Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GAZANFER İBAR’DAN “MÜSTESNA YAYINLAR” ‘Mpüseytşaeinysdnınae’ Gazanfer İbar, kitabında kırk yıldır topladığı; çoğunluğu Arap, Latin ve Ermeni harfli Türkçe ve Karamanlıca yayınlardan oluşan nadide dergileri tanıtıyor. GÖKHAN AKÇURA H ep söylemişimdir. Benim için iki tür koleksiyoncu vardır. Biri, toplamak için toplar, topladıklarını da kendine saklar. Bunların hayrı sadece kendinedir. İkinci türdekiler ise paylaşmak, araştırmak, yazmak için toplar. Makbul ve yararlı olan da budur elbette. İşte Gazanfer İbar bu ikinci tür koleksiyonculardan. Benim de dahil olmaya çalıştığım bu ikinci tür koleksiyoncuların müzayedelerde, sahaflarda peşinde olduğu “ürün”ler, öncelikle pek bilinmeyen, görülmemiş ürünlerdir. Eski bir gazete, bir dergi, yazışma, fotoğraf, kartpostal vb. Aklımızın bir köşesinde de yazmak istediğimiz konuların listesi vardır. Hemen karşılaştığımız “ürün”ün bu listeye uygun olup olmadığını, elimizdeki malzemelere katkı verip vermeyeceğini tartarız. Bütün bunlar birkaç saniyede olur. Sonra almaya karar verir ya da vazgeçeriz. GECE HAYATININ ÂLÂSI... Yazılacak yeni konular bazen, karşımıza çıkan yeni malzemelerden gelir. O zaman keyifleniriz, ufak çapta da olsa bir keşif yapmışızdır! Gazanfer İbar’ın kitabından bir örnek vereyim. Bir sahafta, müzayedede ya da eski kitap ve dergiler satan bir internet sitesinde karşımıza eski bir derginin çeşitli sayılarından oluşan bir lot geçer. Gazanfer İbar, Reflector dergisini böyle bulmuş olmalı. İstanbul’da 19371939 arasında üç dilde (İngilizce, Fransızca ve Almanca) ve yaklaşık 70 sayı yayımlanan bu dergi Tepebaşı Garden, Taksim Maksim ve Boğaziçi Canlı Balık’ın işletmecisi Konstantin Petridis tarafından çıkarılmaktaydı. Dergide Avrupa’da eğlence yaşamında çalışan artistlerin tanıtımları, İstanbul’daki gece mekânlarının ilanları yer almakta. Böyle bir koleksiyon ele geçince oturur bu dergiyi inceler ve diğer insanlarla paylaş mak için bir yazı kaleme alırsınız. Kitapta yer alan “Reflector dergisi: Gece hayatının âlâsı 1930’larda yaşandı,” yazısı işte böyle ortaya çıkmış olmalı. MERAKLISINA... Kitap, İbar’ın özel ilgi alanları arasında eski dergilerin önemli bir yeri olduğunu gösteriyor bize. İlk kadın dergileri, spor mecmuaları, elli yıl boyunca yayımlanan Serveti Fünun, Nâzım Hikmet’i meşhur eden Resimli Ay kitapta yer alan yazılar arasında. İbar, Resimli Ay’ı anlatırken basın tarihimize önemli bir katkı da yapıyor. Bu derginin döneminde iktidar tarafından sık sık kapatıldığı daha önce kaleme alınan yazılarda hep dile getirilir ama iyi bir araştırma yapılınca, derginin aslında hiç kapatılmadığı, Zekeriya Sertel’in Sinop’a sürgüne gönderilmesinden ve Sabiha Sertel’in ortaklarla arasında anlaşmazlıklar çıkması nedeniyle “yayınına ara verildiği” ve bu süre içinde de Sevimli Ay dergisinin çıkarıldığını öğreniyoruz. Kitapta yer alan en ilginç yazılardan biri ise “Cumhuriyet’in ilk erotik dergileri”ni anlatıyor. Bıldırcın, Piliç, Çapkın Kız gibi adlar taşıyan bu dergiler 19301931 arasında yayımlanır. Reşad Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi’nde bu tür yayınlara “baldır bacak edebiyatı” adını takmıştı. Bugünden baktığımızda hiç de “erotik” deyemiyeceğimiz söz konusu dergiler, ya kanunlarla hizaya getirilir ya da kapatılır. Aralarında pes etmeyen Bıldırcın dergisi ise, 58. sayısından itibaren dergide yer alan kadın resimlerine “mürekkeple mayo giydirmektedir! Sonra biraz daha kapalı resimler kullanarak adını Güvercin’e çevirir. Erotizmle kuşlar arasında niye ve nasıl bir ilişki olduğunu bir türlü anlayamamışımdır! Benim ilgiyle okuduğum bir yazı ise 1921’de İstanbul’da Fransızca yayımlanmış Les Masques dergisini tanıtıyor. Gazanfer İbar, bu derginin sadece birinci sayısını Beyoğlu’nda Barış Kitabevi’nin vitrininde görünce pek heyacanlanmış olmalı. Bildiğim kadarıyla daha önce kimse bu derginin varlığından haberdar bile değildi. Dergi çıktığı yılın İstanbul’daki sinema yaşamına ışık tutuyor. Gazanfer İbar’ın yıllar süren bir ön çalışma ve bilimsel bir özenle hazırladığı Şa Şa Şa’dan Çapkın Kız’a: Müstesna Yayınlar adlı kitabı sadece eski dergi ve gazetelerden söz etmiyor. Yayın dünyasıyla ilgili ilginç makaleler de var. Ahmed Mithat, Ahmet Rasim, Reşad Ekrem Koçu, Baha Tevfik, Münif Fehim, İhap Hulusi ve Ramiz gibi biyografik çalışmalar; Türkiye’deki Ermenice ve Karamanlıca basın yaşamıyla ilgili yazılar da var. Meraklısına şiddetle tavsiye edilir. n Şa Şa Şa‘dan Çapkın Kız‘a: Müstesna Yayınlar / Gazanfer İbar / Doğan Kitap / 240 s. “TARİHSELCİ DÜŞÜNCE IŞIĞINDA BİLİM, AHLAK VE SİYASET” Bir felsefi etik çalışması “Tarihselci Düşünce Işığında Bilim, Ahlak ve Siyaset”, Doğan Özlem’in tarihselci düşüncenin ışığında, felsefeiçi kavramlara, sorunlara ve sorulara olduğu kadar ülkemizde ve dünyada yaşanan sorunlara ve meydana gelen olaylara yönelik bakışını, yorumlarını ve değerlendirmelerini içeren yazılarını okurla buluşturuyor. MUSTAFA GÜNAY D oğan Özlem’e göre “Felsefe kavramları nötr ve masum değildir. Onlar ancak belli felsefi anlayışlar, görüşler, tavırlar ve nihayet yüzyıllar içerisinde geleneğini bulmuş ‘izm’ler açısından tanımlanabilir” (s. 157). Bu noktada onun bir “felsefe etiği”ni vurgulaması önemli. “Felsefe etiği, kendi anlayış ve görüşünün tek, biricik geçerli anlayış ve görüş olmadığı, başka anlayış ve görüşlerin de geçerli olabileceği bilincine ve duyarlılığına sahip olarak felsefe yapmayı buyurur” (s. 158). Özlem, tarihselci düşüncenin ışığında bakıldığında, “hukuk devleti”, “insan hakları”, “bireyin özgürlüğü”, “adalet”, “evrenselcilik” gibi albenili kavramların, uygulamada kapitalizmin vahşetini gizleyen, Batı’nın dünya üzerindeki egemenliğini perçinlemeye yarayan bir işlev yüklediğine işaret ederek liberalizmin ekonomik ve siyasal yönü arasındaki karşıtlığı da ortaya koyar. Onun vahşi kapitalizmin eşitsizlikçi yapısının şatafatlı örtülerine dönüşmüş kavramlara tuttuğu tarihselci düşüncenin ışığı, bağımsız eleştirel düşüncenin her türlü sömürgeciliğe yönelik bir tepkisi ve başkaldırısı olarak anlaşılabilir. Özlem’e göre “Tarihselcihermeneutik felsefenin en önemli saptamalarından biri, insanın tarih sel bir varlık olduğu, tarihsel koşullar ve koşullanmalar içinde ve belli bakış açıları, zihniyetler, çıkarlar, amaçlar ve değerlerin güdümünde düşündüğü, yarattığı ve ürettiği; üstelik düşündüğü, yarattığı ve ürettiği her şeyin tarih içerisinde değiştiği ve dönüştüğüdür” (s. 73). Özlem, felsefe tarihinde karşımıza çıkan evrenselci anlayış ve eğilimlerin bilgiden bilime, ahlaktan siyasete kadar birçok alanda egemen olduğuna dikkat çekerken düşünce ve kültür tarihinde varlığını sürdüregelen bir tarihselci ve şüpheci düşünce damarının unutulmaması gerektiğine de işaret eder. Evrenselcilik, yalnızca bilgi ve bilim konusunda değil; ahlak, siyaset ve kültür hakkında başat bir anlayış olarak karşımıza çıkar. Tarihselci düşünce gelene ği ise bir yandan evrenselciliğin eleştirisi olarak diğer yandan da kendine özgü perspektifle felsefe kavramlarını, sorularını ve sorunlarını, tarihsellik ve yaşama zemininde ele alıp insanın kendini, toplumunu ve çağını anlaması için düşünsel olanaklar ortaya koyar. Özlem, düşünce tarihinde karşımıza çıkan ve bugün de varlığını sürdüren farklı felsefeler karşısında bakışını şöyle dile getirir: “Alan olarak felsefeyi hiçbir felsefe tipinin tekeline bırakmamak gerekir” (s. 120). Bu noktada onun yine bir felsefe etiğini ortaya koyduğu dikkat çeker. Onun tarihselci felsefe anlayışında ve yazılarında dikkat çeken özelliklerden biri, kendi tarihseltoplumsal gerçekliğimize kendi kavram ve tasarımlarımızla eğilmeyi başarmamız, kendi özgüllüğümüzün bilincine bu kavram ve tasarımlar yardımıyla varmamız gerektiğine yönelik vurgusu. Özlem, poztivizmden liberalizme ve neoliberalizme yönelik eleştiri ve yorumlarında, fikir ve siyaset hayatımızı Batı patentli fikir ve öğretilerin yönlendirmesine karşı çıkan bir tutum ortaya koymakla pozitivizmin üstünü örttüğü bir şeyi, “tarih bilinci”ni yeşertmeye çalışır. Tarih bilincine dayanan bir felsefi etik anlayışı ve tutumuyla Özlem’in kitabı, eleştirel düşünmenin nefes almasına olanak verebilecek bir düşünce, kültür ve siyaset iklimine duyulan ihtiyacımızı açığa çıkarması bakımından da önemlidir. n Tarihselci Düşünce Işığında Bilim, Ahlak ve Siyaset / Doğan Özlem / Notos Kitap / 268 s. 14 22 Haziran 2017 KItap