29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bir şey yaşanmamış gibi başlamak... Javier Marías, “Acı Bir Başlangıç Bu” adlı romanını Franco sonrası İspanya’daki siyasi paranoya üzerine kuruyor. Olaylar 1980’de, Franco’nun ölümü üzerinden beş yıl geçtikten sonra başlıyor ve yazarın diğer romanlarındakine benzer şekilde evlilik üzerine düşünüp siyasi boyutu ile evliliği ele alıyor. T arihte en uzun süren diktatörlüklerden biri Franco dönemidir (19361975). İç savaştan sonra ekonomik olarak güçsüz kalan İspanya’ya, milliyetçilik ve koyu din getirerek askerî otoriter bir rejim başlatan Francisco Franco, toplumdaki bölünmelerin nedeni olduğunu öne sürdüğü siyasi partileri de yasaklamıştı. İktidarının ilk yıllarında on binlerce kişiyi idam ettirerek halkın her kesimine korku salıp taban örgütlenmelerini de böylece engellemişti. İspanyol edebiyatında faşist Franco döneminde yaşanan acıları anlatan çok eser yazıldı; günümüz İspanyol edebiyatının önde gelen romancılarından Javier Marías da yeni romanı Acı Bir Başlangıç Bu (Çeviren: Seda Ersavcı, Yapı Kredi Yayınları) ile Franco dönemi sonrasını anlatıyor. Romanda olaylar 1980’de, Franco’nun ölümü üzerinden beş yıl geçtikten sonra başlıyor. Hayat normale dönmüş gibi yaşamaya çalışsalar da acılar hâlâ çok taze. Yaralar sarılmamış, suçlular cezalandırılmamış, kısacası faşist dönemin izleri silinmemiştir; Marías’a göre halk unutmayı tercih etmişti. FRANCO ENKAZININ ARDINDAN Anlatıcı Juan, o günlerde yirmi üç yaşında ve bugünden geçmişe bakarak yaklaşık otuz beş yıl öncesini anlatıyor. Meraklı, yaşının verdiği deneyimsizlikle saf ama zeki ve çok iyi bir hafızası olan bir genç. Duyduğu bir sözü asla unutmuyor, hatta bu yüzden çevresindekilerin canını sıkıyor. Juan, hayran olduğu ünlü yönetmen Eduardo Muriel’in kişisel asistanı olarak çalışıyor. Muriel eksantrik bir karakter. İnce Errol Flynn bıyığı ve tek gözünü kapatan korsan bandıyla dikkat çekici bir erkek. Sadece İspanyol sinemasının değil, Hollywood’un yıldızlarıyla da çalışmış yönetmen genç asistanına çözmesi zor bir iş veriyor: Yakın bir arkadaşından şüpheleniyor. Bir söylentiye göre doktor olan yakın arkadaşı, bir suç işlemiş ama suçu ortaya çıkmamıştır. Juan’dan arkadaşıyla yakınlaşmasını, söylentilerin doğruluğunu öğrenmesini ister. Juan’a bu zor görevi verir ama arkadaşı hakkındaki söylentilerin ne olduğunu açıklamaz. Konu her açıldığında, bu söylentinin dile getirilemeyecek kadar iğrenç olduğunu belirtmekle yetinir. Bu da tabii genç asistanını iyice kışkırtır. Romandaki gizem de bu sayede başlar. Aslında Marías, her şeyden önce gerilimli romanları ile tanınan bir yazar, sırların ortaya dökülmesi romanda bu öğeyi gündeme getiriyor. Marías romanı, o dönemin siyasi paranoyası üzerine kuruyor. “Gerçeği bilenler kaybetmeye ve susmaya alışmışlardı” diye açıklıyor Franco sonrası siyasi ortamı. Eski Franco yanlılarının yalanlarına nasıl göz yumulduğunu, toplum içinde kimse nin şahsi konulardan söz etmemesini bu alışkanlığa bağlıyor. Öyle ki zamanla suçlular cesaret bulmaya başlamış, iç savaş ve diktatörlük dönemi boyunca davranışlarını yalan yanlış süslemelerle anlatacak yüz bulmuşlardı: “Herkes birbirine öyle bir arka çıkıyordu ki bu gizleme, saklama ve kılıf uydurma işinin başarılı olmaması mümkün değildi: ben sana destek olayım, sen de bana ol, ben senin için sessiz kalayım, sen de benim için kal, ben senin geçmişini allayıp pullayayım, sen de benimkini.” Bu ortamda gerçeklerin ortaya çıkması mümkün olmuyordu. Bu siyasi ortamın altında yatan psikolojik nedenleri de anlatıyor Marías. Bunu, “kimse kimseden hesap sormayacak” dönemi olarak görüyor. Savaştan ve yıkımlardan yorgun düşen halkın direnecek, hesap soracak hâli kalmadığını, âdil olmasa da durumun bu olduğunu anlıyoruz, “bir sistemden diğerine az çok barışçıl bir şekilde geçmenin tek yolunun bu olması değildi yalnızca sebep, aynı zamanda tüm bunların acısını en çok çekenlerin başka bir seçeneğe sahip olmamaları, herhangi bir şey talep edecek bir konumda bulunmamalarıydı.” Seçimlere izin verilmesi, sansürün kalkması, piskoposların siyasete karışmaması, ifade ve basın özgürlüğü gibi konular yeni bir ülke vaat ediyordu genç nesillere. Herkesin başı dönmüştü bu özgürlüklerle. Nasıl olsa ölenler ölmüştü, kimse geri dönmeyecekti. BOŞANMA YASASI Her alanda gelişmeler yaşanıyordu ama 1980’de evlilik hâlâ önemli bir tabuydu İspanya’da. Kilise, evli çiftlerin boşanmasını yasaklıyor ve doğum kontrolüne izin vermiyordu. Romanın merkezinde ilk başta eski sırların aydınlanması yattığını sanarak okuyoruz ama anlatıcı, patronun araştırmasını istediği konudan başka bir konuya daha merak salmaya başlıyor: Muriel’in karısı Beatriz’e neden böylesine korkunç davrandığını anlamak istiyor. İlerleyen sayfalarda romandaki asıl çözülmenin bu olduğunu, gerilimin ana maddesinin Beatriz’de yattığını anlıyoruz. Beatriz mutsuz ve zavallı bir kadın. Kocası onu her fırsatta aşağılıyor, azarlıyor, kendini güvensiz hissetmesi için elinden geleni yapıyor. Aslında Eduardo Muriel’in çizilen portresinde kaba bir adam imgesi yaratmıyor, bu yüzden genç Juan da böyle zeki ve dengeli bir adamın neden karısına kızgın olduğunu anlamaya çalışıyor. Marías’ın önceki romanlarından da onun evlilik üzerine düşünmeyi sevdiğini biliyoruz. Bu romanda da siyasi boyutu ile evliliği ele alıyor. Beatriz’e kocasının neden kötü davrandığını sorgularken şöyle düşünüyor Juan: “Çok kötü bir şey yapmış olmalı, bu nefretin başka bir açıklaması olamaz yoksa. Söz konusu zalim, bu meselenin ne olduğunun ortaya çıkmaması için elinden geleni yapar.” Bu düşünce silsilesi aynı zamanda siyasi boyun eğişi de anlamamıza yardımcı oluyor. Suçlanan kişi masum olsa da zihnimizin bir köşesinde “acaba”lar dolaşmaya başlıyor. Zalimin en iyi yaptığı şey bu. Bir kere suçlu olarak görüldüğünde biri artık suçun ne olduğunun önemi bile kalmıyor. Romanın başlığı Hamlet’in annesiyle konuştuğu Üçüncü Perde Dördüncü Sahne’den bir dize: “Zalim oluşum iyi bir insan olmak için yalnız / Acı bir başlangıç bu ama en kötüsü geçmişte kaldı.” Ülkemiz belki de cumhuriyet tarihinin en önemli seçimine hazırlanırken Acı Bir Başlangıç Bu romanını okumak daha bir önem kazanıyor. Siyasi sürekliliğin sona erdirilmesinin bir nesle yüklediği sorumluluğu Marías’tan daha iyi anlatan olmamıştır. Bunu, romandaki Muriel karakteri gibi nefretle, kinle ve intikam duygusuyla da yapabilir ya da barışçıl yollarla, olumlu gelişmelerle de...   Yazar, eleştirmen, yayıncı ve çevirmen Marías’ın babası da Franco döneminde hapis yatmış, ardından ülkesini terk etmek zorunda kalmış bir felsefe profesörü. Sonuçta yazarın hayatından da izler taşıyan bir roman bu. Juan, yazarla aynı yaşlarda ve tam da İspanya’ya ailece geri döndükleri yıllar. Bu romanı hem çok sevdim hem de gereksiz bir uzunlukta buldum. Yazarın dili aşırı detaycı, örneğin piposunu bir elinden diğerine nasıl geçirdi, nasıl sigara yaktı, ayağını nasıl oynattı gibi betimlemeler öylesine çok ki aşırı geveze birinden hikâye dinliyormuş hissine kapılıyoruz. İlk dört yüz sayfayı başarıyla geçenler için sonu çok heyecanlı, onu da söyleyeyim. Çevirmeni ayrıca kutlamak gerek, yazarın karmaşık ve zor dilini son derece akıcı aktarmış. n 6 14 Haziran 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle