Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘İki meteliksiz âşık bir gün gezmeye gitmişler’ “Meteliksiz Âşıklar”da, Zaven Biberyan’ın toplumcu dünya görüşünü içselleştirdiğini, ideolojik anlayışının eserlerine yansıdığını görüyoruz. Biberyan’ın başarısı toplumcu bakış açısı ve varoluşçuluğu harmanlayarak kendine has, özgün eserler meydana getirmesi. Elli yıl sonra eserlerini hâlâ merakla okuyorsak bu durum başka türlü açıklanamaz. S ur, lise öğrencisi. Sevgilisi Norma ondan yaşça büyük bir işçi. Genç, güzel bir kadın. Romanın adına uygun olarak gerçekten de “Meteliksiz Âşıklar”... Norma’nın iş saatleri dışındaki zamanı olabildiğince çok birlikte geçirmek istiyorlar. O birlikteliklerde de yalnız olmak, sevişip koklaşmak... “İki meteliksiz âşık bir gu¨n gezmeye gitmişler…” cümlesi bu nedenle anahtar cümle sayılabilir. İstanbul’un parklarında, daha çok zaman varsa Adalar’ın kuytu yerlerinde yalnız kalmaya çalışıyorlar. Ama bu arzu hemen hiç gerçekleşmiyor. Sur, her zaman çevrelerinde röntgenciler olduğu kanısında. Bu vehiminde çoğunlukla haklı, bazen boşuna kuruntuya kapılıyor ama bu ruh hâli aşkını gönül rahatlığıyla yaşamasına engel. Sur, lise öğrencisi ama okula gittiği vaki değil. Gelecek tasarılarında okulu bitirmek yerine, bir an önce bir iş bulup sevdiğiyle evlenmek var. Okul arkadaşlarıyla da ilişkisi kalmamış. Mahalleden arkadaşı olmadığı da anlaşılıyor. İki kardeşi ile de pek bağı yok. Kız kardeşi zamanla ona yakınlaşmaya, destek olmaya çalışsa da Silva’yı fazla meraklı bulduğundan ondan yardım almaya çekiniyor. Yani yalnız. Anadolu’dan gelip İstanbul’da bir dükkan sahibi olabilmiş, Ermeni cemaati içinde saygı duyulan biri olan babası Sur’un en çok çatıştığı kişi. Çünkü sevgilisi ile gezip tozması için cep harçlığından fazlasına ihtiyacı var ve babası vermiyor. Eskiden onu babaya karşı koruyan anne Sur’un kendinden yaşlı, üstelik işçi bir kızla birlikte olmasını istemediğinden babayla birlikte tavır alıyor. Anne babayla oğul arasındaki çatışma romanın ana eksenlerinden birini oluşturuyor. de kendinden yana tavır almadığı için MUHAFAZAKÂRLIĞA TEPKİ düşman. Sur’un kardeşleri de benzer hâllerde. Dışarıdan bakıldığında ideal Zaven Biberyan, romanın yapısını görünen aile akşam yemeklerinde aynı Sur’un çevresinde böyle kurduktan masa etrafında bile toplanamayacak sonra halka halka toplumsal eleştirilere kadar dağılmış. Sur’un ailesi ve top girişiyor. Babanın otoritesindeki gele lumla iletişimsizliği bir başka boyutu neksel aile yapısı ilk hedefi. Sur ailesine oluşturuyor. isyan hâlinde. Evi sadece yatıp uyumak Sur, babasının Ermeni Cemaati ve karnını doyurmak için kullanıyor. içindeki konumunu da küçümsüyor, Babasının hiçbir sözünü dinlemediği annesinin küçük burjuva özentiliklerini gibi o yokmuş gibi davranıyor. Annesine de... İşçi kız Norma ile birlikteliğinin onların yaşam biçi mine, muhafazakâr bakış açılarına tepki olduğunu da düşünebi liriz. Gelecek planında Norma’yı alıp eve gelin olarak getirmek değil, bir iş bulup sevgilisi ile kaynanasının yanına yerleşmek var. Yani küçük burjuvalıktan işçi sınıfına geçiş yapmak istiyor. Ama buna ce sareti olmadığını, nihai adımı atamadığını da söylemeliyiz. Romanın geçtiği 1950’ler Türkiyesi, De mokrat Parti dönemi, bir değişimin, tek parti iktidarından çok partili demokrasiye geçişle kapitalistleşmeye ev rimleşmenin yaşandığı bir dönem. Norma ile Sur’un İstanbul sokala rında, özellikle Adalar’da yaşadıkları, Sur’un göz Zaven Biberyan toplumcu bir yazar. Çağdaş Ermeni edebiyatının önemli adlarından biri olmasının yanında sosyalist hareketin de önemli kişilerin lemleri Türkiye’nin yaşadığı değişimi de romanın den. arka planını oluşturuyor. Zaven Biberyan toplumcu bir yazar. Çağdaş Ermeni edebiyatının önemli adlarından biri olmasının yanında Türkiye sosyalist hareketinin de önemli kişilerinden. Ermenice gazetelerde yazarlığa başlamış. İlk öyküsü 1945’te yayımlanmış. “Sosyalist düşüncelerinden dolayı gelen baskılar sonucu gazeteden ayrılmak zorunda kaldı” deniyor biyografisinde. Ama aynı zamanda Ermeni aleyhtarı bazı tutum ve yayınlara karşı da mücadele veriyor. Kovuşturmaya uğrayıp hapis yatıyor. Sonra da vatanını terk etmek durumunda kalıyor. Dört yıllık Beyrut sürgününden döndüğünde de mücadelesine kaldığı yerden devam ediyor. Türkiye İşçi Partisi’nden 1965 Genel Seçimleri’nde İstanbul milletvekili adayı oluyor. 1968 Yerel Seçimleri’nde yine TİP’ten İstanbul Belediye Meclisi Üyeliği’ne seçiliyor ve meclis başkan yardımcılığı yapıyor. Dönemin birçok toplumcu yazarına benzer bir yaşam öyküsü var. Gazetecilik yaparak geçimini sağlıyor, siyasi mücadelede yer alıyor, bir yandan da edebi faaliyetini sürdürüyor, romanları, öyküleri yayımlanıyor. ROMAN KAHRAMANININ İSYANI Biberyan’ın eserlerini toplumcu edebiyatımız içinde değerlendirebilirdik. Bu değerlendirmeyi yapamayışımızın nedeni, yabancı dillerden çeviri yapacak kadar iyi bir Türkçesi olmasına rağmen bilinçli olarak kitaplarını Ermenice yayımlatmayı tercih etmesi. Modern Ermeni romanının kurucu adlarından olduğunu düşünüyorum. Ama değerinin anlaşılması ölümünden sonra olmuş. Zaven Biberyan 1940’ların 1950’lerin toplumcu edebiyatı içinde ama farklı da. Yine aynı dönemin dünya edebiyatında gelişen ve Türkiye’de 1950 Kuşağı’nın izlediği varoluşçuluğun da eserlerinde izleri var. Meteliksiz Âşıklar’ın kahramanı Sur, bir açıdan bakıldığında Albert Camus’ün Yabancı’sı ve Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ı ile yakınlıklar kurar. Yusuf Atılgan’ın Aylak Adamı’na oldukça yakındır ama topluma bakışı ve eleştirileri daha bilinçli ve keskindir. İsyan eder, tam ifade edemese de değiştirme, o da olmazsa değişme, işçileşme umudu besler. Meteliksiz Âşıklar’ın (Haziran 2017, Çev. Natali Bağdat, Aras Yay.) Türkçe çevirisinin girişinde Marc Nichanian’ın sunuşu var. Marc Nichanian’ı Edebiyat ve Felaket (İletişim Yay.) kitabıyla tanıyoruz. Marc Nichanian’ın Biberyan ve eseri hakkındaki çözümlemelerinin birçoğuna katılıyorum. Ama “Roman yazma ve komünist ütopya aynı dünyanın parçası olamazlar. Biri, diğerinin bir nevi tersidir” anlayışı çözümlemesini tamamen sakatlıyor. Bunun aksi binlerce örnek vermek mümkün. Nichanian, yazısının konusu olan Biberyan örneğinde bile bu tezini kanıtlayamıyor. Meteliksiz Âşıklar’da, Biberyan’ın toplumcu dünya görüşünü içselleştirdiğini, ideolojik anlayışının eserlerine yansıdığını görüyoruz. Biberyan’ın başarısı toplumcu bakış açısı ve varoluşçuluğu harmanlayarak kendine has, özgün eserler meydana getirmesi. Elli yıl sonra eserlerini hâlâ merakla okuyorsak bu durum başka türlü açıklanamaz. n 10 22 Haziran 2017 KItap