Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
>> ni ilgilendiren her konuda gönlünce sallama imkânı tanınması olacak şey değil. Özellikle baskı dönemlerinde okurların duygularına tercüman olmanın da elbette anlamı, önemi var ama bu gazetecilik değil, başka bir şey. n Bugün Anadolu Ajansı ve TRT gibi kurumların bu hâle gelmesi nasıl bu kadar mümkün oldu? n Az önce hukuk ve kurumlar hakkında söz söylerken dile getirdiğim hakikat; “oyunun kuralı”, herkesin uyması gereken kurallar ve bunlara uygun davranma, “fair play”, bizde bulunmayan kavramlar. Gücü ele geçiren oyunu kendi çıkarına göre eğip büktüğü için ortada herkesin uyması beklenen kural diye bir kavram kalmadı. “Devlet ajansı”, ciddi bir müessesedir. Elbette bazı haberlere yer vermez, bazı ayrıntılara girmez filan ama en azından olgular düzeyinde belli bir güvenilirliği olmalıdır. “IŞİD yönetiminde RakkaMusul ne huzurlu” diye fotoröportaj yayımlayan bir devlet ajansınız varsa ajansı bırakın, devletinize de kimse güvenmez. İktidar partisine bin, muhalefetin iktidarca meşru sayılanına yüz, yok etmek istediğine bir birim yer ayıran “kamu yayıncısı” ne demek? Bu ülkede hukuk ve adalet yok demek! TRT, Türkiye’nin hukuk devleti olmadığının kanıtıdır başlı başına. Bizde devlet her zaman en güçlü siyasî partiydi; elinde silah vardı ve istemediği gelişmeler gördüğünde her kurumu kurumluktan çıkardı, şahsiyetini yok etti. Şahsiyeti defalarca çiğnenmiş kurumları alıp elinde oyuncak etmek zor olmadı Erdoğan ve AKP iktidarı için. “Reis ne derse o olacak” çizgisine karşı, “hayır, bazı yerlerde kimsenin dediği olmaz, herkesin uyacağı kurallar vardır” gibi bir direnç anlayışı olabilseydi her şey böyle çabucak çığırından çıkmayabilirdi. “BATILI GAZETECİLER RAHAT RAHAT TÜRKİYE’YE GELMEZ” n Artık “türetilmiş” gazetecilik var, “sonradan olma”, yahut sözleşmeli köşe yazarlığı üzerinden ve Türkiye özgür olmayan ülkeler arasında. Üstüne üstlük “Hayır, Türkiye’de sansür yok” ya da “Türkiye’de tutuklu gazeteci” yok deniyor. Sadece meslekte değil mesleği ele geçiren ve yönetenlerde de “hastalıklı” bir durum var diyebilir miyiz? O tarafın ruh hâlini nasıl değerlendiriyorsunuz? n Bu dediğiniz, açıkçası, “değerlendirme” sıfatını hak edecek kadar söz söylenmesine değecek bir durum değil. Gazetecileri sürekli tehdit altında yaşatıyorlar, tehditle yola gelmeyeni hapse atıyorlar, hele Kürt gazetecilere yapmadıklarını bırakmıyorlar, ayrıca sarı basın kartı mekanizmasını istemedikleri herkesi dışlamak için kullanıp sonra da bunların hiçbiri yokmuş gibi davranıyorlar. Hepsi yalan, yapılan riya. n Şöyle de bir şey var: Türkiyeli gazetecilerin üzerindeki baskı bir yana yurt dışından buraya haber yapmaya gelen gazeteciler ya gözaltına alınıyor ya casus deniyor ya da sınır dışı ediliyor... Dünya basınının Türkiye’deki duruma bakışı ile ilgili neler söylersiniz? n Dünya basınının bakışı hakkında pek özel bir şey söyleyemem. Bize acıdıklarını görüyoruz. Yabancı, özellikle Batılı gazeteciler konusunda iktidarın Gezi İsyanı’ndan bu yana gayet özel, hesaplı planlı politikası var: Korkutmak, kaçırmak, rahat hareket edemez hâle getirmek istediler, buna rağmen gelinip gidilince iş doğrudan kişisel tehdide bindi. Alıp hapse atıyor. Gözaltına alıyor, günlerce tutuyor. “Midnight Express” sendromu yarattılar. Şu anda aklı başında hiçbir Batılı gazeteci rahat rahat Türkiye’ye gelmez; evine dönüp dönemeyeceğini bilmiyor. n Mevcut iktidar döneminde gazeteciliğin bitirildiğini düşünüyor musunuz? Gelecek için umut var mı? Türkiye’de “bağımsız medya” bir ütopya mı? n Şahsen, Hrant’ın öldürülmesinden bu yana “umut” diye bir şeyden söz etmeyi kestim. Bu beni ilgilendirmiyor. Umut yok dersem ne yapacağım? Çoğulculuk, adalet ve eşitlik için uğraşmaktan vaz mı geçeceğim? Hakikati arama ve aktarmaya dayalı işlerle ilgimi kesip müteahhitliğe mi başlayacağım? Bağımsız gazetecilik olmaksızın onurlu bir yaşam sürülebileceğini düşünmüyorum, bu yüzden bunun için uğraşmayı öneririm, böyle bir derdi olan herkese. Kendimiz için. “BİR SÜRE SONRA OLAN BİTENİ ANLAYAMAZ HÂLE DÜŞECEĞİZ” n Dünyada yükselen sağ popülizm, neoliberal politikaların çöküşü, mülteci sorunu, bir de Türkiye’de olanlar var. Bunlar bazen kesişiyor, biri diğerini kapsıyor, bazen de ayrışıyor. Konuya “gazetecilik mesleğinin bunalımda olduğu” tespitinden yola çıkarak bakarsak Türkiye’yle dünyanın depresyonunun ortak sebepleri neler? Gazetecilik dünyasının içinden soracak olursam; biz bu depresyonu nerelerde derinleştirdik, belirli dönüm noktalarında farklı kırılmalar, virajlar alınabilir miydi? n Dünyadaki gelişmelerle bizim buradakilerin birçok yerde kesiştiği doğru. Farklı dinamikler gördüğümüz kanallar da var. Bu soru çok kapsamlı. Burada tatmin edici cevap veremem sanırım. Fakat şuna mutlaka dikkat çekmeliyim: Dünyada hayatî gelişmeler oluyor ve biz buradaki felaketimizle uğraşmaktan, kafayı kaldırıp onlara bakamıyoruz. Buzlukta vurulmuş kız çocuğunun cesedi varken popülizmin global yükselişinin dinamiklerini konu etmemiz mümkün olmuyor. Fakat fena geride kalıyoruz ve bir süre sonra olan biteni anlayamaz hâle düşeceğiz korkarım. n Gazetecilik adına yeni bir dilin, farklı mecraların oluşabileceğine dair öngörüleriniz, küçük kıvılcımlar yok mu? Özetle bu bunalımdan nasıl çıkılabilir? n Var elbette. Bir sürü örnek var internette. Nasıl çıkılacağına dair iddialı sözler edemem ama dünyanın dört yanında arayışlar var. Mutlaka sonuçlar yaratacaktır. n O Meslek Bunalımda kitabını hangi duygularla hazırladınız? Bu kitap kimlere, ne ulaştırmalı, okuyanına ne kalmalı? n Duygularımı karıştırmayayım. Valla, “doğru dürüst gazetecilik nasıl yapılır, bu kitapta birtakım tarifler ve öneriler var” denirse çok sevinirim. Özellikle genç gazeteci adayları ve meslektaşlarımın okumasını çok isterim. n Son soru: O meslek bunalımda evet, peki gerçekten mesleğini seven gazeteci ne yapacak? n Gazetecilik! n O Meslek Bunalımda / Ümit Kıvanç / P24 Medya Kitaplığı / 184 s. Not: P24 Medya Kitaplığı sadece kargo bedeli karışılığında ücretsiz olarak okura ulaşıyor. Kitabı temin etmek isteyenler punto24info@ gmail.com adresine yazabilir. KItap 1324 Ağustos 2017 Fotoğraf ve Gezi Tutkunlarının Başucu Kitapları Genişletilmiş ve Güncellenmiş 3. Baskı GEZGİN FOTOĞRAFÇILAR İÇİN ELKİTABI Özer Kanburoğlu • 320 sayfa TÜRKİYE FOTOĞRAF REHBERİ Faruk Akbaş • 386 sayfa Türkçenin yegâne etimoloji sözlüğü genişletilmiş ve güncellenmiş baskısı ile tekrar okuruyla buluşuyor. TÜRK DİLİNİN ETİMOLOJİ SÖZLÜĞÜ İsmet Zeki Eyuboğlu 912 sayfa KISA İNGİLTERE TARİHİ Jeremy Black Çeviren: Ekin Duru 240 sayfa KISA AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ TARİHİ James West Davidson Çeviren: Can Evren Topaktaş 416 sayfa SAY YAYINLARI’NDA YENİ KİTAPLAR MARCUS ANTONIUS Plutarkhos SAY BÜYÜK FELSEFE SÖZLÜĞÜ Ahmet Cevizci BİR YANILSAMANIN GELECEĞİ / NEDEN SAVAŞ Sigmund Freud WALDEN GÖLÜ Henry David Thoreau www.sayyayincilik.com / www.saykitap.com Tel.: (0212) 512 21 58 • eposta: dagitim@saykitap.com www.facebook.com/sayyayinlari www.twitter.com/sayyayinlari www.instagram.com/sayyayincilik