Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
msaslankara@hotmail.com www.sadikaslankara.com Şiir Erkök Yılmaz Toplumsal yaşamın ironisi; aile… Sanatın tüm alanlarıyla türlerinde olduğu gibi yeme içmeden barınmaya, sağlığa, eğitime yaşamın her uzantısında ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Belli ki daha sürecek. Bu anlamda yaşananlar neredeyse işkence. Ne ki bunu göğüslemek çileye dönüşüyor insan için… E konomik krizin edebiyata da uzandığı, yazardan yayınevine, okurdan kitabevine büyük sıkıntı yaşandığı, buna bağlı sorunlarla boğuşulduğu biliniyor. Tiyatroların perde açmaya giriştiği, yeni mevsim için sinemaların, sergikonser salonlarının izleyiciyle buluşmaya hazırlandığı bir dönemde sorunlar birbiri üzerine katlanıp yığılıyor, giderek içinden çıkılmaz hâl alıyor. Bu kaotik sıkıntının üzerine milyon milyon çocukgenç nüfusun okul yoluna düştüğü de göz önüne alındığında kapıda güçlüklerle dolu bir mevsimin bizi beklediği açık. ROMANDA GEZİNEN VERİMLİ DÜNYA; AİLE… Aileler, gelen koyu kış günlerinde sanatedebiyata ne ölçüde yer ayıracak, kahırlı yaşam mücadelesi, olanca ağırlığıyla sırtlarına binmişken ne yapacak? Aile, bu yanıyla roman sanatının da ilgi odağında olmayı sürdürüyor hep. Geçmişten günümüze geçirdiği toplumsal, sınıfsal, ekonomik, hukuksal vb. değişimler bağlamında aile olgusu, yazarlarca roman evrenine de taşınıyor. Nitekim dünya edebiyatı kadar bizden de sayılamayacak örnekle karşılaşmak olanaklı. Bu çerçevede yaşantısal oluntu, toplumsalkültürel değişim dizi biçiminde yer buluyor anlatıda. Özellikle savrulma, çatışma, hesaplaşma, derin yarılmalar yansıtıyor. İşte Şiir Erkök Yılmaz, bütün bunların göstereni bağlamında bir romanla geliyor. ŞİİR ERKÖK YILMAZ; “AİLE İÇİ MUHABBET”… Şiir Erkök Yılmaz’ın yirmi iki yıl sonra yayımladığı ikinci romanı Aile İçi Muhabbet (YKY, 2018), 1960 başlarında bir babanın, “suyun başında olma” hayaliyle Erzurum’dan Ankara’ya göçürdüğü üçü kız, ikisi erkek beş çocuklu Güven ailesinin başkentte var olma, kendini kanıtlama, sınıf atlama çabası kadar savrulmasına da yer açıyor. En büyükle en küçük iki erkek, toplumsal cinsiyet olgusuna dayalı görece bağımsızlık yaşarken kızlar cendere içinde kısılıp kalmıştır. Evlenip kendi düzenini kursa da babanın ölümü sonrasında annenin biçtiği “evin erkeği” rolünden ötürü ağabey de bu ökseden kurtulamaz. Sonradan gelin de katılır buna. Kızlarsa kendilerini gerçekleştirme kavgası sürdürür hep. Bunu “kadıncı bakış”ıyla bir tek küçük kız başaracaktır ama. Yazar, yuvarlamayla yarım yüzyıl önceye odaklandığı anlatısını, aykırı gerçekçi edayla kuruyor. Bu anlamda soğukkanlı duruşla yabancılaştırma örüntülü grotesk anlatıma yaslanırken hem karakterlerin kendi aralarındaki hem de üst anlatıcı konumunda kendisinin katıldığı alaysamayla bunu alabildiğine havalandırıyor. Bu yanıyla Ayfer Tunç’un Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi (2009) adlı romanını anımsamadan edemedim. Ayrıca Tahsin Yücel romanları da çağrılabilir anlatısal örtüşürlük açısından. KIRK YILLIK ÖYKÜ EMEĞİ... Öyküde kırk yıllık özverili emeğe, süreğenliğe sahip Şiir’in, bu yanından beslenen salkım hikâyeleri de albenileriyle dikkati çekiyor. “Salkım hikâye” derken romana dağılıp anlatı evreni içine yayılan hikâyelerle hikâye uçlarından söz ediyorum. Öykü değil elbette bunlar ama işini bilen bir öykücünün ürettiği birbirine ilmeklenmiş dantel hikâyeler. Ne ki bunlardan küçük erkek kardeşe özgülenen hikâyenin, Güven ailesi odağından saparak kendi yörüngesi üzerinde ilerlemesi, bunun sayfalarca sürüp ro NECATİ SAVAŞ manın sekizde biri boyutuna ulaşması, görece aks çatışması yaratmıyor değil. Öte yandan ailenin “bir” numarası olan ‘ana’dan çizgisellik lekesi de sızabiliyor arada. Zaten “her şey sorun(dur) bu ailede” (s. 138). Kendi kızı için bile lafını sakınmaz ana: “Ya evlenir gider ya da bu evden gider.” Küçük kız, elde olmadan düşünür: “İnsanların özgürlüğü bir kafesten bir diğerine uçmak mıdır yalnızca?” (s. 120, 121). Bu tipik analığına karşın, Bayan Güven başarılı bir roman karakteri bağlamında alınmalı yine de Anadolulu kadının simgesi olarak. Türünde sağlam çatılmış bir kurmaca Aile İçi Muhabbet. Özellikle kız kardeşlerde, hele üç kız kardeşten kalkılarak yapılan göndergeyle metnin Çehovvari iç derinlik kazandığı, yazarın bu yönde belirgin yükseklik sergilediği ama bunun için asla melodramatik uçlara savrulmadığı söylenebilir. Gerçekten onca güleğenlik karşısında acısını dışa salabiliyor bu hünerli metin. Bütün bunlar hoş esintilere yol açıyor elbette. Öte yandan giderek dramatik bir sahne oyunu izleniyor duygusu da alınmıyor değil romandan. Tiyatromuzda bununla örtüşebilecek pek çok oyun bulunduğunu ekleyeyim. Evet, sonuçta yer yer gülünerek okunan, her okurun sevebileceği içli bir roman Şiir Erkök Yılmaz’dan: Aile İçi Muhabbet. n ÖYKÜDENLİK... Orçun Ünal; “Bu Ben Değilim”… O rçun Ünal, Bu Ben Değilim (Everest, 2018) adlı kitabında özenli örgüsü, sıkı ilmekli tok dokusu yanında çarpıcı öykülemesiyle çıkıyor okur karşısına. Bir açıdan irrasyonel gizemle sarmalansa da kimi öyküler yansıttığı “aile ironisi”yle dikkati çekiyor. Yazar, okuru kendine özgü şifrelemeyle gezintiye çıkarıyor. Bu yüzden gizli, gizil ve görece bir şiir gövdesi olarak da bakılabilir Orçun’un verimlerine. Nitekim bir azalışçoğalış, nicelnitel ilişkileniş dengesi üzerine oturuyor anlatı. Bir tür matematiksel estetikle felsefi fragman girişmesi. Hatta kentsel yaşam trajiği, modern zamanlara sunulmuş raquiem. Hüzünlü çaresizlik özetle. Böylesi inceden inceye hesaplanmış bir şiir bloku için yazarın dilanlatım, biçimbiçem cambazlığı yapması gerekiyor kuşkusuz. Orçun bunu başarıyor. Yüksek düzeydeki öyküleme anlayışı metnin düşünsel boyutta sıkılığından, içkinliğiyle derinliğinden besleniyor zaten. Bu çerçevede sözcüklerini ciddi işçilikle yerleştiriyor metnine. Edebiyata dayanak yaptığı felsefeyle, bunu matematikle paydaş kılan yanıyla, kendisi karşı çıksa da bunları “Öztürkçe” kurmasıyla dikkat çekici olduğunu söylemeliyim. Gerçekten de yazarın, sözcük ayırmada, bunları ustalıkla sözdizimine yerleştirip gizleme, birbirinin aynasından geçirip göz önüne serme hüneri üzerinde ayrıca durulmalı. Öykülerde özellikle gerçekliğe, bunun algılanışı bağlamındaki çeşitliliğe getirilen açılım da var. Düşünce kurup çatma, kurmaca büyüsüne dayalı yerleştirme, ilişkilendirme hüneri de söz konusu. Bir düşünüye, kurmacaya, olasılığa, göreceliğe, hayale, düşe dayalı öykü kurmanın bize neler vaat edebileceğinin iç ısıtan örnekleri. Böylece “içinden çıkılmaz”, “mistik ve felsefi sözler”le okuru, “bir labirente” çekebiliyor Orçun (s. 50). Borges’le kol kola bu seçkin kurmaca örneği Bu Ben Değilim mutlaka okunmalı.n www.sadikaslankara.com, her perşembe öyküroman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor. 20 4 Ekim 2018 KITAP