24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ÜMİT KIVANÇ’TAN “O MESLEK BUNALIMDA” ‘Hepsi yalan, yapılan riya’ Ümit Kıvanç’ın yeni kitabı “O Meslek Bunalımda” yayımlandı. “Gazeteciliğin Kendine, Neoliberalizm ve Sanal Âlemin Basına Ettikleri” alt başlığıyla yayımlanan kitabı, Türkiye’de gazeteciliğin geldiği noktayı ve bunalımdan nasıl çıkacağımızı Ümit Kıvanç’la konuştuk. kurtuluş arı sİbel oral sibelo@gmail.com G eçen hafta “Robot Gazeteciler Geliyor” başlıklı bir haber vardı. Aslında Google’ın bir yapay zekâ projesi ama bizim sosyal medyada epey konuşuldu, “Türkiye’de yıllardır var bu robotlar” diye... n Evet, hakikaten ilk anda benim de aklımdan geçti, “zaten var” esprisi. Latife bir yana, iş ciddi. “Verilerolgular birtakım algoritmalara göre seçilip tasnif edilecek ve düzgün bir dille toparlanacak” yollu haberler okuduğumda, nasıl olabilir diye kafamda kurmaya çalıştım ve hayret edilecek kadar çok şeyin kodlanabilir, programlanabilir, dijital kayıtlarla beslenebilir ve otomatik olarak düzenlenebilir olduğunu gördüm. İlk aklıma gelen, spor haberleri, trafik ve hava haberleri, ekonomi haberlerinin çok büyük bölümü oldu. Mümkün yani: Robot editörler. n Kitabın adındaki “O meslek”ten başlayalım. Neden “O” ve “O meslek” bugün sizin için ne ifade ediyor? n “O”, malum, internet gazeteciliğinin, daha dünyaya gözlerini açtığı anda dejenere edilmesinin, üç aylık bebekken bile yoldan geçenleri dolandıran bir çakal kimliğine büründürülmesinin simgesi: “O ülke”, “o şehir”, “o oyuncu”, “o takım”... “O mesleğin” bana ne ifade ettiğinin cevabını kitapta kısaca ama aciliyetini ve önemini öyle umuyorum ki yeterince vurgulayarak verdiğim bir soru. “Hakikat aşıldı” diyorlar. Çünkü dünyada, eğer dizginlenmezse totaliter düzenlere doğru heveskâr, şuursuz bir gidiş var ve bugün herkesin daha kolay erişebildiği hakikati itibarsızlaştırmak müstakbel diktatörlerin başlıca derdi. Buna karşı, insana olumlu anlamda insanî özellikler kazandıran, akılfikir, vicdan, adalet, eşitlik arayışı gibi değerlerin savunulup geliştirilmesi için en hayatî uğraşlardan biri gazetecilik. Öyle olmak zorunda da diyebiliriz; aksi hâlde yok olacak. Gerçeğin araştırılması, parçalardan bütünleştirilerek tasvir edilebilir hâle getirilmesi, anlamının araştırılması; bunları seviyorum ve insanlığın hiç değilse bir kısmının adalet ve çoğulculuk ortamında yaşama özlemi için elzem görüyorum. “O meslek” bu, bana göre. “HER ŞEYİMİZ DİJİTAL ÂLEMDE KAYIT ALTINDA” n Gazeteciliğin hem kavram hem de pratik olarak yok edilmeye çalışılıp mesleği itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı gerçeğinden yola çıktığımızda vardığımız sonuç aslında hâlâ güçlü olduğu mu? Bugün, bu Türkiye ortamında bile... n Hayır. Çok güçsüz. Çünkü ona gücü nü verecek olan iki temel şart var. İlki, yoksulların, yoksunların, ses çıkarma ve sesini duyurma imkânları, hiç varolmayan veya pek az olanların gazeteciliğe güvenip onu muktedirlerin araçlarından biri olarak görmemesi. İkincisi, iktidar sahiplerinin ve toplumun etkin zümrelerinin, gazetecileri, ayrıcalıklar sağlayarak parayla pulla vs. emir kulu yapamayacaklarını düşünmesi. İkisi açısından da gazetecilik kendini çok kötü duruma düşürdü. Fakat mesleğin özünde, tanımında bulunan bir özellik, onun düştüğü yerden kalkabileceğine işaret ediyor. Donald Trump’ın hakikate savaş açışından, hele başkan oluşundan sonra Amerikan basınında ciddi, araştırıcı gazetecilik muazzam yükseldi. İşarettir. n Şimdi “sosyal medyadan al haberi çağı” deniyor. Tamam, o da olmuyor değil ama şöyle de bir şey var: Twitter sansüründe dünyada birinci sıradayız. Onaylanmış gazeteci hesapları bile kapatılabiliyor. Bu durumda alternatif haber alma aracı olan sosyal medyanın sizce geleceği var mı? n Sadece sosyal medya değil de amatörlerin, yurttaş gazeteciliği yapanların da katkısıyla yürüyen, geniş bir internet haberciliği ağı diye tarif edersek gelecek kesinlikle burada. Büyük bölümü diyelim isterseniz. Şu anda bizde, Çin ve Rusya başta olmak üzere rejimleri totalitarizme meyleden ve eleştirimuhalefet kaldırmayan ülkelerde görülen sansür ve baskı vakaları internete özgü değil. İnternet olmasa muhaliflerin çıkaracağı gazete ve dergiler toplattırılacaktı. Evet, her şeyimiz dijital âlemde kayıt altında. Çok parazit yaparsak sesimizi kesebilirler. Ama birinin hesabı kapatılırsa yenisi açılır; bu bakımdan daha avantajlıyız. Sendika.org’a bakın; her gün erişimini engelliyorlar, onlar da 48, 49, 50... ekleyip devam ediyor. Bu çağın mücadelesi de böyle sürecek. “KÖŞE YAZARLIĞI SAÇMA BİR MÜESSESE” n ABD’deki durum konusunda kitapta epey bilgi var. Trump’la Erdoğan’ın medyaya bakışı arasındaki benzerlikler ya da ayrılıklar ne? n Baskı altına alma, sadece kendi istediğinin yayımlanması gibi “tekadam” liderliği özellikleri bakımından aslında önemli fark olmadığı söylenebilir. Fark, iki ülkenin ortamlarında. Orası, esas olarak iktidarı sınırlama amaçlı çok güçlü yerleşik kurumlarıyla Amerika Birleşik Devletleri, burası hiçbir zaman sahici hukuk görmemiş Türkiye Cumhuriyeti. Hukuku cisimleştirdikleri varsayılan ve çeşitli dönemlerde hükümetlerüstü diye nitelenen, çok güçlü görünen kurumlar ve mekanizmalar bir fiskede dağıldı burada. Basın da devlet hizmetine alışık ve yatkındı genel olarak. ABD için Trump döneminin yeniliği, göz göre göre yalan söylenebilmesi, yalanın yalanlığı ortaya çıktığında da akıl almaz bir pişkinlikle çeşitli manevralara yönelinmesi. Bizdeki yenilik, yalanın örgütlenmiş hâli gibi bir propaganda aygıtının medya adı altında faaliyet göstermesi, yalanın yalanlığının ortaya çıkmasından kimsenin çekinmemesi, ortaya çıktığında, yalana muhatap kalmış olanların asla rahatsızlık duymaması. n Doğru tespitlerle “Az sonra gözyaşlarınızı tutamayacaksınız yayıncılığı”ndan bahsediyorsunuz. Fakat yakın geçmişe baktığımızda da Roboskî Katliamı, 10 Ekim Ankara Garı Katliamı, Suruç Katliamı gibi olaylarda anaakım medyanın görmediği bir vahşet, gerçeklik yaşanıyordu... Bu iki uç arasında savrulan medyanın hâleti ruhiyesine dair neler söylersiniz? n Medya iki uç arasında savrulmuyor. Gözyaşlarımızı çoğu zaman “üçüncü sayfa” haberleri, gerektiğinde de “şehit haberleri” için dökmemizi istiyor, kendini faillerin tarafında gördüğü katliamlarda da gözyaşı değil salya saçmayı tercih ediyor. n Bugün sizin deyişinizle köşe yazarının yaptığı bilgi vermek değil, tavır önermek. Birer ikişer cümlelik saptamalar, sloganvari cümleciklerle okuru vurmak. Burada aslında az önce konuştuğumuz “az sonra gözyaşlarınızı tutamayacaksınız” durumu da var... n Köşe yazarlığı denen saçma müessese konusunda şimdiye kadar pek çok defa yazdım. İfrit oluyorum. Köşe yazarına tanınmış boş beleş alanın ancak aklımın erdiği, hakkımın olduğuna inandığım kısmını kullanmaya çabalıyorum. Okurların >>duygularını onların yerine ifade etsin diye birilerine dünya ve evre 12 24 Ağustos 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle