06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İRFAN YALÇIN İLE YAPITLARI ÜZERİNE... ‘NİHAYET BİR CÜMLEDİR İNSAN’ Ateşin ve suyun belleği içine, bilincine girip her şeyi ama her şeyi bilen bir Tanrı romancı anlayışıyla yazmadım. Böyle bir anlatım tekniğini nesnelliğe, gerçekliğe ters buldum; masalsı geldi bana. Bu kısaca özetlediğim davranış tekniği ile yazan birçok yazar görüyoruz 20. yüzyıl ortalarındaki Amerikan edebiyatında; John Steinbeck, Ernest Hemingway, Erskine Caldwell, Horace Mccoy, Dashielle Hammet... n Yazınsal dilin sizi sevk ettiği düşünce ve yazın tavrınızla; toplumsal gerçeğe ve toplumu sakatlayanlara işaret ederken, yalın gerçeklikle yakın temasınızı, o iç içeliği; kaybı ve zaferiyle insan iradesinin, o hayatı tanımlayan mücadele olgusunun sizi nasıl harekete geçirdiğini anlatır mısınız? Yazınsal dil olmadan roman yazılamaz. Benim sözünü ettiğiniz düşünce ve yazın tavrım, toplumsal gerçeğe eğilişim, yazınsal dilden değil dünya görüşümden kaynaklanır. n Tragedya ve ironi... Yapıtlarınızdaki kardeşliğe nasıl işaret eder? Ölüm, savaş, sürgün, içten dışa hızlanan yalnızlık, çaresizlik, direnç başta pek çok acı gerçekliğe işaret eden bir yazar olarak umudu yitirtmeyen o düşselliğe yakınlığınız nedir? Yapıtlarınızın olasılıklar ve gelecek imgeleriyle hemhali ve/veya mesafesine ilişkin neler söylersiniz? Sanatın konusu insan yaşamıdır. Yaşam acı ve mutluluğun oluşturduğu diyalektik bir bütündür ve bir bilgidir. İsmail Tunalı’nın dediği gibi “İnsanlaştırılmış doğanın bilgisine yönelir. Sanatçı yöneldiği nesneyi düş gücüyle değiştirir ve öyle ortaya koyar.” ‘1970’LER KİTABIN EN ÇOK SATILDIĞI YILLARDI’ n Yapıtlarınız tiyatroya ve sinemaya uyarlandı. Bu konuda ne hissettiniz? Yapıtlarımın tiyatroya ya da sinemaya uyarlanmasını o kadar önemli bulmuyorum. Hiç ummadığınız değişik şeyler çıkabiliyor karşınıza. Düş kırıklığına uğruyorsunuz. Bir anı olarak kalıyor sizde. n Dergiler ve edebiyat yoldaşlığına yorumunuz? Eskiden iyi bir dergi okuyucusuydum ya da öyle sanıyorum. Bugünlerde edebiyat dergileriyle aram iyi değil. n 1970’lerde İstanbul’da Ocak Kitabevi’ni işlettiniz ve Z Yayınları’nı kurdunuz. Nasıl bir yayıncılık anlayışıyla hareket ettiniz ve o dönemin okuruna ilişkin izlenimleriniz nedir? Çok kısa süren bir yayımcılık oldu bu. Beş kitap yayımlayabildim. 1970’li yıllarda Türkiye’de oldukça güçlü bir sınıf savaşımı, toplumun yeni bir tarih oluştururcasına kıvranışı vardı. Kitabın en çok satıldığı yıllar dı o yıllar. 24 Ocak kararıyla bütün kitap satışları durdu ve ben de Z Yayınları’nı sürdüremedim. ‘ZONGULDAK, BENİ YALNIZ BIRAKMAYAN ÇOCUKLUĞUM’ n Memleketiniz Zonguldak, anılar, yarattığı/yaratacağı duygular ve esinle, değişeni değişmeyeniyle size daha neler yazdırabilir/ yazdırabilirdi? Bu kent kavrayışınızda nasıl bir dip kök? Zonguldak, doğayı insanları ilk gördüğüm yer. Zonguldak’la olan nesnel ve duygusal ilişkimi İçimdeki Zonguldak adlı kitabımda bütün ayrıntılarıyla anlatmaya çalıştım. Ayrıca Ölümün Ağzı adlı romanımda 1940’lı yıllarda Zonguldak maden işçilerine uygulanan “mükellefiyet”i ama en doğrusu insanın acı karşısındaki sonsuzluğunu anlatmaya çalıştım. O öyle bir Zonguldak ki, Cumhuriyetimizin ilk büyük sanayi kenti. Soylu bir yarış atı iken sütçü beygirine dönüştürülen güzellik. Nereye gitsem arkamdan gelen, beni yalnız bırakmayan çocukluğum. ‘ÖLÜMÜ YAZMAK İSTİYORUM AMA...’ n Kendi adınıza sadece bunu yazdığım ve/ veya çevirdiğim değil okuduğum da iyi oldu dediğiniz, size en yakınlaştıran yapıtınız/yapıtlarınız hangileridir? Romanlarımın hiçbirini ayırt etmiyorum. Bazı bazı şöyle düşündüğüm olmuyor değil; Genelevde Yas’la Fareyi Öldürmek romanlarımı yeniden yazmak geliyor içimden. Daha güzel bir dille yazacağıma inanıyorum onları. n Bundan sonra neden roman yazmayacaksınız? Nedense fantastik ya da metafizik diyebileceğim bir roman yazmak istiyorum: ÖLÜM. Bence ölüm, yaşamda en çok sevdiğimiz varlık olan kendimizle sonsuza dek bir daha görüşmemek üzere, vedalaşmaya bile vakit bulamadan ayrılmamızdır. Ama artık yazamam, roman yazabileceğime inanmıyorum. n Aşağıdakiler / İrfan Yalçın / h2o Kitap / 140 s. Annem, Babam ve Ben / İrfan Yalçın / h2o Kitap / 96 s. Fareyi Öldürmek / İrfan Yalçın / h2o Kitap / 144 s. Genelevde Yas / İrfan Yalçın / h2o Kitap / 192 s. Pansiyon Huzur / İrfan Yalçın / h2o Kitap / 272 s. Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi / İrfan Yalçın / h2o Kitap / 144 s. 10 14 Kasım 2019 Nihayet Bir Cümledir İnsan’da geniş bir coğrafya, derin bir tarih, zengin bir sözcük dağarı, mitler, masallar karşılıyor okuru. UMUT ÜNALAN ler önemli yer tutuyor: (...) “Ankara Kybele’dir. Dişi, doğurgan” (Ankara, İlk Menzil) K itap, dört bölümden oluşuyor: Birinci bölüm “Ah’lar ve Sagular”, ikinci bölüm “Kurtların Tanrısı Yine Bir Kurttur”, üçüncü bölüm “Zeyl 1”, dördüncü bölüm “Zeyl 2”. İlk bölümün ilk şiiri Karanfil “Karanfil niye kokar hem de kıpkırmızı” dizesiyle başlıyor. Bu da bize Yerçekimli Karanfil şiiri ile Mendilimde Kan Sesleri şiirindeki “bir mendil niye kanar?” dizesini çağrıştırıyor. Dolayısıyla kitap Edip Cansever’e selamla başlıyor diyebilirim. Benzer şekilde, ilk bölümdeki “Yas Sadece Ona mı Yakışır” şiiri de “Hüzün ki en çok yakışandır bize” dizesini çağrıştırması bakımından Hilmi Yavuz’a bir gönderme olarak düşünülebilir. İkinci bölümdeki “Sen İstanbul’san Şayet” şiiri de Attilâ İlhan’ı çağrıştırıyor. “Sen İstanbul’san şayet / o da hilâl dövmeli bir Yerli” dizesi, İstanbul Ağrısı’ndaki “mazot tüküren bu dövmeli gemiler” dizesine göz kırpıyor sanki. Hüseyin Ferhad’ın özgün biçemiyle oluşturduğu şiirsel evrenini, adlarını andığım şairlerle kurduğu bağ üzerinden de genişleterek her şiirde çeşitli anlam katmanları yarattığını söyleyebilirim. “Ağzının kenarında bir sap reyhan // zincirlerini koparmış bir at” dizeleri ile başlayan ikinci bölümün ilk şiiri Kirpikleri Tiftik Saçları Merinos, Cengiz Aytmatov’un Kopar Zincirlerini Gülsarı’sından esinle yazılmış. Ayrıca Sappho’dan Gülten Akın’a, Sennur Sezer’den Frida Kahlo’ya, Nâzım Hikmet’ten Ece Ayhan’a, Turgut Uyar’dan Cemal Süreya’ya, Münir Ozkul’dan Tomris Uyar’a ve daha birçok önemli figüre rastlayacaksınız kitapta. “bildimdi: Kybele su dökmez sürgün oğullarının ardından” (Ankara, İlk Menzil). “Telef olmasın için suyun belleğindeki ateş ateşin belleğindeki kutsal bahane, kıpkırmızı geçiyorum ülkenden bu kez değmeden Ege denizine” (Adın Oza Değil Senin) “Değil midir ki iksir süt dişlerinde gizlidir Türkçenin, tut eteklerinden Akdeniz’i Yozgat’a, Sorgun’a silkele” (Git Onun Kellesini Getir) Birinci bölümdeki “İzmir, Sırf Bu Yüzden” şiirinin en önemli yanı bana kalırsa, Hüseyin Ferhad’ın daha önceki şiirlerinde de kurmaya çalıştığı “biz olma” bilincinin daha küçük bir ölçekte doğrudan görünür kılınması ve “ben” üzerinden yansıtılma biçimidir. Şiir “Asfalt yolları yeğlerdi. Çıkarken İzmir’e // Sarp, susa yolları yeğlerdi. İnerken İzmir’e/ yukarı illerden” dizeleriyle başlıyor. Ve şiirin sonunda özne(ler) görünüyor: “O ya da Sen/ O ya da Ben/ O ya da O, bir diğer O/ O// Şaşı bir arkadaşım vardı eskiden/ bir beden büyük benden/ ondan kaptım belki de/ baktığım yere düşmemeyi” Hüseyin Ferhad, belki bugünün sorunlarıyla bir mücadele biçimi olarak da, çok eski ve uzak zamanlardan çağırdığı ruhlarla şiirini oluşturmayı tercih ediyor. Bugüne hangi geçmiş bilinciyle baktığını gösteriyor bu da onun. Hele günümüzde, şairlerin gidebildiği en uzak geçmişin kendi çocuklukları olduğunu düşünürsek bu tercihin özgün bir biçem yaratma bağlamında daha bir anlam kazandığını söyleyebilirim. Gerisi kitabın içinde, şamanın yaktığı ateşte. n COĞRAFYA VE MİTOLOJİ Nihayet Bir Cümledir İnsan’da da yine geniş bir coğrafya ve mitolojik öğe Nihayet Bir Cümledir İnsan / Hüseyin Ferhad / 78 s. / YKY / Eylül 2019.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle