Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ANLATIDA USLANMAZ BİR YÜREK: FARUK DUMAN… 1990’lar öykücü kuşağının önemli tem silcilerinden Faruk. Yazarlıktaki disiplinli, kararlı, sürekli arayış sergileyen ve hep değişim gösteren yanlarıyla alandaki ya msaslankara@hotmail.com www.sadikaslankara.com pıp etmelerini kendisiyle yarışıp inatlaşarak geldi bugünlere. Bu yüzden öykücülüğünden hiçbir ödün vermeden romana geçebildi, roman türünde öne çıkmayı başaran az sayıdaki yazarımızdan biri Bir yurt kutsaması: ‘Sus Barbatus!’ oldu, ciddi yer edindi alanda. Sus Barbatus!’ta neyi anlattığı, söylen geleneği içinde önemli elbette. O hâlde beş yüz sayfayı aşan romanı üç beş satırla özetleyivereyim şuracıkta. A. dağları, onunla bakışan Ç.gölüyle yerleşimi, K. çevresinde bir üçgen. Köy Enstitüsü’yle ünlü Cilavuz’dan söz edildiğine göre üçgenin ÇıldırArdahanKars arasında olduğu açık. Romandaki uzamın sacayağı bunlar üzerine oturuyor. Yıl 1979’dur (s. Eskiden Yerli Mallar Haftası’na herkes 191). Dağlar, ormanlar, göl, köy, kasaba göz gözü görmez kar altında, çoğulcu kendi avlusundan ayva, nar, yakındaki yapıyla bitkihayvaninsan doğayı bir bahçesinden ceviz, kestane taşırdı. Şimdinin roman dünyasında ‘yerli’ bir araya getirirken canlı türlerinin tümüne de yurtluk yapar. Doğa, kucaklayıcı da davransa insanın anlatı bulabilmek, yerli malı haftasında ekvatoral onca yemiş arasında ‘iğde’ insanla, toplumla savaşımı, doğada süregiden savaşa göre daha acımasızdır. Ancak doğanın da zoru yok değildir. Bu aramaktan farksız. B ütün verimlerini okuduğum, neredeyse tümü üzerine yazılar kaleme aldığım bir yazar Faruk Duman. Bu doğrultuda yazarlığı kadar anlatısındaki uğraklar da konu başlıklarım oldu. Bu kez öncekilerden tümüyle ayrılan, hatta bunlardan kopup başka anlatı iklimine girdiğini ortaya koyan bir yapıtla geliyor: Sus Barbatus! (hep kitap, 2018). Topografyasından hayvana, bitkisine, ailetoplumdevlet düzeninden bireyin gerek doğaya gerek insanî yapılara karşı kendini gerçekleştirme kavgasına uzanan, tüm yurdu kaplayıcı evreniyle geniş oylumlu, söylen diliyle “mıh” gibi sıkı bir anlatı aynı zamanda bu. Öykü, roman, deneme Faruk Duman imzalı her kitap, dilsel bağlamda aynı te Tarihi’nde masal damarını alabildiğine genişlettiği, sonrasında bunu enikonu gerçekçi kanalla buluşturup büyülü bir anlatıma geçtiği görülüyor. Romancılığının on beşinci yılındaki bu son yapıtındaysa artık yeni bir evre söz konusu. BİR DİL GEZGİNİ: FARUK DUMAN… Yazarın dile dönük tutumuna yer açmadan girmek istemiyorum yazıya. Çünkü bu dil, onu bir yandan yazınımızın en özgün yazarlarından biri hâline getirirken genelde aynı dil anlayışını paylaştığı kimilerinden de uzaklaştırıyor. Oysa bilinen bir yan da herhangi yazarın öteki yazarlar arasında kendini apayrı bir yerde konumlandırmasının öncelikle dilden geçtiği, dilde kavgaya girilmeden, onunla dövüşülüp sevişilmeden hiçbir zaman özgün bir dil evreni kurulup yaratı lamayacağı, bunun unutulmaması gerektiği gerçeği. İşte bu olguyu çok öncelerde görmüş bir yazar Faruk. Kaldı ki zaten o, daha ilk yapıtlarıyla birlikte dile dönük tutumunu apaçık gösterdi. Sonradan kaleme aldığı denemelerinde de bu konuya verdiği önemi, bu alanda neler düşündüğünü, sorunsala yaklaşırken neleri dikkate aldığını, nasıl tartıştığını gösterdi bir biçimde. Yazarların, yaratıcılığın gereği özgün tutumla dilaçıcı olması, bu yaklaşımın bizi sevindirmesi gerekmez mi? Bundan hareketle okuryazarların, şairlere tanıdığı diloyun büyücülüğünü herhangi yazardan esirgeme hakkı olabilir mi? Öyle ya, yazara da metninin şairi gözüyle bakılması gerekmez mi? Faruk, sözgelimi şöyle söyletiyor bir roman kişisine: “Köylülerden bir köylüyüz, dilimiz bir, biz o dile Çehov’u katmışız” (s. 247). “zor”un dilini uydurmalarla, yalan söyleyerek yine insan anlatacaktır. Ayrıca yazar, anlatısını bir masal atası havasında “hikâye/mesel”lerle de süslüyor zaten. İşte böyle bir söylen dili karşılıyor Sus Barbatus!’ta bizi. Nitekim roman, nefes açıp dağar genişleterek kurduğu büyük söylen diliyle selamlıyor okuru. O, artık anlatımızda yeni, farklı bir Yaşar Kemal, daha doğrusu kendisinden kalkıp kendisini aşan yeni bir Faruk Duman. Yaşar Kemal, kendi nefesinden nasıl bir Yaşar Kemal çıkarıp yaratmayı başardıysa Duman da anlatıda kendisi için tamı tamına bir kıble yaratıyor denebilir. Bu özetlemede Duman’ı, yazınımızda, yaşadığımız çağa sunulmuş yeni ama farklı bir Yaşar Kemal olarak selamlamaktan alamıyorum kendimi. Yazıya “yurt kutsaması” diye girmiştim. Hayır, güzel yurdumuza yakılmış bir “ağıt” bu. Keşke hep birlikte okuyup ders çıkarabilsek yaşadıklarımızdan. n mel üzerinde yapılansa da evreni, kişileri, olay örgüsüyle kaleme getirdiği öyküro man türleri arasında onun, belirgin farklar olduğu söylenebilir. Buradan hareketle Faruk’un uzun bir evrilmeyle geniş bir yörüngeyi süpürüp eteksaçak bütün kıvrımlarını dolaşırken öyküde okuru oldukça ağır akışla karşıladığı, romandaysa çok daha kıvrak, atak, hatta evecen tutum yansıttığı söylenebilir. Onun öyküdeki değişim eğrisi bir başka yazının konusu. Ancak bu yazıda, romanlarına dönük eşik dizisine kıpkısa göz atmakta yarar var. Romanda İncir Tarihi (2010), yazarın evrilimi bağlamında temel eşik olarak alınabilir bana göre. Bu durumda Duman’ın romanlarını, İncir Tarihi’nden önce [Pîrî (2003), Kırk (2006)], İncir Tarihi ve İncir Tarihi’nden sonra [Ve Bir Pars, Hüzünle Kaybolur (2012), Köpekler İçin Gece Müziği (2014)] olmak üzere üç evrede değerlendirmek olanaklı. Gerçekten de yazarın, önceleri ar ÖYKÜDENLİK... Adalet Ağaoğlu; “Düşme Korkusu” A dalet Ağaoğlu, yirmi yılı aşkın bir aradan sonra beşinci öykü kitabını yayımladı: Düşme Korkusu (Everest, 2018). Kendi deyişiyle “düşmenin çeşitli anlamları” üzerine yoğunlaşıyor yazar. Görece ikbal ardından “düşme” yaşayanlarda bunun “manevi” etkisine dönük yanlar üzerinde duruyor. Yazınımızda oyunromanöykü türünde verdiği başarılı örneklerle kendine yer edinmiş bir yazar olarak oyunlarında özellikle kadın karakterleriyle, romanlarında gözlenen evren genişliği, karakterlerinden yansıyan gerçektenlik duygusuyla, öykülerinde bir ölçüde katı sınırduvarlarla her zaman okuma köşelerinin ya zarı olmayı başarmış bir ad o. Yazarın farklı bir açılımıyla karşılaşıyo ruz son yapıtında: “hiciv”. Ancak çizgisellik başta belirlendiğinden bu tür hiciv, daha çok gündelik yayınlarda kimi sorunları, siyasal göndermelerle işleyen yazı türüyle örtüşüyor. Düşme Korkusu, “gözden düşme”, “sokağa düşme”, “ağızdan düşme”, “yere düşme” vb. söylem çeşitliliğiyle süslenen bir dizi hicvi barındırıyor bu nedenle. Ancak ‘Kökten Değişim’ öyküsünde, “1933”e, dilde yenileşmeye dönük göndermeyle, “yaşlıca baba ile genç oğlu birbirine yabancılaşmıştır” (s. 40) demenin, bu dili işleyen herhangi yazar açısından ne ölçüde isabetli olduğunu sevgili Adalet Ağaoğlu’na bırakmayı yeğleyeceğim yine de. n www.sadikaslankara.com, her perşembe öyküroman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor. kaik bir damar üzerinde ilerlerken İncir 16 24 Ocak 2019 KItap