23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BÜLENT DİKEN, GRAEME GILLOCH VE CRAIG HAMMOND’DAN “NURİ BİLGE CEYLAN SİNEMASI” Bülent Diken, Graeme Gilloch ve Craig Hammond; “Nuri Bilge Ceylan Sineması”nda yönetmenin filmlerinin ‘Yeni Türk Sineması’ bağlamında değil, klasik Avrupa düşüncesiyle desteklenen bir ulusötesi muhayyilede incelenmesinin daha doğru olduğunu savlıyor. Bu bağlamda kitap, özellikle Nietzsche, Benjamin, Simmel ve Bloch’tan yararlanarak okumalar yapmaya soyunuyor ve zengin kaynakçasıyla meraklıların ufkunu genişletebilecek açılımlara niyetleniyor. Kuramsal bir Nuri Bilge okuması ASLI DALDAL Bülent Diken, Graeme Gilloch ve Craig Hammond’un kaleme aldığı, çok hızlı bir şekilde Türkçeye çevrilen Nuri Bilge Ceylan Sineması, öncelikle yönetmenin başarılı ve ödüllü bir sinemacı olmasına rağmen Türkiye’de yeterince incelenmediğinin altını çiziyor. Bu bağlamda önemli bir eksikliği giderme iddiası taşıyan kitap, giriş bölümünde oldukça kapsamlı ve titiz bir şekilde yönetmenin temel izleklerini sıralıyor. Bunlar; yersizlikyurtsuzluk deneyimlerinde yoğunlaşan zaman ve mekân biçimleri, sürekli bir yokluk duygusuyla meşgul olma hâli, yas, melankoli, can sıkıntısı çeşitlemeleri ve yabancılaşma. Yazarların vurguladığı gibi hep bir yerleri arzulayan ama o yerde de barınamayanları anlatan Ceylan’ınki, bir “başka yer” sineması aynı zamanda. Yazarlar, Ceylan filmlerinin “Yeni Türk Sineması” bağlamında değil, klasik Avrupa düşüncesiyle desteklenen bir ulusötesi muhayyilede incelenmesinin de daha doğru olduğunu savlıyor. Bu bağlamda kitap özellikle Nietzsche, Benjamin, Simmel ve Bloch’tan yararlanarak okumalar yapmaya soyunurken zengin kaynakçasıyla meraklıların ufkunu genişletebilecek açılımlara niyetleniyor. Bu zengin felsefi temel çerçevesiyle kitap, özellikle daha önce fazla yorumlanmamış Ceylan’ın ilk kısa filmi Koza incelemesiyle dikkat çekiyor. YIKICI BİR NİHİLİZM Walter Benjamin’in “yaslı oyunbazlık” (“Trauerspielerei”) kavramı etrafında çeşitlenen bu analiz, Ceylan’ın ileriki dönemlerinde karşımıza çıkan başat temaların, acı, kayıp ve “müphemlik” duygularının oyunbaz bir bileşimi olarak ele alınıyor. Benzer bir yaklaşım, “erillik ve erkek ilişkilerinin acınası başarısızlığı üzerine alaycı bir inceleme” olarak nitelenen Uzak filmi için de yineleniyor. Uzak, aynı zamanda, Ceylan sinemasının çok sevdiği “tezatlar”da dair çarpıcı çeşitlemeler içeriyor: Yusuf ve Mahmut, hareket ve hareketsizlik, canlı olmak ve durağanölü (still life) bir yaşam sürmek gibi... Yazarlar, Ceylan’ın ilk dönem filmlerine alışılmışın dışında bir isim bularak “Bulut Dörtlemesi” demeyi tercih etmiş. Sonrasında karşımıza çıkan Bülent Diken imzalı “İklimler ve Nihilizm Sorunu: Eksik Mevsim” başlıklı yazı, hiç şüphesiz kitabın en başarılı incelemesi. Diken’in, Nihilizm isimli kitabında da bulunan bu inceleme (ki oradaki Aylin Onacak çevirisini çok daha anlaşılır bulduğumu belirtmem gerek), İklimler’in sadece nihilizm üzerine değil, aynı zamanda kendisinin de “nihilist” bir film olduğunun altını çiziyor. Ceylan’ın sürekli referans gösterdiği Çehov’un, aslında bu tarz bir nihilizmle bağdaşmadığını çok güzel ortaya koyan Diken, İsa’nın pasif nihilizmine karşın Bahar karakterinin de (hep savunulanın aksine) yıkıcı bir nihilizmde kıvrandığının anlatıyor. Bu bağlamda nihilizmin aşıldığı antinihilist (ya da Nietzsche’nin deyişiyle “mükemmel nihilist”) bir evrenin filmde var olmadığını da vurguluyor. Bu yetkin incelemenin sonrasında gelen Üç Maymun, Bir Zamanlar Anadolu’da ve Kış Uykusu bölümleri ise Diken’in analizi ile oldukça çelişen biçimde Ernst Bloch’un Umut İlkesi kitabında vurguladığı ütopyacı iyimserlik, “kuvve” (potansiyel) ve “henüz değil” (ama olabilir) gibi bazı Aristotelesçi ve HümanistMarksist okumalara “zorlanıyor”. Yukarıda da vurgulamaya çalıştığım gibi yazarlar, gerçekten çok geniş bir kuramsal yelpaze içinde Ceylan’ın filmlerini okumaya uğraşıyor. Bu çabaların bir kısmı, Üç Maymun okumasındaki “gemi enkazı olarak ev alegorisi” ya da Kış Uykusu ile Sartre’ın Huis Clos oyununun “cehennem başkalarıdır” teması çerçevesindeki paralel okuma gibi verimli analizlere ulaşsa da zaman zaman fazlasıyla “zorlama” bir çerçevede kalıyor. Bu “zorlama” meselesi, özellikle Marksist bir filozof olan Bloch’un “henüz değil” kavramının ele alınışında kendini belli ediyor. Umutsuz, melankolik ve “nihilist” bir sinemacı olan Ceylan’ın (ki bu durum kitap içinde de zaman zaman ayrıntılandırılıyor), Üç Maymun’da beliren ölmüş oğlan hayaletiyle “gizli bir yeniden tesis etme ve kurtuluş potansiyeli” ima ettiğini, Bloch’un kavramlarını kullanarak “inşa etmeyi” ben yerinde bulamadım. Aynı şekilde Bir Zamanlar Anadolu’da filminin arka planındaki dedektiflik hikâyesi, Bloch’un benzer anlatılar için kullandığı “tekinsiz bir görsel bulmaca olarak bulaşıcı entrikası, çözülme ve nihayetinde kurtuluş fısıltılarını ve özlemlerini uyandırır” (s. 140141) ifadesini çağrıştırsa da yazarların buradaki analizlerinin aksine, böyle bir kurtuluşa kapıyı tamamen kapar. KARAKTERLERİN EYLEMSİZLİĞİ Bloch’un bahsettiği dedektiflik hikâyesinde, gizemler gün ışığına çıkar ancak yazarların kitapta hiç yer vermediği çok önemli bir detay, Ceylan’ın filmi için bu olasılığı yok eder: Otopsi sırasında ortaya çıkar gibi olan korkunç gerçek, maktülün canlı canlı gömülme şüphesi, “buz gibi bir nihilist” doktorun umursamazlığı nedeniyle söner gider. Bir “makalefilm” olarak betimlenen Kış Uykusu’nda beliren kiracıev sahibi ikiliğinin sınıfsal arka planı üzerinden yapılan uzun Marksçı analizleri de ben filmle çok alakalı bulamadım. Yüzeysel bir bakışla bunları çağrıştırsa da filmin genel “ölü” ve “anlamsız” havası, bu tarz bir sınıfsal yaklaşımı en azından yönetmenin niyeti bağlamında fazla barındırmaz. Sonuç olarak “ödüllü” ve neredeyse marka olmuş bir yönetmenin filmlerini analiz etmek, elbette büyük bir sorumluluk. Kitap da bu sorumluluğu yerine getirebilmek için büyük bir çaba harcamış. Ancak bence yönetmenin hiç niyetlenmediği ve belki de eleştirilmesi gereken noktalarını bile zorlama kuramsal çerçevelere oturtarak “yüceltmeye” çalışmanın pek faydası yok. Bu yüceltme çabası, bazen öyle bir noktaya ulaşmış ki Ceylan’ın tepkisiz nihilizmi ve karakterlerinin eylemsizliği, Gezi Direnişi’ndeki pasif direniş biçimlerinden biri olan “duran adam” eylemleriyle özdeşleştirilmiş (s. 190) ve bu bağlamda, “pasifliğin siyasi eylemselliğe dönüşmesinin” bir ön habercisi olarak okunmuş. Burada tekrar etmeye belki de lüzum yok ama Gezi Direnişi’ndeki “duran adam”, disipliner beden politikalarına karşı bir başkaldırıyı ifade ederken Ceylan’ın karakterleri, hiçbir şeyin “eyleme geçmeye değer olmadığını” düşündüğü için durur. n Nuri Bilge Ceylan Sineması: Türkiyeli Bir Sinemacının Küresel Hayal Gücü / Bülent Diken, Graeme Gilloch, Craig Hammond / Çeviren: Ahmet Nüvit Bingöl / Metis Yayınları / 216 s. 4 14 Haziran 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle