26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

“KUMKUMA” uSenvuitlumlmekamveak Selim İleri “Kumkuma”da, bizi, ‘Ulu Şair’ olarak da adlandırdığı Abdülhak Hâmit Tarhan’ın yaşamına, dönemine, çevresine ve ölümünden sonrasına götürüyor. “ELİMDE VİYOLETLER/BEKLENEN SEVGİLİ” Beklemöemkü, br.i.r. VEDAT ARIK “Elimde Viyoletler/Beklenen Sevgili”; kederi, altını çize çize anlatan ama muzipliği de elden bırakmayan, matemi ve ıstırabı şemsiye gibi taşıyan güçlü bir metin. ATİLLA BİRKİYE K imi yazarlar, şâirler ölüm temasını fazlaca işler; çocuklukta yaşanan bir travma, hayatı algılama, sanatsal bir fikirdir belki. Şâiri Âzam diye tanımlanan Abdülhak Hâmit Tarhan da bunlardan biri. Yaşam süresi de 85 yıl (18521937). Yaşadığı dönemde, gerek Türkiye gerek dünya için ortalamanın epeyce üzerinde. Zâten romanda da ben ölümün üstesinden gelirim diyor... Kumkuma’da Selim İleri bizi “Ulu Şair” olarak da adlandırdığı Abdülhak Hâmit Tarhan’ın yaşamına, dönemine, çevresine ve ölümünden sonrasına götürüyor. Bir anlatıcımız var ama arka planda kalıyor; odaktaki anlatıcı, romanın da başkişisi olan Ulu Şâir’in kendisi. Ölümünden sonra Maçka Palas’a dönmüş, öteki anlatıcının ve kendisinin tanımıyla bir “hortlak”: susayan, acıkan vb. Geçmişe uzanıyor, çıkaramadıklarıyla birlikte kadınları, cinselliği, özellikle de son eşi genç Lüsiyen’i, edebiyat çevresi ile kalem arkadaşlarını, yaşadığı Maçka Palas’ı; şiirlerini, oyunlarını anımsıyor. Ölümünün sonrasında ya da bugünün İstanbulu’nda dolaşan Abdülhak Hâmit için, kuşkusuz unutuluşunu görmek, troylebüs, cep telefonu, Bebek’teki manasız kafeleri görmekten daha beter. Okul kitaplarında olamamak! Daha da kötüsü, ardından atıp tutanlar, çarpıtanlar, küçümseyenler, şiirlerini, oyunlarını yanlış değerlendirenler; anlamaz eleştirmenler, edebiyat tarihçileri! Dolayısıyla fesatlar, dedikodular kumkuması! Zâten romanın adı da bu. İRDELEYİCİ OKUMA Öte yandan romanda, edebiyat ve sanat dünyasının –şâirin bakış açısıyla– küçük bir resmî geçidi de yer alıyor: Sâmipaşazâde Sezâi, Recâizâde Mahmut Ekrem, Nâmık Kemal, Cenab Şâhabettin, Mehmet Âkif, Halid Ziya Uşaklıgil, Yakup Kadri, Ahmed Hâşim, Yahya Kemal, Ruşen Eşref, Mehmet Rauf, İsmail Habib (Sevük), Ahmet Hamdi Tanpınar, Nâzım Hikmet, Nihad Sâmi (Banarlı), Ahmet Muhip (Dıranas), Abdülmecid Efendi (Şeyhülislâm), İbrahim Çallı, Hâfız Burhan, Hamiyet (Yüceses), Yıldız (Kenter) vb... Kuşkusuz yaşamında bıraktığı görkem de var; ardından benzer bir anılış da ama fesat, yalan yanlış yazılanlar, Ulu Şâir’i çok kızdırıyor. Hortlak ama Hamlet’in babası gibi değil, kaşarlı kanepe, pilâkî tadını unutamayan; yanında da komünist votka! Yazılanlarla boğuşuyor. Doğum günü bile farklı. Yaşamını çarpıtanlar. Yapıtlarının anlaşılmaması, başka başka yorumlanması, hele de kendi deyimiyle “liberte ve yoksullar”dan, toplumdan uzak durduğunun söylenmesi. Yapıtlarının “yeni dile” çevrilirken anlam’ın kayboluşu. Bunlar işte! Ya unutulmak! Katlanılması en güç olan bu değil mi? Hangi sanatçı için değil? Nesnel gerçeklikte yaşananlar, yazılanlar özcesi “tarih” diye önümüze konanlar, Selim İleri’nin irdeleyici okuması ve biçemiyle romanda karşımıza çıkıyor. Ayrıca İleri, kimi adları bire bir verirken kimilerini de bir anlamda “kod”luyor, gizliyor ve iz sürmemizi istiyor. Ya da istiyorsak iz sürme olanağı tanıyor. Yazınsal inceliklerden biri olan metnin bitişindeki 2004 tarihi ile metinde geçen 2004 tarihini ilişkinlendirmemiz de kaçınılmaz! Tüm bunlar, edebî dönüştürmenin, kurmacanın içinde; yâni romana dâhil... “Kumkuma”, Ulu Şâir’in ölümünden sonra yapılanlar. Ne var ki Ulu Şâir’i de “hortlak” hâliyle kumkuma içinde bulmuyor muyuz? Onunki belki hesaplaşma, sorgulama; öte yandan kıskançlığı, zayıflığı yok mu? Sona doğru, olmayan Maçka Palas’ta olmayan Abdülhak Hâmit ki Ulu Şâir, hezeyan içinde: sayıklama, didişme, bunalım, ölüm ve katıldığı bir cenazeyi anımsayışla kreşendo! Bir anlatıcımız vardı ama dedik, en çok Ulu Şâir anlattı. Yine de ikisi iç içeydi. Acaba odak anlatıcı, Ulu Şâir’in hortlağı değil de “dünya hâlleri”nin ağır saldırısıyla zihni altüst olmuş, aklı uçuvermekte olan arkaplandaki anlatıcının, kendisini Ulu Şâir’in yerine koyması mı? Yâni tek bir anlatıcı mı var? Asıl sorun sanırım, Ulu Şâir’in (sanatçının) ölümünden sonraki arzusu: sevilmek ve unutulmamak! n Kumkuma / Selim İleri / Everest Yayınları / 168 s. EYÜP TOSUN E limde Viyoletler/Beklenen Sevgili, tam da şu an içinde bulunduğumuz mevsimin ve zamanın kitabı. Şefkati’ye yazılan mektuplar bir taraftan içimizi parçalarken diğer yandan aslında daha ilk cümleden itibaren metnin içine kolayca dâhil olmamızı, onunla özdeşlik kurmamızı sağlıyor. Selim İleri, hikâyenin girişine bir ayna koymuş sanki; bu aynaya hem kendisi bakıyor hem de okura baktırıyor. Cümle cümle tedirginlik ve kırılganlıkla okutuyor kendini. Her şeyi duyuyoruz, tüm detayları biliyoruz, öyle ki mektuplar yazılırken kalemin kâğıda değmesini bile hissediyoruz! Neredeyse her sözcüğün bir nağmesi var ve biz aheste aheste yola koyulmuşken mektupların konulduğu zarf gibi açılmayı bekliyoruz! Çünkü anlatılan aslında bizim de hikâyemiz; ufacık bir cesaretin, can alıcı bir hamlenin ve hayatımızdaki yaşantılar için kopuştan önceki donuşun gerektirdiği eylemden hep uzak durmanın, ondan sürekli kaçmanın, onları ertelemenin tokat gibi önümüze serilmesi bu kitap! Hüzün daima var, bitmiyor. Beklenen Sevgili’yi okudukça girişte duran aynanın bizimle birlikte ilerlediğini, asla peşimizi bırakmadığını ve aslında yazılan mektupların satır satır içimize işlendiğini görüyoruz. Selim İleri, imlâyla oynayarak aslında merkeze aldığı “yüzleşme” ve “pişmanlık” gibi temaların içini oyuyor; imlâ onun için bir iğne görevi görüyor. İğnesi elinde, ustaca dikiyor sökükleri ama o bir şeyleri dikmeye çabaladıkça kalan diğer şeyler sökülüyor! Kitap, yapboz gibi oluyor böylece. Hangi mektuptan başladığımızın bir önemi yok, önemli olan kendimizle ne kadar yüzleşebiliyoruz, hayata karşı hesaplaşmamızda sınırımız ne? DERİN BİR HÜZÜN “İnsan ne yazık ki akıbetini düşünemiyor: Takıntılı, püsür bir ihtiyar. Millî Eğitim Basımevi’nden tekaütlüğünü bekliyor. Düşünmek istemiyorum ama öyle: Bütün istikbali bu kadar. Bu yaştan sonra hakikatlerle yüzleşmeye gelmiyor. Ebedî meçhulden kaçmaya çalışıyorum.” Mektupları yazan kişi ile yazılan (Şefkati) kişi arasında ruh akrabalığı olduğu kesin. Şef kati onca içten haykırışlarla dolu, cesur ve bir o kadar da sevgi dolu mektupları okurken ne hissediyor acaba? Şefkati kim? Okur olarak derin bir hüznün altından akan yalnızlığın dışavurumundaki bu coşkuyu seyrederken sormadan edemiyoruz belki de: İnsan neden bu denli döker birine içini? Selim İleri, özellikle bu metniyle tür olarak sınırları zorluyor. Okurun bu kitabı; roman, novella, anlatı, mektup, yaşantı gibi tür yakıştırmasıyla değil “içerik” odaklı okuması gerekiyor. Çünkü metnin kurgusu, ahengi ve biçimi çok iyi hesaplanarak yazılmış. “Yazdıklarımı ne olur oku; başkalarına, beni tanımayanlara yazmam imkânsız! Kendime merhametim ağır basmasa yapmayacağım çılgınlık yok. Beni oku, nefes almam için ümitler ver!” Kitaptaki kimi cümlelerde şahlanan içtenlik ve cesaret okuru da metne karşı içtenleştiriyor; hâliyle de özdeşlik kurma hissi yükseliyor. Yazarın duygu değişimlerini ustalıkla vermesi çoğu yerde kâğıtların oynamasına, hatta ete kemiğe bürünmesine neden oluyor! Viyolet kitap boyunca sanki hüzünden dikkatin dağılması için konulmuş ve başarılmış da! Mor rengin müjdesini alır almaz içimizi bir bahar kaplıyor. Mektuplar yazan kişi için hayata karşı sağlam bir dayanak aynı zamanda. İstediği tek şey, karşılık. Muhatap istiyor. Yazdıklarına, belki de başka hiç kimseye anlatmayacağı şeyleri paylaştığı kişiye bir nevi “Ben buradayım, hâlâ yaşıyorum” deme çabası olarak da okunabilir! Şefkati var mı emin değiliz ama o mektuplar var, buna hem şahidiz, hem de emin! Elimde Viyoletler/Beklenen Sevgili; kederli şeylerin altını çize çize anlatan ama muzipliği asla elden bırakmayan, matemi ve ıstırabı şemsiye gibi taşıyan lakin sevgi sözcüklerinden de asla kaçınmayan, gözyaşı bol, hesaplaşması çok, gücünü dile dayayan enfes bir metin. Selim İleri, artık her eserini yeni bir başlangıç şevkiyle kaleme alıyor. Elli yıl hiç geçmemiş gibi, yeniden! n Elimde Viyoletler/Beklenen Sevgili / Selim İleri / Everest Yayınları / 230 s. 4 4 Ekim 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle