Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MELİKE İLGÜN’DEN “PARAMPARÇA” Kapanmayacak defterler Melike İlgün’ün yeni romanı “Paramparça”, aile kavramı üzerine tekrar düşündürüyor okuru. Bir kız çocuğundan, bir kadına, bir anne olunca yine geçmeyen bazı yaraların insanın hayatını nasıl etkilediğini anlatmaya çalışmış. ADALET ÇAVDAR H er kadının kalbinin ve aklının bir köşesinde babasına dair bir iz bulunur, iyi ya da kötü. Hele babası tarafından terk edilen kız çocuklarının çoğu zaman geçmeyen bir öfkesi, bitmeyen bir kavgası olur hayatla. Aile, anne baba ve bir kadın ile bir erkeğin çocuğu olmak hiç kolay şeyler değil. Bir arada durmak, durmayı başarmak ve buna sadık kalmak çok zor. Bu yan yana Melike İlgün oluşların içinde pek çok kırgınlık var. İnsan kıyamadığı için kalıyor. İyi aile hikâyelerine çok şahit olmadım. Etrafımda, ailesine dair sıkıntı bulunmayan insan yok. O yüzden ailenin kutsal olduğuna dair pek bir inanca sahip değilim. Melike İlgün’ün yeni romanı Paramparça, aile kavramı üzerine tekrar düşündürüyor okuru. Bir kız çocuğundan, bir kadına, bir anne olunca yine geçmeyen bazı yaraların insanın hayatını nasıl etkilediğini anlatmaya çalışmış. Çeşitli basın yayın kuruluşlarında gazetecilik yapmış, haberiyle ödüller kazanmış ve 2008’de mesleği bırakmış İlgün. Gerçekle kurgunun iç içe geçtiği dönem romanları yazıyor ve hâlen Müjdat Gezen Sanat Merkezi Konservatuarı Yaratıcı Yazarlık Bölümü’nde dersler veriyor. Paramparça, bir kadının kendi elleriyle yazdığı ve çoğunlukla içinde yer almaktan keyif duyduğu hayat hikâyesindeki boşlukların onu rahatsız edişini anlatan bir roman. Zeynep, yıllardır aynı yayınevinde çalışan bir editör, Sinan’la evli. Peri adında yedi yaşına yeni giren bir kızları var. Zeynep, gündelik işlerini artık otomatik bir şekilde fark etmeden yapmayı öğrenmiş. Her sabah ve akşam, rutinler içinde. Üzerine çalıştığı dosyalar ve projeler değişiyor sadece. Ara sıra dertleştiği Zehra adında tek bir arkadaşı var. Hayatının bazı zamanlarını içten içe sorguluyor, aklına takılan soruların altında kalıyor ve bunu dışavurmamak için çaba sarf ediyor ama olmuyor. Elinde olmadan, kızıyla kendi yedi yaşını hatırlıyor. GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEK İyi bir anne mi, iyi bir eş mi, iyi bir arkadaş mı, iyi bir çocuk mu?.. Hayatının ritmi, istemsizce bu sorgulamalarla değişiyor. Babasını ve kendi çocukluğunu hatırlıyor Zeynep, çok sevildiğini düşündüğü anıları yok, sadece “Neden?” diye soruyor. Yedi yaşına girdiği gün aniden ortalıktan kaybolan babasına ne olduğunu düşünüyor ve kendisine çok ağır gelse de kızı Peri ile kendi hayatını, bilinçaltında karşılaştırıyor. Bütün bunlarla uğraşırken yayınevinin yapmak istediği özel bir Nâzım Hikmet kitabı için çalışıyor Zeynep. Hayran olduğu Nâzım’ın kadınlarla olan ilişkisini, terk edilme fikriyle tekrar okurken bir kalbe nelerin sığabileceğini, yalnız kalmanın kolaylığı ve ağırlığını sorguluyor. Buna bir de bir yazarın hayat hikâyesi ve eserleriyle ilişki kuran okurun hayal kırıklığını ekliyor. Zeynep’in hikâyesi yavaş yavaş değişiyor. Sorgulamanın yerini arayış alıyor. Bir gün, ummadığı bir şekilde geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalıyor. Annesi, hem anne hem de baba olan Zeynep; onu da hiç tanımadığını, iş için gittiği bir yurtdışı seyahatinde öğrenirken kendisini, henüz doğmadan önce yaşananları dinlerken buluyor. Hikâyenin bundan sonrasını anlatmak yazara haksızlık ama Türkiye’de yaşamış, büyümüş ve şimdi kırklarında olan pek çok insanın, annesinin ve babasının gördüklerini, yaşadıklarını anımsayacağı acı olaylar anlatılıyor romanda. Susulan her olayın bir başkasının çığlığına nasıl dönüştüğünü gözleriyle görüyor, aklıyla tartıp kalbiyle yaşıyor Zeynep. Yıllarca soramadığı sorular yüzünden içten içe attığı çığlıkların artık bir cevabı bulunmasına rağmen hayatı altüst oluyor. İlgün, Paramparça’da, kapandığı sanılan ama asla kapanmayacak defterleri yeniden açıyor. Okuru, bir kadının arayış hikâyesinin tanığına dönüştürürken Nâzım Hikmet’in hayat hikâyesine dair pek çok ayrıntı da sunuyor. n Paramparça / Melike İlgün / Alfa Yayınları / 206 s. AYTAÇ DEMİRCİ VE YUSUF RIZA DÜVENCİ’NİN ARŞİV ÇALIŞMASI ‘Bir Mücadele Gazetası!’ Aytaç Demirci ile Yusuf Rıza Düvenci’nin kitapları “Bir Mücadele Gazetası! Demokrat İzmir”, Demokrat Parti’nin kuruluşundan yollarının yarıldığı zaman ve sonrasına kadar yaşananlar dâhil, pek çok yaşanmışlığı tekrar gündeme taşıyor. M. MAHMUT AKTAN D emokrat İzmir gazetesinin hikâyesini Demokrat Parti ve onun içinden geçtiği süreçler hâricinde okumak mümkün değil. Demokrat Parti’nin kuruluş dönemi ve iktidara alternatif olarak ortaya çıkışı, iktidara gelip halkın umudu oluşu, ardından da Başbakan Adnan Menderes’in sertleşip otoriterleşen politikaları Demokrat İzmir’in yayın hayatının çizgilerini meydana getirir. Bu bağlamda Aytaç Demirci ve Yusuf Rıza Düvenci’nin beraberce yazdıkları kitap; Bir Mücadele Gazetası! Demokrat İzmir, gazetenin olduğu kadar Demokrat Parti’nin tarihine de bakıyor ki bu bakış, iktidarbasın ilişkisinin dünden bugüne bu topraklarda nasıl yaşayıp geliştiğini okumamıza da yardımcı oluyor. “Yeni kurulan Demokrat Parti teşkilatlarının mülkî âmirlerden baskı gördüklerinde dair şikâyetelerde bulunduğu, sosyalist partilerin ve işçi örgütlerinin yayın organları ve matbaalarıyla sorgusuz sualsiz kapatıldığı, muhalif yazar ve gazetecilerin tutuklandığı bir dönemde Demokrat İzmir gazetesinin tek yapraktan ibaret nüshaları, muhalefetin sesini duyurabildiği yegâne mecra olarak uçaklarla, trenlerle yurdun dört bir yanına ulaştırılıyordu.” Elden ele dolaşan nüshalarıyla muhalefetin sesini yurt genelinde yükseltmeye gayret ediyordu Demokrat İzmir. TÜRKİYE’NİN YAKIN TARİHİ Bahsedilen dönem, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından gelişen fikirler dâhilinde dünyadaki yerini almak isteyen Türkiye’nin, çok partili hayata adım atmasıyla birlikte gelişir. 1946’nın Şubat ayında İzmir ve İstanbul merkez şubelerini açan Demokrat Parti, bu merkez şubeler eşliğinde yoğun bir teşkilatlanma sürecine de girmiştir. Fakat tek parti döneminin getirisi basın anlayışı, Demokrat İzmir gibi yeni fikirler taşıyan gazetelerin, gazetecilerin ve yazarların nefes almasına çok da izin vermiyordur. Bu bağlamda gazete pek çok baskı karşısında türlü çeşitli yollar bularak hemen yukarıda da belirtildiği gibi tek sayfa da olsa yurdun dört bir yanına ulaşmaya çalışıyordur. Demokrat Parti, İkinci Dünya Savaşı’nda maddi ve manevi yönden çok yorulmuş halkın bir anlamda “yeni şeyler” dile getiren sesi olma iddiasını da taşıyordur. Bakıldığında; iddiasını da kanıtlamıştır çünkü Demokrat Parti, seçimlerden zaferle çıkmıştır. Böylelikle Demokrat İzmir’in savunduğu fikirler de iktidara gelmiştir. 14 Mayıs 1950’de “mücadelesinde zafere ulaşan” Demokrat İzmir gazetesi, iktidara getirdiği parti kuruluş prensiplerinden uzaklaşarak ifade özgürlüğünü boğmaya yeltendiğinde yeni bir mücadeleye girişmiş, giderek artan antidemokratik uygulamaları basına ispat hakkı tanınması talebiyle durdurmaya çalışan Egeli Demokratlarla birlikte Hürriyet Partisi hareketine katılmıştır... Bu da Demokrat İzmir’in bir partinin yayın organı değil, fikirlerinin peşinden giden bir gazete olduğunun göstergesi olarak karşımıza çıkar. Demokrat İzmir’in hikâyesi “kısaca” böyle... Fakat Türkiye gibi bir ülkede hiçbir kısa hikâye anlatılanlardan ibaret değildir ve Aytaç Demirci ile Yusuf Rıza Düvenci’nin kitapları Bir Mücadele Gazetası! Demokrat İzmir, tam olarak bunu yeniden kanıtlanmış hâli olarak okur karşısına çıkıyor. Demokrat Parti’nin kuruluşundan yollarının ayrıldığı zaman ve sonrasına kadar yaşananlar, pek çok yaşanmışlığı tekrar gündeme taşıyor. Daha da önemlisi, Demokrat Parti sürecine dair önemli bir kaynak, arşiv sayfalarından çıkıp gün yüzüne çıkıyor. Bir Mücadele Gazetası! Demokrat İzmir, bu yönüyle hem araştırmacılara hem de meraklılara nitelikli bir kitap armağanı olarak öne çıkıyor. Türkiye’nin yakın tarihinin dikkat çeken bir kırılma noktası ve Türk basınının değişmeyen yazgısı ise kitabın ortaya koyduğu esas gerçeklik... n Bir Mücadele Gazetası! Demokrat İzmir / Aytaç Demirci, Yusuf Rıza Düvenci / Yapı Kredi Yayınları / 504 s. 8 14 Haziran 2018 KITAP