanı orasıdır derler. Bu sözün doğru olduğunu görüyoruz. İki yazar da Türkçe öykücülüğün 50’li yıllarda yaptığı atılımın öncü kuvvetlerinden. Bu atılım konusunda Jale Özata Dirlikyapan’ın güzel bir çalışması var: Kabuğunu Kıran Hikâye. İki yazar da daha çok bireyin dünyasıyla ilgili. Vaktiyle beğenilmezdi bu, toplumsalcı yaklaşım yeğlenirdi. Her yaklaşımın anlamı, değeri farklı. Ne ki, birey bizim kültürümüzün eksiğidir. Birey gelişmedikçe toplum gelişebilir mi? Edebiyatın belki en önemli toplumsal işlevlerinden biri insanların iç dünyalarını geliştirmelerine, dolayısıyla birey kültürünün gelişmesine, birey dediğimiz özsel varlık alanının genişlemesine yardımcı olmasıdır. Bilinçli özerk bireyler de baskıya karşı en önemli, en sağlam dirençtir. Bu iki yazarı okurken, geçmişi değil, günümüzü düşünüyorsunuz. Hem piyasadaki yazarlarımızın büyük çoğunluğundan çok daha temiz Türkçeleri, hem de öykülerinin içerikleriyle gündeşimiz iki yazardır Kayacan ile Ergüder. n MERHABA B u sayımızın kapağında, 2 Ocak 2017 tarihinde aramızdan ayrılan 20’nci yüzyılın en önemli eleştirmenlerinden biri olan John Berger’in Mayıs 2019 tarihinde yayımlanan Manzaralar adlı kitabına yer verdik. Berger’in hayatında iz bırakan yazarları, sanatın estetik yansımalarını ve çağımızın siyasal sorunlarını tartışmaya açtığı çalışması, hayata dair çarpıcı gözlemleri barındırıyor. Kitabı arkadaşımız Gürer Mut degerlendirdi. Tuncer Erdem’in doğa ve kent hayatındaki gözlemlerini yansıtan hikâyelerini topladığı Kaz Düşü adlı kitabı Erdoğan Urhanoğlu değerlendirdi. Bilinçaltı ve bilinçüstü anlatılarıyla okurlarına kendi hayatlarını sorgulamaya yönelten Aslı Biçen’in ikinci baskısını yapan kitabı Elime Tutun’u Adalet Çavdar değerlendirdi. Son günlerin ilgiyle izlenen televizyon dizisi Chernobyl, dünya genelinde geniş yankı uyandırdı. Diziye esin kaynağı olan Svetlana Alesiyeviç’in 2017’de yayımlanan kitabı Çernobil Duası, Sovyet toplumunun yaşadığı trajik olayları ve bir toplumun çözülüşünü konu alıyor. Yaşanan felaketi yeniden hatırlamamızı sağlayan kitabı Kerem Gürel değerlendirdi. 19201940 yılları arasındaki işsizlik, yoksulluk ve zorluklarla başa çıkmaya çalışan emekçi sınıfların durumunu anlatan Alman yazar Hans Fallada’nın Kambur adlı kitabını Sacide Alkar Doster değerlendirdi. Nurer Uğurlu, uzun zamandır üzerinde çalıştığı Atatürk’ün vasiyetini konu alan Vasiyetim kitabı üstüne arkadaşımız Gamze Akdemir’in sorularını yanıtladı. İyi okumalar. KITAP l İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına: Alev Coşkun l Genel Yayın Yönetmeni: Aykut Küçükkaya l Yayın Yönetmeni: Turgay Fişekçi l Editör: Gamze Akdemir Gürer Mut l Tasarım: Funda Yaşar Er l Sorumlu Müdür: Ozan Alper Yurtoğlu l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul l Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam Genel Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 343 72 74 l Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. Aş., Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No: 11A/41 Bahçelievler İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. [email protected] [email protected] twitter: www.twitter.com/CumKitap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle