27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

msaslankara@hotmail.com www.sadikaslankara.com ÖYKÜDENLİK... Memet Baydur; “Gözün Kahverengi Suyu” Güler yüzlü deneme Ortaçağ’ın yoksayıcı o buyurgan sesinden sonra insan, Rönesans’la ‘yeniden’ keşfedilip ‘Aydınlanma’yla doruğa çıkınca kişinin ‘gülme’‘oynama’ edimi alabildiğine özgürleşti. İşte ‘deneme’, tam da bu nedenle insanlığın kendisine armağanı bir ödül oldu. Faruk Duman M ehmet Ali Aybar, elli yıl önce “Güler Yüzlü Sosyalizm” dediğinde bu deyiş alabildiğine tartışma yaratmış, bir kesimce neredeyse aforoz edilmişti. Deneme yazını için “güler yüzlü” nitelemesi getirirken belleğim ister istemez o yıllara gitti, tartışmaları anımsadım buruk bir yürekle. Ne demekti sosyalizmin güler yüzlülüğü? Elinde maşa vardı da bu nedenle güler yüzlü hâle mi getirilecekti sosyalizm? Böyle bir öne sürüş kabul edilebilir miydi, olası mıydı bu? İnsanın, bireyleşip de Ortaçağ’ın abus metinlerinden kendisini kurtararak güleç, oyunsu metinlere doğru uçmasında önemli rol oynayan “deneme” türünü nitelemek için yıllar sonra böylesi bir başlık seçip bunu güler yüzlülükle buluşturmak ne yalan söylemeli, pek olağan geldi bana. On dört ile on altıncı yüzyıllar arasında Boccaccio’dan Cervantes’e, Montaigne’e geçen bu sıçramalı zekâ küplerinin böylesi ince mizahla, insansal “humor”la Ortaçağ zebanilerine karşı gülümsete oynata kaleme getirdiği metinler, ister öykü, roman isterse deneme bunun göstereni değil midir zaten? On sekizinci yüzyıla gelindiğinde Diderot, bunu sorularla örülü de olsa çocuksu yürekle oyunsu bir “ansiklopedi”ye dönüştürmedi mi? Buna bakarak bizde de Ahmet Mithat gerçekliği, bu kavrayışla buluşturulabilir pekâlâ. Ne var ki gerek Batı’da gerek bizde bütün bu yaklaşımlara karşın deneme yazını git gide akademik temele doğru kaymadı değil. Ötesinde hatta bunun üzerine bina edildi de denebilir bu tür. Bilimle içlidışlılık belki bunu gerektiriyordu ama o zaman da ille bir şeyler söylemeyi öne çeken ciddilik, biçimi bir tarafa atıp söylenendeki ağırlığı fragment havasında disiplinli, dizgeli olarak vermeyi yeğleyen metin kurma anlayışı benimsenir oldu kendiliğinden. Ama yine de bunun cetvelle çizilmişçesine birbirinden ayrılmadığı da ortada; yazarlara göre değişen tutumlar söz konusu. Örneğin bizde Halikarnas Balıkçısı’ndan Nurullah Ataç’a, Sabahattin Eyüboğlu’ya, Melih Cevdet Anday’a daha yumuşak biçemde kalem oynatanların yanında Akşit Göktürk, Memet Fuat gibi işi dizgesel açıdan daha ‘ortodoks’ temelde alan yazarlar, üretimlerini hep yan yana sürdürdü… Salâh Birsel ve Nermi Uygur gibi denemeciler de güler yüzlü bir bakışa yaslandı. İşte buna son olarak eklemlenen kalemlerden biri de Faruk Duman. “YAZMALI DEFTER” Faruk Duman, Can tarafından yayımlanan, Adasız Deniz (2010), Tom Sawyer’ın Kitap Okuduğu Kulübe (2015) başlıklı deneme kitaplarının ardından bunca kısa süre içinde üçüncü deneme kitabını da yayımladı: Yazmalı Defter (Alakarga, 2017). Faruk’un birbirine ilmekleyerek örüntülediği denemeler toplamını tek bir gövdenin dalları, yaprakları türünde ayırmanın yanı sıra bütünlüklü bir yapıt konumunda görmek gerekiyor yine de anlatıyı. “Yazmanın amacı, hayatta kalmaktır”; “Yazmak, köşeye sıkışmış insanın tepkisidir. Orada, gidebileceği başka bir yer yoktur onun (…) Daha az yalnız ölmek için bundan daha iyi bir fırsat bulunamaz” (20, 21). Demek ki deneme, Ortaçağ’cı kavrayışın tersine bir yandan insanı merkeze alırken “hayatta kalma” ve yaşama tutunmanın temel dayanaklarından birini oluşturuyor. Durma yazarak da altından kalkılamayacağına göre bunun okuyalım yine: “İnsan yalnızca kâğıt yiyerek hayatta kalamaz. Bu nedenle yazdığımızı basar sonra da götürüp pazarda satarız (…) Ahmet Mithat Efendi’ye bir süre sonra soranlar olur: Neden öyle değil de böyle yazıyorsun? Yani neden ağır edebiyat değil de açık, eğitici yazı? O da buna yanıt olarak, hepimizin bildiği gibi amacının öncelikle halkın eğitilmesi olduğunu söylemiştir. İşte size bir yazma amacı daha” (27, 28). Aydınlanmacı yazar, denemeyi yedeğine alarak çıktığı koşuda böyle iyimser ruh haliyle amacını da koyuyor ortaya. Özetle söylenirse bir yazınsal tür olarak deneme, saltık anlamda yaşamdan yana… KURMACAYLA BULUŞAN DENEME Faruk, bütün denemelerinde okumayazma eylemiyle kitapyazı olgusuna yoğunlaşmış görünüyor. Metnini neredeyse gazetede tefrika edercesine hep öykü dolantılarıyla örtüşümlü hâlde, büyüyle gizem de katarak akide şekeri havasında okura sunuyor bir çalım. Kendi payıma Faruk Duman’ın denemelerini, yakından bildiğim öykülerinin, hatta ilk dönem romanlarının, örneğin İncir Tarihi’nin (2010), süreğeni havasında okuduğumu söyleyebilirim gönül rahatlığıyla. Gerçekten de Faruk Duman imzalı denemeler, birer öykü gibi geliyor bana. Peki nedir, birer deneme olarak alsam da metinlerde öykü tadı duyumsamamın altında yatan giz? Bu noktada Faruk’un kendi anlatısını “güler yüzlü deneme” olarak kaleme aldığını, amacının sorgu dilini doğrudan okur önüne sürmek yerine bunu onda yaratmaya yönelmek olduğunu söyleyebiliriz. Türler arası bir girişkenlik, örtüşürlük de söz konusu elbette. Demek okura reçete vermeyi değil, herhangi öykü evreninde, karakterler arasında gezintiye çıkmışçasına bir kanıya varmasını sağlamaya çalışıyor yazar. Faruk Duman’ın da var sayacaksak eğer, “görevci deneme” türünün gereğini demek ki böyle yerine getirdiği kestirilebilir. Öykü ya da deneme; tat alarak okuyacağınız metin dizisi Yazmalı Defter. n M emet Baydur (19512001), yirmi yıl kadar önce yayımladığı öykü kitabının ardından, dergilerde kalan ya da ilk kez gün yüzüne çıkan metinlerin de eklendiği, Devrim Çakır editörlüğünde genişletilmiş basımla, aynı adla yeniden okur önüne geldi: Gözün Kahverengi Suyu (YKY, 2018). Türk tiyatrosunda dönemeç yaratmayı başarmış oyun yazarlarından biri olarak kabul edilebilecek Baydur, öykücülüğümüzün de seçkin, ayrıksı adlarından biri aynı zamanda. Tıpkı Mehmet Günsür (19552004) gibi. Her iki yazarın da öykücülüğümüzde unutulmaz birer değere karşılık geldiği su götürmez. Kanımca kendi yönelişlerine farklı yollardan gidiyor belki iki yazar ama aynı öykü eğrisinde buluşup bir araya geliyor yine de. Nedir, derseniz; birbirinden lif lif ayrılıyormuş görüntüsü verse de insan kaygılarıyla örülü, varoluş sıkıntılarının yayıldığı uçsuz derinlikler derim, kestirmeden. İlginçtir, oyunlarındaki gibi tıpkı, eylemlilikle doğrudan yüreğe yönelip derinlere inerken Memet, öteki Mehmet, durağan yapı görüntüsü veren öyküyü daha çok iç dinamiklerle havalandırıp uçuran yapı yansıtıyor. Öykülerini, âdeta matematiksel kurgu ustalığıyla, oyun yazarlığından bildiğimiz dramatik yapıya dönük bütünleyişle yüksek irtifada götürmeyi başarıyor bu nedenle Memet Baydur. Bu çerçevede Baydur, âdeta öykü dramaturgisi üzerinden kaydırıp öyle kuruyor anlatısını, bununla örtüşen biçimde de geliştiriyor. Eylemlilik içinde örtük hınzır cinlikler, üstü açılmadık sorular. Oyunlarında da böyle değil midir zaten o? Bu yolla derinlere inmez mi alabildiğine? Üstelik satırları arkasında kendini gizleyen ama şairini göremediğimiz bir imza o. Kesinlikle okunması gereken bir öykü kitabı: Gözün Kahverengi Suyu. n 22 17 Mayıs 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle