Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CENK GÜNDOĞDU’DAN “2000’LER ŞİİR ANTOLOJİSİ” ‘Şiir antolojilere sığmayacak kadar büyüktür!’ Şiir, 2000’lerde kişisel, ironik, somut, antilirik, toplumsal ve cesur bir yola girdi. Cenk Gündoğdu; bu yeni şiiri oluşturan imzaların ürünlerini ilk kez “2000’ler Şiir Antolojisi”nde bir araya getirdi. Gündoğdu ile hazırladığı antoloji üzerine konuştuk… zeynep bilgin 2 000’ler Şiiri Antolojisi dağıtımdan sosyal medyada epey konuşulup tartışıldı. Bunlar için siz ne söylersiniz? n Antolojiler bitti, artık başka şeyler yapılmalı denen zamanda bir antolojinin bu kadar konuşulup tartışılması, işin sıcaklığını kaybetmediğine dair en büyük işaret. Ancak tartışma dediğiniz yerde gelinen nokta üzücü. Düşünce üretme ve eleştirme ortadan kalkmış. Önsözü okumadan, neyin niye yapıldığının izahını incelemeyip antolojiyi irdelemeden sadece isimler üzerinden yanıltmaya ve yönlendirmeye dönük bir akılla yapılan ve şiirin düzeyini aşağı çeken saldırgan, edebiyat dışı faaliyetler üzücüydü. Adını Google’da aratanların artık antolojide aratması, ne edebiyatın ne şiirin konusu. Psikiyatrinin işine edebiyat ve şiir karışmaz. Bu tür vakalar, sanatın değil bilimin konusu. n Bu durumu, “okunmadan tartışılan antoloji” diye eleştirenler de oldu. Sanal platformlardaki tartışmaların yüzeyselliğini neye bağlıyorsunuz? n Dün antoloji hazırlayanların başına geldiği gibi bugün de o lincin bir benzeri yaşanıyor. Olmak ya da olmamaktan öteye giden bir şey duymayı arzu ederim. Ama maalesef şiir yazan ve eleştiriye gelemeyen, istediğini ağzına geldiği gibi söylemeyi kendinde hak gören bir “kötü şiir koalisyonu” her zaman vardı. Memleket kan gölüne dönmüş, yazarlar tutuklanmış, insanlar evinden edilmiş, ülke KHK ile yönetiliyor, faşizm üstümüzde tepiniyor. Yarın sabah bir büyük savaşın içinde olmayacağımızı kimsenin bilmediği bu karanlık zamanda tutup hiçbir eleştirellik taşımayan sadece “ben nasıl olmam” bağırtısı kadar üzücü bir şey yok. “BAZEN ANTOLOJİ ZAMANI HAKLI ÇIKARIR” n On sekiz yıl gibi uzun süredir dergi çıkaran bir editör olarak yayınınızda yıllarca ürünlerine yer verdiğiniz şair ve yazar arkadaşlarınız var. Bir antoloji duygusallığa kapılmadan ve arkadaşlık ilişkilerini uzak tutarak hazırlanabilir mi? n Bir antoloji hiç kuşkusuz olan kadar olmayanlarla da değerlendirilir. Hiç unutulmaması gereken ise herhangi bir antolojide yer alınca şair olunmadığı gibi yer almayınca da “şair değil” mührü vurulamayacağı. Her çalışma; hazırlayanın estetik algısını, bakışını ortaya koyar. Bir çerçeve çizip içini doldurmaya çalıştım. Haritalardan, bayraklardan, devlerden, devletlerden kadim bir dili taşıyan şiire yakınlığımı ya da uzaklığımı bulaştıracak kadar düşüncesiz olamam. Bu çalışmada, yan yana gelmeyeceğim pek çok isim var. Hatta taban tabana zıt fikirlerde olduğum, hiç tanımadığım, yüzünü görmediğim pek çok şair var; siyasi düşünceleri, arkadaşlıkları, küskünlükleri ve dostluklarıyla değil şiirleri ve dönem içinde temsiliyetleriyle... Şairlerin dostluk ya da düşmanlıkları, ideolojik yakınlık ya da uzaklıkları, antolojiyi hazırlarken beni sınırlarını çizdiğim ilke ve estetik ölçü dışında etkilemedi. Her antoloji; hedefleri, tespitleri, iddiaları ve seçimleriyle zamana yardımcı olmaya çalışır. Bazen zaman antolojiyi, bazen de antoloji zamanı haklı çıkarır. Gerçek haklı şiirdir ve hakkını her daim alır. n Önsözde, “Hiç şüphesiz ki yaşayan şairler üzerine bir antoloji hazırlamak risklidir” diyorsunuz. Bu riski nasıl açıklarsınız? n Bugün, hayatta olmayan şairler üzerinden bir antoloji yapmak çok kolay. Cesaret isteyense yaşayan ve serüveni devam eden şairlere dair bir iş ortaya koymak. Diğeri zaten tarif ve tasnif edilmiş; bir yerde duruyor. Yani ölenlerin yaşadığını ya da öldüğünü kamu, zaman bize gösterdi. Ancak yaşayanların yokluğunu ya da varlığını bizim şiir bilgimiz, sezgimiz, öngörümüz ortaya koyar. Risk budur. Zamanın tarttığı, ölçüp biçtiği isimleri yan yana getirip yeni bir ambalajla sunmak ne tartışma getirir ne de bir işe yarar. İyi şiirlerle iyi gibi pazarlananlar arasında ortalık toz dumanken ciddiyetle ve cesaretle, ortak akılla soruşturmalarla, makalelerle ve incelemelerle bir iş yapmak kolay değil. Hiçbir antoloji alkışlarla karşılanmadı. Bir şeye karşı ses varsa onun üzerine tekrar düşünmeli. Tartışılmak yerine alkışlanmak isteseydim elli yerine yüz elli kişiden oluşan bir antoloji yapardım. Döne döne dergisine dosya yapmak isteyenler, kapaklarda yer verme vaadinde bulunanlar, antolojide olmayınca dönüp şiirlerine bakmak yerine hakaret ediyor. Çevreye genişlik katacak bu seçim, şiire zarardan başka bir şey vermezdi. Etraf ağırlayan bir antoloji yaparak şiire zarar vermektense riskle doğru bildiğimle şiire hizmet ederek sakat akıllı ve vasat eşrafın uzaklığında olayım, kâfi. “İKİNCİ GARİP GİBİ…” n Nedir bu 2000’ler şiiri peki? n Son dönem şiirimizin ortaya koyduğu enerjiden benim çıkardığım sonuç, hayat bunca üstgerçekçiyken şiir, hayatla sınanıyor ve gerçekliği, somutlamayı tercih ediyor. Evet, değişen bir hayat var ve yirmi birinci yüzyılın başında, biz artık o “başka” hayatı yaşıyoruz. Sanalla gerçeğin iç içe geçtiği, hayatımıza farklı araçların girdiği ve oradan okunduğu dünyadan bakıyoruz. Çok ilginçtir ki bugünkü şiir, Garip’in şiiri sokağa yaklaştırdığı yerden yeniden sokağa çıkıyor. Ancak burada değişen şey sokak, hayat ve paradigma. Eski şiirle, imkânla, dille sürdürülecek yerde değiliz. Eşraf, mevcut dili sürdürerek tekrarın tekrarı olduğunu ve olacağını görmüyor. Bugün “yeni hayat” ve dolayısıyla “yeni insan” eski dille anlatılıp anlaşılamaz. Yahya Kemal estetiği ile bugünün sorunları, estetize edilemez ya da estetiğimiz sorunlaştırılamaz. Bir Racine, Shakespeare ve Moliere karakterlerinin sözleriyle konuşmamız, kıyafetleriyle sokaklarda dolaşmamız ne kadar absürt gözüküp ânında fark edilirse eski şiiri şimdide sürdürme çabası da aynı şeye denk; bas bas bağırıyor gören gözlere. Zamanın ruhunu dil, kıyafetlerden daha hızlı değiştiriyor. 2000’ler şiiri on yıllık bir zaman dilimiyle yapılan bir tarif değil. İkinci Garip gibi bir adlandırma. Ezcümle, şiir antolojilerde yaşamaz çünkü antolojilere sığmayacak kadar büyüktür. n 2000‘ler Şiiri Antolojisi / Cenk Gündoğdu / Kırmızı Kedi Yayınevi / 434 s. KItap 176 Aralık 2018