Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
EUGENE SCHOULGIN’DEN “BAŞKA BİR DÜNYADAN” Her şeyin kırıldığı zamanlar Norveçli yazar Eugene Schoulgin’in kaleme aldığı ve Deniz Canefe’nin Norveççe aslından Türkçeye çevirdiği “Başka Bir Dünyadan”ın başlıca meselesi, hayatın geniş anlamda yani anlam üretme bağlamında siyasi içeriği ve bu içeriğin Türkiye’de nasıl kurulduğu. adalet Çavdar U zun zamandır sadece Türkiye’de değil, dünyanın herhangi bir yerinde uyandığımız ve sabah haberlere bakmaya başladığımız andan itibaren gidişatın pek de iyi olmadığını görüyoruz. Hak, adalet, hukuk, özgürlük ve demokrasi kavramları biçim değiştiriyor. İnsan, elini değdirdiği her yerde hayatı sakatlayıp yok ediyor. Gündelik hayatı sabırla devam ettirmenin dışında elimizden bir şey gelmiyor. Ama bakmadan, görmeden, duymadan, hayatı geçiştirerek devam etmek de mümkün değil. Gazete okumaktan vazgeçsek televizyon, onu kapatsak radyo, radyonun sesini kıssak sosyal medya, onu da görmezden gelsek sokakta kulağımıza çalınan söylentiler aklımıza endişe tohumlarını ekiveriyor. Her gün kırılıyor, inciniyor ve azalıyoruz. Israrla kendimize yalnız olmadığımızı hatırlatma ihtiyacı duyuyoruz. İnadına şaşırıp önemsiyoruz: “Delirmiyorsak inadımızdan.“ Norveçli yazar Eugene Schoulgin’in Başka Bir Dünyadan’ı bu hâllerle ilgileniyor. Deniz Canefe’nin Norveççe aslından Türkçeye çevirdiği romanın başlıca meselesi, hayatın geniş anlamda yani anlam üretme bağlamında siyasi içeriği ve bu içeriğin Türkiye’de nasıl kurulduğu. TÜRKİYE’DEN İNSAN HİKÂYELERİ 1941’de Oslo’da doğan Schoulgin, arkeoloji ve sanat tarihi eğitimi almış. İlk romanı 1970’te yayımlanmış. Çeşitli öykü derlemeleri yapan ve hayatının büyük bir bölümünü Norveç dışında geçiren yazar, sekiz yıl İstanbul’da yaşamış. Uzun bir dönem PEN için çalışan Schoulgin, 2004’ten bu yana PEN International’ın yöneticileri arasında. Kitapları Türkçe dahil pek çok dile çevrilmiş. Bu kitaplardan Başka Bir Dünyadan, tamamıyla İstanbul’da geçen olaylarla örülü. Belediyenin düzenlediği ödüllü bir yarışma için farklı ülkelerden İstanbul’a beş yazar davet edilirken bu dinliyor. Bütün bu kişisel, toplumsal ve siyasal felaketlerin zamanın silemediği izlerini sürerken bugüne tanıklık ediyor Samler. İfade ve basın özgürlüğü, korku, herkesin kendince gruplar ve ekibe saygın bir Türk yazar da katılıyor. Üç gün içerisinde yeni bir öykü kaleme almaları istenen yazarların hepsine birer mihmandar veriliyor. Kendini okurlarına kanıtlamış bu yazarların, hayli yüksek meblağda para ödüllü bir yarışmaya neden katıldığı sorusuyla açılıyor roman. Yarışmacı yazarlardan Norveçli Samuel Samler, bir süredir eline kalem alıp herhangi bir şey yazamayan orta yaşın üzerinde ve sağlık sorunları olan biri. Başka Bir Dünyadan, Samler’in etrafında İstanbul’da gelişen olaylar doğrultusunda ilerliyor. Samler, söz dinlemeden şehirde tek başına dolaşıp öyküsünü bulmak isterken kimlikler oluşturup bir diğerinden nefret etme arzusu, devletin her şeyle olan anlaşılmaz bağı, kanunların olmadığı ya da işlemediği sistemde suçun öylesine yazılan resmî hikâyelerden ibaret kaldığını görüyor. Tanıştığı insanları ve dinlediği her hikâyeyi yazmanın derdine düşüyor Samler ve tam burada yazar olarak ne ifade ettiği meselesiyle yüz yüze geliyor: Ödül kazanmak için mi yazıyorum, yoksa bu dinlediklerimi yazarak aslında hırsızlık mı yapıyorum? YENİ BİR SÖZ ARARKEN... Romanın başından sonuna kadar Samler pek çok kez kendi yazdıklarını, yarışmanın kendisi için yeni bir başlangıç olmasını umuyor. Kendi kurgusunu ararken aslında bambaşka bir şeye dahil olduğunu birkaç gün içerisinde anlasa da bu farkındalık onu hikâyenin peşinden gitmekten alıkoymuyor. Samler ikizi F Tipi cezaevinde başladığı açlık grevi sonucunda hayatını kaybeden Ahmet’le tanışıyor. Kürt meselesini bir grup gençten dinliyor. F Tipi cezaevleri hakkında başka şeyler de öğrenmek istiyor. Cezaevinde uzun süre açlık grevinde olan ve ardından hayatı boyunca o açlığın acılarını bedeninde taşımaya başlayan Gül ile tanışırken ona rehberlik eden Selin’in ve ailesinin hikâyesini de dinliyor. Gazeteciyken sürgüne gönderilen, sonra yayıncılık yapan ve erken yaşta ölen bir babanın geride bıraktığı ailenin izlerini araştırıyor. Yalnız kalmak için gittiği Büyükada’da 67 Eylül’ü Eugene Schoulgin sekiz yıl İstanbul’da yaşamış. yazma sürecini ve nedenini sorguluyor. Bir süre sonra, neden orada diğer yazarlarla beraber olduğunu ve yaşadıklarının diğer yazarların da başına gelip gelmediğini sorgulamaya başlıyor. Gerilim bu noktada zirveye taşınıyor. Hikâye yazmaya gelen yazarlar, aslında hiç bilmediği bir kurgunun tam ortasında buluyor kendisini. Geçmişle bugünün ve kurmacayla güncel hayatın iç içe geçtiği bir roman Başka Bir Dünyadan. Uzun süre Türkiye’de yaşayan ve ülkenin gündemini yakından takip eden Schoulgin, “bura”yı kavramaya odaklanmış Batılı bir gözle ülkedeki kırılmaları, birer sarmala dönüşen baskıyı, şiddeti ve öfkeyi teşhis ediyor. Samler’in yarışma için yazdığı “Başka Bir Dünyadan” adlı öyküyse bu incecik kırılmayı okunur, işitilir ve gözle görünür hâle getiriyor. Öfkenin “yaşam boyu yenilenme”ye imkân veren başka duygulara nasıl galebe çaldığını, neyse ki sona ulaşan her şeyin bitmediğini, aslında tam da orada söylenecek, üretilip devam ettirilecek yeni bir söz bulunması gerektiğini anlatıyor. Batı’dan gelen yazarların hayatlarına ve etraflarında gördüklerini yorumlama biçimlerine yönelik eleştirel bir bakış sunuyor Schoulgin. Bir taraftan, herkesin bir şekilde göçmen olduğunu ya da göçe ve zulme maruz kalmış insanlara tanıklık ettiğini tek tek ortaya döküyor. İnsanların, kendi öykülerini ve başkalarına ait olanları anlatıya dönüştürürken kullandığı dilin ve meydana getirdiği üslubun birbirinden ne denli farklı olabildiği hakikatine takılıyor. Gündelik hayatta haber olarak karşımıza çıkan olayların benzerlerinin ya da aynılarının bizim başımızdan geçtiğini ya da geçebileceğini unutuyoruz çoğu zaman. Schoulgin de bu unutkanlığı sorgulayarak bu coğrafya üzerinde yaşayan herkesin ortak bir hikâyesi ve temennisi olduğunu vurguluyor. Dünya her anlamda hızla raydan çıkarken tüm canlıların ortak bir temennisi var; hayatta kalmak. Ama nasıl? Bu soruya verilen tüm cevapların iki farklı düzeyi var. Biri hayatta nasıl kalacağımızla ilgili, diğeri ise yaşadığımız hayata nasıl tutunacağımız. Schoulgin, bu tek kelimelik soruya verilen cevapların farklı düzey ve yüzeyleri arasındaki gerilimi resmediyor. Hayatta kalacağız; bunu adalete, özgürlüğe ve vicdana tutunarak yapacağız. Üstelik delirmeden. Peki ama nasıl? Belli ki bütün bunların ne anlama geldiğine kafa yorup sonra o yorgunluklara yeni anlamlar vererek... Zamanı geldiğinde o anlamları yeniden sorgulamak üzere öyküler biriktirerek... Bu da bizim tekamülümüz olacak. n Başka Bir Dünyadan / Eugene Schoulgin / Çeviren: Deniz Canefe / Can Yayınları / 390 s. 14 24 Ağustos 2017 KItap