25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ÖYKÜDENLİK... msaslankara@hotmail.com www.sadikaslankara.com Edebiyatta cboaşykruasmuyeri Edebiyat da bir bayram yeri aslında. Yazaryapıtokur olarak çokseslilik, çeşitlilik, rengârenklik temelinde alışverişe girilen, paylaşımda bulunulan sevinçler yumağı. Gelin kuralım o hâlde bir bayram yeri, buluşturalım okurla yazarı, kitapları… M asamda sırasını bekleyenleri karıştırırken anılardan kalkarak anlatı kurmaya girişmiş, sevgiyi odaklamış kitaplara özgüleyeyim dedim bayrama rastlayan bu yarımay yazısını. Ritüel yanını genel anlamda yitirmiş görünse de bayramlar, insanların hâlâ yoğunca bir araya geldiği kavşaklar yine. Edebiyata dayalı bir aile içi buluşma yazısı olsun o hâlde bu da. HATİCE YAKUT; ‘ÖDEK KIZI’… Hatice Yakut, on bir çocuklu bir anneyazar. Ellisinden sonra okuma yazmayı öğrenmiş, yetmemiş bilgisayara da geçmiş. Anılarına yaslanarak oluşturduğu romanın girişinde şöyle diyor: “Zaten eskiden beri okuma yazmayı öğrenmek ve başımdan geçenleri yazmak gibi bir hayalim vardı. Kararlıydım. Küllenmiş acılarımı ve bir türlü dile getiremediğim ezilmişliğimi kaleme alarak kendi romanımı yazacaktım.” “Başladım gizli gizli yazmaya (...) En çok da mutfakta yazıyordum. Yemeklerle yazılar birlikte pişiyordu ocakta” (9). Hatay Dörtyol’da portakal bahçeleri içinde yazarlığını sürdüren Hatice Yakut’un ilk romanı, yaydığı bayram sıcaklığıyla geliyor önümüze: Ödek Kızı (Zeytindalı, 2017). Yazar Hatice, atalarının 1900’lerin başlarına tarihlediği anılarıyla giriyor anlatısına. İlk kuşakta rastlanan “ödek” olayı, bizi kadınların yaşadığı ağır koşullarla, çocuk gelin ve kan davası sorunlarıyla da yüzleştiriyor. “Ödek”, iki aile arasında dökülen kana karşılık öteki aileden alınan kız için kullanılan bir terim (28 vd.). Ne ki “ödek kızı/gelin” hep suçlu olarak görülecektir (142 vd.). Yakut, anlatısını üç bölümde yapılandırıyor. İlkinde ata yaşamını anlatıyor, ikincisinde ailenin toplumsal değişim süreçlerindeki yaşamına yönelip son bölümde kendi öyküsüne geliyor görece. Yer yer melodrama kayıp kimi gerçektenlik duygusunu zorlasa da yazarana, Türkçenin masal anaları gibi tıpkı romanı, gürül gürül akan anlatı hâlinde kurmayı başarıyor. Editör Abdülkadir Ayhan’ın kestirilebilir katkısını da unutmamak gerekiyor bu arada kuşkusuz. Sevgili Fethi Naci’nin, pek çok kez değindiği “okura güven” konusuna Yakut da apaçık destek veriyor nahif bir damar hâlinde. Anlatıda okurun bildiği ancak karakterin bilmediği gerçeklik konusunda şu satırlarını paylaşayım Yakut’un: “Saygıdeğer okurlarım bunları bildiklerinden, burada bir kez daha bu bilgileri tekrarlamanın, onların belleğine saygısızlık olacağını düşünüyorum” (89). TÜLAY ÜSTÜNDAĞ; ‘ŞİŞMAN KIZ TOMBUL TEYZE’… Tülay Üstündağ da Hatice Yakut gibi kendine dönük alaysamalı tutumla ama daha çok bir “hatırat” olarak yapılandırıyor anlatısını: Şişman Kız Tombul Teyze (Elma, 2017). Üstündağ’ın anıları, alabildiğine geniş bir coğrafyadan izdüşümler eşliğinde, kimileri yakından tanıdığımız pek çok adın yer aldığı, çeşitlilik içeren zengin bir gün dökümü hâlinde geliyor önümüze. Görece önde Ankara’nın öne çıktığı, ama alttan alta, ilkinden orta kuşağa devredilmiş cumhuriyet öyküsünün sezdirildiği anlatı, iyimser havası, dirençli, tutkulu biçemiyle, okur üzerinde enikonu etkiye yol açıyor. Karşılaştığı her güçlüğü aşmaya çabalayan ruhla, her sıkıntıda buna karşı direnen bilinçle ayağa kalkma kararlılığı sergileyen biri var karşımızda. “Benim hayallerim ve yapacak çok işim var!” (104) diyen bir Cumhuriyet kadını bu. Anne baba soyuyla Kafkasya’dan açılan Tülay Üstündağ, kendisinin kıldığı Ankara’yla anlatısını sürdürürken pek çok çabanın insanı olarak önce Türkiye’ye ardı sıra tüm dünyaya katılıp karışıyor. Böylece “Şişman kız”dan “tombul teyze”ye uzanan yaşam serüveninde biz aynı zamanda ülkemizin toplumsal yaşamındaki dönüşümleri de izleme fırsatı buluyoruz. 1980 sonrasında herkes bir şeyler anlatmaya isteklenir, özellikle atalarıyla aile yaşamından beslenen anılarını, sözlü tarih belgeseli niteliğinde ele alıp yazmaya girişirken, yaşamdan damıttıklarını denemenin gücüyle paylaşmaya girişen kalemler de yok değil. Bunlardan biri de Hüseyin Beşer. HÜSEYİN BEŞER; ‘SEVGİNİN GÜCÜ’… Köy Enstitülü kuşaktan gelen Hüseyin Beşer, sevgiye özgülediği, Sevginin GücüYaşamın Gerçek Anlamı (Bilgi, 2017) başlığı altında bütünleyip biçimlendirdiği yapıtında bir yandan eğitimciliğini, yazarlığını sonra da yaşamsal deneyimlerini buna eklemleyip harmanlıyor, öyle getiriyor okura. Beşer, sevgi kültürü üzerine çeşitlemeler sunuyor denebilir bir bakıma. Bu arada bireyseltoplumsal dürtmelerle uyarıyor da bizi. Sevgiye dönük düşünce kışkırtılarıyla okuru ileriye sıçratırken çocukluktan ergenliğe, gelişkinliğe, ileri yaşlara uzanan yaşam sarmalına dönük uzgörümüzü geliştirmek için de alabildiğine ufkumuzu açıyor. Sevmenin bir “sanat” olarak alınabileceğini söyleyen yazar, sevginin de zaten, “yaşamsal önemi yüksek bir gereksinim” (32) olduğunu vurguluyor. Ancak bu, “öğrenilerek kazanılan duygusal (bir) güçtür” (28) aslında. Ne ki “benliğimizde işimize yarayan en önemli güçtür” de (25) aynı zamanda. Ama Hüseyin Beşer böylesine yoğun temele dayalı “sevgi” dinamosunu çok az kullandığımızı vurguluyor. “Farklılıkları hoş görmek (de) bir sevgidir” öyleyse. “Her insanın başkalarına gereksinimi var”dır çünkü (79, 78). Yazar, buradan çocuklara uzanıyor sevginin ana gövdesi olarak: “Çocuk herkesindir; ailenin, okulun, toplumundur. Ona her yerde sahip çıkılmalıdır” (75). İşte edebiyatımızdan bir bayram yeri size. Madem bayram, çocukları, gençleri, kadınları sahiplenmenin, çoksesliliğin, hoşgörünün de tam zamanı! n Eyüp Tosun; ‘Kör Islık’… E debiyatla bayram yeri kurduğumuza göre, bir de ilk öykü kitabı katalım değil mi çeşitliliğe. İşte, “Öykülem’i yayına hazırlayan” Eyüp Tosun da, ilk öykü kitabıyla okuru selamlıyor: Kör Islık (Tefrika, 2017). Biz Şeker Bayramı’nı karşılıyoruz, Eyüp de ilk öyküler demetinde Kurban Bayramı’na özgülediği unutulmaz bir öykü sunuyor okura: ‘Münir Bey’. İnsanın başkalarından kaçırdığı, içinde derin göçük, oyuk oluşturmuş acıların üzerine giden, beri yandan anlatı karakterlerini koruyan bir edayla bunları lif lif çözen yazar izlenimi bırakıyor Eyüp Tosun ilk öyküler toplamında. Yerli yerinde kullandığı “ıslık” leitmotivinin altını çizmekte de yarar var ayrıca. Tabii Ankara çevresi dolantılarının da. Bu arada sözdizimlerini birbirine ilmeklemekte farklı yollar aradığını seziyoruz yazarın. Farklı biçem geliştirmeye dönük bu yoğun çabasıyla övgüyü hak ediyor elbette. Öykülerine çarpıcı fragmanlar sığdırdığı da oluyor arada. Sözgelimi ‘Metruk Şifa’, her dairede buna özgü küçürek öykülerin karşımıza çıktığı bir kısa öykü bağlamında alınabilir pekâlâ. Dize olarak nitelenebilecek kimi tümcelerin yanında gözden kaçmış, keşke olmasaydı dedirtecek çapaklar da çıkmasaydı karşımıza iyiydi. Ama kimi zayıf örnekler de içerse öyküye yüksekten başlayan bir yazarın ilk kitabı bu. n www.sadikaslankara.com, her perşembe öyküroman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor. 18 14 Haziran 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle