25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sarsıntının nedeni Barış İnce “Sarsıntı” adlı yeni romanında, üzerinden yıllar geçmiş taciz olaylarının hesaplaşmasını anlatıyor. Kimlerin suçlu, kimlerin kurban olduğu roman bittikten sonra anlaşılıyor; geri dönüp günlüklerdeki detayları yeniden okumak ayrı bir tat veriyor. K atolik Kilisesi, yüzyıllar boyunca bir sessizlik kararıyla varlığını sürdürdü; bu yazılı bir karar ya da kural değildi, üzerinde anlaşılmış bir anttı: Rahiplerin cinsel tacizlerini dışarıya duyurmamak. Son yıllarda bu konuya verilen tepkiler nedeniyle Vatikan tavrını değiştirdi ve Papa Franciscus’un konu üzerine konuşmasıyla artık Kilise, içindeki pedofili olaylarının üzerini kapatmanın zor olacağı, cinsel suçların ortaya çıkacağı anlaşıldı. Kilise’nin güvenirliğini sarsma pahasına gerçekler dökülmeye başladı. Bu arada ülkemizde de kendilerine tarikat şeyhi diyen sübyancılar yargılanmaya başlandı. Hemen her gün bir öğretmenin, hocanın ya da müdürün taciz hikâyesini okur olduk gazetelerde. Çocukların tacize uğradığını bildiği hâlde susanlar da tacizci kadar suçluydu hiç kuşkusuz. Barış İnce Sarsıntı (Can Yayınları) adlı yeni romanında, üzerinden yıllar geçmiş taciz olaylarının hesaplaşmasını anlatıyor. ADA Sosyoloji mezunu, bir bankada çalışan Levent, İstanbul’daki işini bırakıp adadaki babadan kalma bağ evini temizletip onarır ve eve döner. Küçük yaşta abisini, daha sonra da Vedat Arık Barış İnce’nin romanı sıkı ve yoğun bir anlatıma sahip. Boşa söylenmiş hiçbir söz yok. annesini kaybedince bahçıvan olan babası Levent ile kızkardeşini Kuran dersine yollamıştır. Biraz büyüdüğünde de adanın mezeleriyle ünlü Kandiye Meyhanesi’nde çırak olarak çalışmaya başlar Levent. Şimdi de yıllar sonra İstanbul’dan adaya döndüğünde bu meyhanenin işletmesi ona kalmıştır. Şimdi bu meyhanedeki bir masanın etrafında eski arkadaşları ve daha sonra sevdiğini anladığımız Filiz oturmuş sohbet ediyordur. Kaybolan arkadaşlarının hatırası üzerinden dostluk ve aşkları sohbetin konusudur. Bir de Filiz, Levent’in günlüğünü bulmuştur, bir yandan da günlüğü okurlar. Günlük iki yıl öncesinin tarihini taşır. Levent burada, İstanbul’daki işini bırakıp adaya gelişini, meyhaneyi işletmeye başlamasını ve adaya geldiğinden beri süren gizemli cinayetleri yazmıştır. Roman, iki farklı zamanda yaşayanları paralellik içinde anlatır. Aslında masa etrafında toplanmış sohbet edenler sadece bir günde yaşananlardır, günlükler ise 2015’in Mayıs’ından Aralık’a kadarki süresini kapsar. Barış İnce, iki farklı zaman diliminde yaşananları anlatırken ikisinde de aynı anlatıcıyı, Levent’i kullanıyor. İki anlatı arasındaki tutarsızlıklar, cinayetlerin gizeminde ipucu oluyor hem de hoş bir derinlik kazandırıyor romana. Romanın güzelliği her sayfasında gizemin yavaş yavaş çözülmesi ve Levent’in geçmişte yaşadığı acıların ancak romanın sonunda ortaya dökülmesinde yatıyor. Kurgu çok akıllıca çözüldüğünden fazla konudan söz edemiyorum bu yazıda. NEDENSELLİK Basit zihin her olayda bir nedensellik arar. İlkçağ insanları doğa olaylarını Tanrıların güç göstermesi olarak yorumlarlardı; hâlâ olaylarda nedensellik arayışını görürüz çevremizde. Deprem, sel, fırtına gibi doğa olaylarından sonra ortaya birileri çıkıp bunların ahlaki çöküşün cezası olarak Allah tarafından gönderildiğini söylediğini duymuşuzdur. Adanın yerel halkı da tarikatların pisliklerinin zelzeleye neden olduğunu düşünüyor; adada yaşayan bahçıvandan, kasaptan bunu duyuyoruz. Aslında İnce pedofili, cinsel taciz ya da cinayetlerden çok Sarsıntı’da suskunluğu ele alıyor. Gerçek suçlular bir şekilde kendilerini temize çıkartacak, olayları inkâr edecek yollar buluyor ama yaşanan korkunç olaylara şahit olduğu hâlde suskun kalanlar vicdan azabı çekiyor. Bu konuda iki taraftan da besliyor argümanı. Örneğin bu acıların tam ortasında, her şeyi en ağır şekilde yaşamış Levent, gerçeklerin ortaya dökülmesinden yana değil: “Ben böyle durumlarda kaçak dövüşmeyi tercih ederim. Korkaklık olarak da algılanabilir, kazıda bulunup çıkarılan kötülüklerin iyilikleri kaçırmasından ürkerim” diyor. Sözlerinden ancak gerçekleri yok sayarak akıl sağlığını koruduğunu anlıyoruz. Öte yandan Filiz tam aksini savunuyor, o suskun kalmış olduğu için kendini affedemeyenlerden: “Bir şeyleri görüp sustuğumuzda suça ortak olduk biz. Levent’in tükenişine müdahale etmedik. Adadaki cinayetlere ses çıkarmadık. Adaletsizlik burada başlıyor.” Levent’in aile dramı aslında çok önce, 1980’lerde başlıyor. Fakültede öğrenci olan abisi ve adadaki başka solcu gençlerin kaybolması, bugüne kadar kendilerinden haber alınamamış olması ya da cesetlerinin bulunamaması ile başlıyor ailenin acıları. Bu durum zincirleme olarak ailede yaşanacak diğer trajedileri tetikliyor. İnce, bir ailenin ve bir adanın hikâyesi üzerinden acılar tarihimizi anlatıyor. Sıkı ve yoğun bir anlatıma sahip roman. Boşa söylenmiş hiçbir söz yok. Ayrıca yazar Levent’in yaşadığı anlatamayacağı kadar korkunç şeyler yerine roman içinde iz sürmek için işaretler bırakıyor. Kimlerin suçlu, kimlerin kurban olduğu roman bittikten sonra anlaşılıyor, geri dönüp günlüklerdeki detayları yeniden okumak ayrı bir tat veriyor. Özellikle balıkçı İhsan’ın hikâyesi romanın hem en güzel hem de en can alıcı bölümü. n 6 13 Aralık 2018 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle