Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ESEN ÇAMURDAN’DAN “KENDİ OLMAK VEYA OL(A)MAMAK” Türk tiyatrosunda bireysel kimlik sorunu “Kendi Olmak veya Ol(a)mamak”ın, Esen Çamurdan’ın bir önceki çalışması “Tanzimat Dönemi Türk Tiyatrosu”nun devamı niteliğinde olduğu söylenebilir. Kitapta Melih Cevdet Anday, Sabahattin Kudret Aksal, Oğuz Atay, Sevim Burak ve Haldun Taner’in on bir oyununu ele alan Çamurdan, kendi dışında biri olmaya yeltenmekten tutun yeni bir kimlik edinip doğrudan düzene teslim olma ya da kendini aşmaya, kendi olmaya çabalamaya dek çok sayıda durum tespitinde bulunuyor. CANAN YÜKSELİR E sen Çamurdan, Kendi Olmak veya Ol(a)mamak isimli kitabında, “Türk tiyatrosuyla ilgili giriştiğim her çalışmada bir biçimde karşıma hep kendi ol(a) mama, dayatmacı toplumun bireyi bastırması sorunu çıkmıştır” diyerek söze başlar. Konu veya izlek ne olursa olsun kendilik sorunu, Çamurdan’ın değinmeden edemeyeceği bir unsur hâline gelmiştir. Sonunda, her seferinde bir biçimde kendini dayatan bu sorunsalı yeni bir çalışma kapsamında irdelemeye karar verir ve metinlere geçmeden önce temelde “bireysel kimlik sorunu” diye değerlendirdiği, “kendi olma veya ol(a) mama” durumundan ne anladığına açıklık getirir: Dünyaya başkalarınca dayatılan açıdan değil kendi açısından bakabilmek; buna kendi istenciyle karar verebilmek, seçmek ve eyleme geçmek. “KENDİNİ ARAYAN TİYATRO” Kitapta beş çağdaş yazarın (Melih Cevdet Anday, Sabahattin Kudret Aksal, Oğuz Atay, Sevim Burak, Haldun Taner) on bir oyunu (Ölüler Konuşmak İsterler, Müfettişler, Kahvede Şenlik Var, Bay Hiç, Sonsuzluk Kitabevi, Önemli Adam, Oyunlarla Yaşayanlar, Sahibinin Sesi, Keşanlı Ali Destanı, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, Ayışığında Şamata) ele alınıyor. Kendi dışında biri olmaya yeltenmekten tutun yeni bir kimlik edinip doğrudan düzene teslim olma ya da kendini aşmaya, kendi olmaya çabalamaya dek çok sayıda durum tespitinde bulunuyor Çamurdan. Bunlar arasında gerek yapısı gerek kendi dilini arayan Türk tiyatrosunun serüvenini sahneye getirmesi bakımından yazar, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı’nı ayrı bir yere koyuyor ancak sonuçta onun da bir kendilik sorunu olduğunu, “kendini arayan tiyatro” ile karşı karşıya bulunduğumuzu belirtiyor. Bir türlü birey olamayan, kendi sesini ve sözünü edinemeyen kişileri işleyen oyunlara dair Çamurdan’ın vurguladığı bir nokta da dayatmalara boyun eğildiği sürece bireysel renkleri bastıran, giderek onları yok eden bir mekanizmanın güdümünde kalınacağı. Bir başka ilginç nokta, incediği metinlerin tümündeki olayların, dolaylı veya dolaysız şekilde ülkenin yaşadığı hızlı geçiş süreçlerini yansıtması. Sahnenin gösteriliş biçiminin anlamı belirlediğini öne süren Çamurdan, işe önce yazarları ve yaratılan dünyaları inceleyerek başlar; oyunların nerede ve ne zaman geçtiğini mercek altına alır. Anday, Aksal, Atay ve Burak tiyatrosunda karşılaşmaların gerçekleştiği yerlerin tümünün kendi içine kapalı, sınırlanmış, kısıtlanmış olduğunu vurgulayan Çamurdan, bu bağlamda kapatılmışlık, kapanma ve korku üzerinde durur. Hep bir yenilgi hikâyesi anlatılır bu oyunlarda. Ortak noktalar bununla da sınırlı kalmaz; metinler, kimi benzer biçem özellikleri de içerir. Her şeyden önce olay silsilesi trajikomiktir ve genelde orta sınıf kişiler arasında geçer. Yapıtlar dil ağırlıklıdır. Taner tiyatrosuyla Anday’ın Ölüler Konuşmak İsterler’inin dışındaki metinlerde farklı öyküler anlatılsa da ya en azından bir düş görülür ya da metin düşlerle bezenir; dahası, kişiler düş, hayal ve gerçek arasında gidip gelir. Oyun içinde oyun tekniği de sık kullanılır; öte yandan, oyunsal tutumun bir bileşeni de ironidir. Bireyin toplumsal kimlik edinmeye çabalarken aslında nasıl kendi kimliğinden vazgeçtiğini gösterebilmek için kitapta “Kendi Olmak veya Ol(a) mamak” başlığı altında çeşitli boyun eğme/me biçimleri saptanır. Buna göre kişi, ya kendi dışında birine dönüşmeye yeltenip teslim olur ya da kendini aşmaya çalışır... Az olsa da kendi olmaya çabalayanlar vardır. İzleyen bölümde, yazarların kişileştirme yöntemine yani karakterleri nasıl biçimlendirdiğine, onları hangi özellik ve niteliklerle donattığına değinen Çamurdan, yine toplumsal kimlik edinme uğraşı doğ rultusunda üç farklı kişilik yapısına üzerinde duruyor: Kopyataklit, kukla ve hiç kişi. “OLMAK” VE “GÖRÜNMEK” Sözün, yaratılan evrenlerin merkezinde olduğu göz önüne alındığında, dili çözümlemenin kaçınılmazlığını vurgulayan Çamurdan, dil ile düşünce arasındaki organik bağı hatırlatıp yazarların “dil coğrafyasında” gezinir ve kendine yabancılaşmış, kimlik sorunu yaşayan oyun kişilerinin “dil durumları”na daha yakından bakar. Asıl üzerinde durduğu metinler ise “kopya” ve “kukla” olarak nitelediği kişileri işleyip dile kendi içinde ayrı bir rol verdiği için Aksal (Bay Hiç dışında), Anday (Ölüler Konuşmak İsterler), Atay ile Burak’ınkiler. Çamurdan, oyun kişilerini dilsel düzlemde ele alarak çeşitli bastırılma ve sindirilme biçimlerine dikkat çekiyor. Bunlarda dil aracılığıyla sindirilme durumlarına rastlandığı gibi toplumsal baskıya da rastlanır. Yazar, bir başlık da beden ve yitiklik ilişkisine açıyor. “Olmak/Görünmek ve Toplumsal Maske” bölümünde kimi antikahramanların, girmeye çabaladığı ya da toplumca taşımakta zorunlu kılındığı kimliği içselleştirmekten çok onun taklidini yaptığı; “mış gibi” davrandığının altını çiziyor Çamurdan. “Olmak”ın bir yana bırakılıp “Görünmek”in öne çıkarıldığı bir edim bu. Kendi ol(a)mamak anlamına gelen “Görünmek”, başka bir yüz takınmak demek. Oysa “Görünmek”, bir çeşit maskelenme durumu ve toplumsal maske takma anlamına geliyor. Yazarlarımız tam da bu maskeyi düşürmek ister sanki ve Sersem Kocanın Kurnaz Karısı dışında kalan on yapıtı tarayan Çamurdan, ilginç bir “toplumsal maske olarak değerler” tablosu çıkarıyor. Daha da ilginç olan, gösterilen değerlerin çoğunlukla günümüzde de geçerliliğini koruması. Çamurdan, çağdaş Türk tiyatrosunda izlenen bireysel ve toplumsal kimlik çıkmazını daha doğru kavrayabilmek için Tanzimat tiyatrosuna bakmak gerektiğini vurgularken çağı yakalamak için DoğuBatı bileşimi yoluna giden Osmanlı’nın, Batı kültürünü özümsemesine rağmen “kendisinin” kılamadığını anımsatır. “Sondeyiş ya da Tanzimat’tan Çağdaşa Bireysel Kimlik Sorunu” bu konuya ayrılmıştır. Gerçekten de benzer açıdan bakıldığında, elimizdeki kitabın, yazarın bir önceki çalışması Tanzimat Dönemi Türk Tiyatrosu’nun devamı niteliğinde olduğunu söyleyebiliriz. Kaldı ki yine aynı nedenle Kendi Olmak veya Ol(a)mamak, yalnız tiyatroya ilgi duyanların değil, konuya duyarlı herkesin ilgisini çekebilecek bir kitap. n Kendi Olmak veya Ol(a)mamak / Esen Çamurdan / Habitus Kitap / 124 s. 4 17 Mayıs 2018 KITAP