Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
>> olduğunu belirtmemek olur mu hiç peki? Tabii olmaz... Göstergebilim profesörü olarak tarihten bugüne pek çok simgenin hangi derin anlamlarda dolaştığını da okuruna aktarmayı isteyen biri olduğunu da atlamamak gerekir elbette. Günün siyasetini geniş bir perspektifle sosyolojik bir incelemeye çevirdiğini de unutmadan dile getirelim... İşte, Budalalıktan Deliliğe de Eco’nun tüm bu özellikleri çevresinde kaleme alınmış yazılardan kurulu. Kitabın sayfaları arasında dolaşmaya başladıkça edebiyattan tarihe, siyasetten kitaplara, göstergebilimden felsefeye kadar uzanan bir bilgi okyanusunun ortasında buluyoruz kendimizi. “Okyanus” kelimesini duyduktan sonra çekinmemek gerek. Suları sakin seyrediyor bu okyanusun. Tek amacı bilene ve bilgiye bir adım daha yaklaşabilmek... POSTMODERNİZMİN KRİZİ Eco, kitabı için kaleme aldığı Önsöz’de, Budalalıktan Deliliğe’de yer alan yazıların hangi felsefi bütünlük üzerine kurulduğunu açıklıyor. Bu bağlamda değindiği ilk isim ise Zygmunt Bauman. Eco, yazıların içinden geçtiği evreni, Bauman’ın “akışkan toplum” fikri ile deşifre ediyor. “Dünyaya bir düzen şeması getirebileceklerini iddia eden ‘büyük anlatıların’ krizine işaret eden postmodernizm, geçmişe yapılacak eğlenceli ve ironik bir anıştırmayı hedefler ve zaman zaman da nihilist itkilerle kesişir. Carlo Bordoni’ye göre ise postmodernizm de gücünü yitirme aşamasındadır artık. Dönemsel bir karaktere sahiptir, farkına bile varmadan içinden geçip gitmişizdir ve bir gün erken romantizm olarak değerlendirilecektir. Halen sürmekte olan bir olguyu belirtmeye yaramış ve moderniteden, henüz adı konulmamış bir şimdiki zamana uzanan yolu betimlemiştir.” Kitabın giriş yazısı için kaleme alınan bu birkaç cümle; “henüz adı konulmamış bir şimdiki zaman” fikri üzerine giderken bir krizin, daha doğrusu bu zamanın mecburi ürünü olan bir krizin kapılarını da aralamaya çalışıyor. Eco da yazılarında bu “kriz” ürünü olan meselelerin arasında dolaşıp duruyor. Postmodernizm nasıl ki geçip gitmekte Umberto Eco’nun kitabı on beş yıllık bir seçkiyi kapsıyor. olduğumuz ama tüm nitelikleriyle hâlâ kavramlaştırıp gerçek manasıyla adını koyamadığımız şimdiki zamanın adıysa Eco da işte bu “adsız” çağın sanı varsa da adı yok dertlerine yöneliyor. Giriş yazısından devam: “Toplum kavramındaki krize paralel, insanların birbirini artık bir yol arkadaşı değil de aksine sakınılması gereken rakipler olarak gördüğü frenlenemeyen bir bireysellik doğar,” diyor Eco. Bu öznelciliğin ise “modernitenin temellerine bomba döşediğini ve onu kırılganlaştırıp hiçbir referans noktasının bulunmadığı, her şeyin bir tür akışkanlık içinde eridiği bir konuma soktuğunu,” söylüyor. Bu durumun da Eco’ya göre bireyi sürükleyeceği nokta, daha doğrusu bu duruma maruz kalan bireyin tek çözümü; “neye mal olursa olsun bir değer olarak kabul edilmek ve tüketiciliktir.” TÜKETİYORUZ AMA... Kitaptaki yazıların merkezini meydana getiren meselelerden birinin kilidi kırılıyor böylelikle. Budalalıktan Deliliğe, “tüketim” meselesini pek çok farklı yönüyle ele alan yazılarla dolu. Eco, kendisinin de belirttiği gibi insanın insanı tükettiği noktadan çıkıyor yola ve cep telefonları, internet vb. aygıtlarla genişleyen tüketim ağının hangi minvaller üzerine yürüdüğünün, bu yürüyüşün rotasında neler yer aldığının peşine düşüyor. Kitabın adı da bu tüketimin getiri ya da götürüleri üzerine bir gönderme. Eco, “Bizim zamanımızdan farklı olarak insanlar artık çok sık yolculuk etmeye başladı,” derken de “Hep söylediğimiz gibi sanal gerçeklikle kuşatılmış hâlde yaşamaktayız. Dünya artık, onu olduğu gibi betimlemeyen ama yeniden kurgulayan televizyon aracılığıyla yönetiliyor,” derken de çağın dayattığı tüketim algısının insanı zihinsel olarak da nasıl bir evreden diğerine taşıdığını anlatmaya çalışıyor. Umberto Eco’ya göre bu tüketim “kişiye tatmin duygusu yaşatan arzu nesnelerine sahip olmayı hedefleyen değil, sahip olunan nesneleri hızla köhneleştiren bir tüketiciliktir. Ve birey, amaçsız bir doyumsuzluk misali bir tüketimden diğerine koşar.” Eco bu koştuğumuz yolun haritasını çıkarıyor işte bize... Bu haritada ise yeni kurulan Avrupa düzeninden tutun da siyasetin köklerinin bizi nereye kadar götrüdüğü, medeniyetlerin birbirine nasıl omuz verdiği ya da beslediği, kitapların bahsedilen olgulardaki yeri, simgelerin tüm bu meselelerin neresinde durduğu gibi önemli başlıklar yer buluyor kendine. Sözün özü Eco, “bir çağ yangını”ndan söz ediyor kitapta yer alan yazılarında. Bu yangından kaçırılacak malların listesini yapmıyor ama. Bu listenin de o yangınla beraber alev aldığını, yeni bir listeyi ise tarihin sayfalarından tekrar çıkarmamız gerektiğini anlatmaya çabalıyor. n Budalalıktan Deliliğe / Umberto Eco / Çeviren: Feza Özemre / Kırmızı Kedi Yayınevi / 484 s. KItap 136 Temmuz 2017 kirmizikedi.com