07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KITAP l BEBEK l ÇOCUK [email protected] l GENÇ BURCU YILMAZ l HAFİZE ÇINAR GÜNER l SİMLÂ SUNAY TAŞ KÂĞIT MAKAS Üç Kitap ve Filmin İzinde Çocuk İstismarı “Aslında ne demek istedi? Onu ne kadar tanıyorum? Herkesle gidebilir miyim? Benden hoşlanıyor mu? Ben ondan hoşlanıyor muyum? Benim fotoğrafımı çekebilir mi? Bana dokunabilir mi? Bana inanırlar mı?” soruları bu üç kitapta ve filmde ortak... SIMLÂ SUNAY yor. Tam da sorun sadece kişilere bağlı olmadığı için yapıyor bunu. Filmin adı Ç ocuk istismarının toplumsal bir sorun olduğunu (yeni) fark edişimizde egemen cinsiyete karşı direnişin, sanat ve edebiyat yayınlarının, hikâyelerin büyük rolü var. Biliyoruz ki istismarcı, erkek egemenliğin kurumsallaşmış olduğu, top nın Öykü olması, gerçeğin bir çocuğun (kendisinin) yazdığı bir hikâyeden doğru çözümlenmesi bize, çocuk istismarının önlenebilir, engellenebilir olması üzerine çok şey söylüyor. “Aslında ne demek istedi? Onu ne kadar tanıyorum? Herkesle gidebilir miyim? Benden hoşlanıyor mu? Ben ondan hoşlanıyor muyum? Benim fotoğrafımı çekebilir mi? Bana dokunabilir mi? Bana inanırlar mı?” soruları bu üç kitapta ve filmde ortak… lumsal cinsiyeti erkek ülkelerde rahat ve kolay hareket eder, gizlenir veya az ceza alır. İstismarcının iyi hal indirimiyle cezası azalırken dâhil olduğu kurumsa etkilenmez, örtbas hüküm sürer, meselenin toplumsal yönü yok kabul edilir. Buz Bebekler adlı ilk gençlik romanı, ergen ve çocuk istismarına yakınlaşırken kurumsallık ve sistem eleştirisine odak BUZ BEBEKLER ISINIR MI? Miyase Sertbarut çocuk ve gençlik edebiyatında toplumsal olanı işlemesi ve her daim belirgin bir meseleye odaklanmasıyla öne çıkan, edebiyat kökenli bir yazar. Çöp Plaza (Tudem, 2012) adlı romanın girişinde şöyle bir ifadesi var: “(…) Maskeleri bizimkine çok ben lanıyor. Yazar Miyase Sertbarut, özel zediğinden onları suçlamakta hep zor likle çocuk edebiyatında pek iş luk seçtik.” lenmemiş meseleyi anlatırken “Köylerin, hayvanların, ev hikâyesinin gücünü kurgu lerin bırakılmadığı” bir coğ dan alıyor. Bedenim Bana rafyadan, “Hakkâri’den Ait ve Ben Herkesle Git kaçmış, Ankara’da çöp mem Ki proje kitapların lüğe düşmüş” bir aile da kurgu dışı, yardım nin merkezinde yok cı bir kaynak olarak, beş sulluk anlatısıyla başla yaş ve üstü çocuklara yan bu roman, yazarı ve ebeveynlere ulaşılmak nın toplumsal sorunlara amaçlanmış. Jennifer Fox, ne denli duyarlı olduğunu 2018 yapımı The Tale (Öykü) bize göstermesi açısından adlı, yönettiği ve senaryosu önemli. Bu duruşu bilerek nu da yazdığı filminde ise on üç yaşındayken maruz kaldığı ama travmatik nedenler Başrolünü Laura Dern’in daha sonra yazdığı romanı oynadığı 2018 yapımı The Tale’den bir sahne... Buz Bebekler’e yaklaşmak gerek. Bebekken bir apart le unuttuğu cinsel istismarı manın girişine terk edilmiş, geçmişe dönüşlerle anlatıyor. Travmasını kimsesiz çocuklar yurdunda yaşayan on toplumla paylaşarak, yüzleşerek ifşa edi üç yaşındaki Ece’nin “Lülüfer” adında ki günlüğüne yazdıklarından oluşuyor bu roman. Günlüğünün bir adı var çünkü Ece sevdiği şeylere isim veriyor; pencereye, yastığına ve dolabına… Ancak onlara isim takarak sahiplenme duygusuna ulaşıyor, “İnsan adını koyamadığı şeyden korkuyor” (sayfa 73). Ergenlikle birlikte, öz ailesini, en çok da onu bırakan, “erken sevmiş” olduğunu düşündüğü annesini merak ediyor ve bulmak istiyor. Romanın tümünde Ece, belki de daha çok yaşı gereği, kimsesiz olmayı çamurlu, buzlu, tozlu, yaralı, kırık çıkıklı, “şey”, karanlık kuyu imgeleriyle tanımlıyor. Ayrımcılığı, “farklı” olduğunu hissedecek yaşa gelmiş artık. Günlüğüne kimsesiz olmanın ne denli kötü olduğunu yazıyor; yer yer kendine acıyarak yer yer isyan duyarak, türlü korkular, şüpheler, çelişkiler içinde çokça karamsarca döküyor içini. Yurtlu çocuklar farklı, onlar her şeye ağlamıyor. Onlar buz bebekler, “Buz bebekler ısınır mı Lülüfer?”(sayfa 43). Buz bebek Ece’yi ısıtacak olan da gerçekleri taşıyan Lülüfer. Hikâyede çocuk istismarının mağduru üç buz bebek var; dedesi tarafından tacize uğrayan Fidan, basketbol koçu tarafından tacizkâr tekliflere (çıplak fotoğraf çekilme) maruz kalan başkahraman Ece ve aynı koç tarafından istismara maruz kalan, Ece’nin yurtta kardeş gibi benimsediği beş yaşındaki Aybike… Romanın başat konusu çocuk istismarı ve beraberinde ensest, erken annelik, yurtta ergen kız olmak, kadın olmak var… Yazar, istismarı münferit ve sadece aile içi değil, toplumsal bir mesele olarak görüp eleştirisini daha çok sisteme ve kurumlara yöneltiyor. Çünkü koruma, önleme, savunma ve cezalandırma mekanizmasının merkezi onlar. Müdür Baba, sekreter, yurt ablası, yurt annesi, failin nişanlısı öğretmen, polis ve yakın çevre temsil ettikleriyle birlikte bencil ve çelişkiler barındıran susma / örtbas etme eğilimlerini bir bir açık ediyor. Bilerek veya bilmeyerek faile/faillere maske giydirenler… İstismarın sosyolojik unsurları göz ardı edildiği sürece de böyle devam edecek kitaptaki üçüncü vakaya değin. Ece’nin başta, basketbol koçuna duygular beslemesi, onun da kendine âşık olduğunu zannetmesi ve The Tale (Öykü) filmindeki Jennifer’ın (Laura Dern) koşu öğretmenine karşı duyguları nedeniyle yaşadığı cinsel istismarı aşkla karıştırması bizi, hukuki bir terim olarak içimizi buz kestiren “rıza” kavramına getirip bırakıyor. Ve romandaki kurgudan ve filmdeki gerçekten rızanın aslında ne olduğunu dehşetle fark ediyoruz. Maskeler delil değil… Maske maskedir ama. Kenarları, kıvrımları, yüz ile arasındaki o >> 18 7 Mart 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle