19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ITALO CALVINO’NUN “SEÇME MEKTUPLAR”I ‘Yazdığımız kadar varız’ Italo Calvino; 1945’ten ölümüne dek Elio Vittorini, Cesare Pavese, Pier Paolo Passolini, Michelangelo Antonioni, Leonardo Sciascia, Primo Levi, Umberto Eco, Gore Vidal, Claudio Magris gibi pek çok isimle yazışmış. “Seçme Mektuplar: 19451985” yazar, hikâye anlatıcısı, eleştirmen, entelektüel, hümanist, münzevi ve kendisini olduğundan fazla göstermek yerine ürettikleriyle gündeme gelmek isteyen Calvino’yu karşımıza çıkarıyor. alİ bulunmaz [email protected] I talo Calvino, diyaloglardan çok kaleme aldıklarıyla öne çıkmayı yeğledi ömrü boyunca. Onun etkiletişim ve iletişim anlamındaki en “geveze” anları, dostlarına yazdığı mektuplardı. 1945’ten ölümüne dek (1985’e kadar) devam eden mektuplaşmaları yazarın, hem belli ölçüde kendini anlattığı hem de pek çok konuda görüşlerini açık seçik dile getirdiği satırlar barındırıyor. Jules Renard’ın, günlüğüne not ettiği “Yazmak, sözünüz kesilmeden yapacağınız tek konuşmadır” cümlesi, Calvino’nun mektuplarında da hayat buluyor. Hayal gücüyle gerçekleri buluşturan Calvino; ahlak, eylemler, aydınların ideolojik ve politik sorunların çözümündeki rolü, yazının matematiği, okumanın insanda bıraktığı izler, ses ve suskunluk ile kentler üzerine metinler oluştururken hakkında en az konuştuğu şey ise kendisiydi. Her zaman, yazarlığı ve siyasi görüşleriyle anılıp tartışılmayı isteyen Calvino, kendisiyle hesaplaşmayı da ihmal etmedi. Yazarın bir özelliği de aynı anda pek çok şeyle ilgilenirken üzerinde çalıştığı metni tamamlamak için zihinsel bir çırpınış yaşamasıydı. Hatta elinde paralananlara, yıllar boyunca eklemeler yaptıktan sonra yayımlanmamasına karar verdiği de oluyor, buna da “yapıta anlam yüklemek” diyordu. Anlam yüklemek için de bir an evvel tembelliği terk etmek gerektiğini söylüyordu. Calvino’nun çalışma biçimi, kâğıda döktüklerini “zamana fırlatıp” belli bir süreliğine unutmaya dayanıyor, kendisi ve zihniyle bir mücadeleye girişerek benliğini yorgunluğa ve tatminsizliğe bırakıyordu. Bu dönemde metni olgunlaştırmak amacıyla zihninin tüm olanaklarından yaralandığını söyleyen Calvino, öte yandan toplayıp dağıttığı ve ardından tekrar bir araya getirdiği malzemeyi cümlelere döküyordu. Dolayısıyla hazırladığı metni, bu yöntemle alışılmışın dışına taşımaya çalışıp kendi yazar kimliğini kurmaya uğraştı hayatı boyunca. Yaşamını anlatmaktan hiç haz duymayan Calvino, bunu merak edenler için kendince bir yol haritası çizmişti; mektuplarında hayatına dair, daha doğrusu olup bitenlere bakışıyla ilgili parçalara yer verdi. Otobiyografi konusundaki ketumluğu devam etmesine rağmen, yazı ile yaşam birlikteliğine ilişkin söylediklerinden belli ipuçları yakalamak mümkündü. “BÜTÜN METİNLERİN KENDİ ÖYKÜSÜ VAR” Kendisini geri plana atmakla birlikte Calvino’nun, mektuplarında edebi heyecanını gizleyemediğini; aklına gelen bir şeyi, konuyu ya da tek bir cümleyi çabucak paylaşma arzusuyla kaleme kâğıda sarıldığını görüyoruz. Mektuplarında hayli net ve açık cümleler kuran Calvino’nun, ikili ilişkilerde pek çok insanı rahatsız edecek ölçüde kesin ifadeler kullanıyor. Bu doğrudanlık, Michael Wood’un dediği gibi mektuplarda, keşfedilmemiş veya yeni bir Calvino bulma umudu taşıyanları hayal kırıklığına uğratabilir. Diğer taraftan, dostlarına yazdıkları Calvino’nun “kâğıt üstünde” de olsa arı duru iletişime ne kadar önem verdiğini ortaya koyuyor. Calvino’nun fikir ve eleştirilerini aktarma “telaşı”, kendi çelişkilerinin, hataları ve kanaatkârlığının ayırdında olduğunu da gösteriyor okura. Üstelik dönemi veya yakın geçmişteki yazarları hiç çekinmeden eleştirirken mantığıyla birlikte içindeki sesi dinleyen ve öngörüsüne güvenen bir Calvino’yla da karşılaştığımızı unutmamalıyız. Calvino’nun röportaj alerjisi vardı. Israrla kendisiyle ilgili bilgi isteyenlere de kasıtlı biçimde yanlış yanıtlar verdi. Çünkü bir yazarın yapıtlarıyla konuşması gerektiğine inanıyordu. Kendi kitaplarını oluşturma aşamasını ise bildiği ve bilmediği şeyleri yeniden öğrenme süreci olarak görüyordu. Mektuplarında, buna üstü kapalı veya kimi zaman açık açık atıflar yapıyor. Söz konusu durumu da o ünlü kitabına göndermeyle münzevilikten yazı yoluyla çıkış diye yorumlayabiliriz. Cesur bir yazar olarak edebiyat dünyasında gezinen Calvino, zaman zaman mizah yüklü satırlarla sesleniyor dostlarına. Yapıtlarının izini sürebildiğimiz o cümlelerin yanında, bilgi birikiminin verdiği cesaretle kimi imalarda da bulunuyor. Bunlara kendisi gülüyor muydu bilinmez ama esprileri, dolambaçlı yollardan geçerek ulaşıyor sahibine. Calvino’nun, kitaplarını yazarken girdiği ve deyim yerindeyse yayıncısına bıkkınlık veren titizlik, mektuplarda yerini belli bir rahatlığa bırakmış görünüyor. Avrupa’da yaptığı gezilerde, sanki canı sıkkınmışçasına dert yanarak kitap okuduğundan bahsettiği mektupları var Calvino’nun. Ancak tüm bu yakınmalar bile işine ciddiyetle sarılan bir yazarın, kendi üslubunu kurmak için durmaksızın çalışmasını ve o zamanlardan taşan bazı cümleleri ötelemiyor. Calvino, metinlerini düzgün yazmaya uğraşırken bunun, bildiğimiz anlamdaki edebiyatı aşmakla mümkün olabileceğini not ediyor. “Bütün metinlerin kendi öyküsü bulunduğunu” söyleyen yazarın, her mektubunun da ayrı bir hikâyesi olduğunu fark etmek güç değil. Bununla beraber mektuplar, onun kültürel gezginliğinin bir parçası; kitaplarından farklı biçimde, genellikle şiirsellikten ya da hikâye anlatıcılığından sakınarak içinde biriktirdiklerini hızla ortaya döktüğü izlenimi bırakıyor okurda. “KENDİMİ YAŞARKEN SEYREDİYORUM” Mektuplarda, kendinden kaçıp yine kendine tutulan; bunu, kimi zaman edebi kimi zaman gayet düz biçimde dile getiren bir Calvino dikkat çekiyor. Öte yandan yazar, günlük işlerinden bahseder, Avrupa’ya ve hayata dair kaygılarını dile getirirken samimiyetine güvendiği dostlarına tatlı sert eleştiriler de yöneltiyor. Hatta bunu İtalyancadaki “hayatına okumak” (birine hak ettiği şeyi yüzüne karşı söylemek) deyimiy le karşılıyor Silvio Micheli’ye yazdığı mektupta. Calvino’nun düzeyli edebiyat “dedi koduları” da benzer bir samimiyetin göstergesi; Pavese’yi bir başkasına “şikâyet” ederken ona yazdığı mektupta övgü dolu satırlara yer verebiliyor. Tabii bütün bu “çekişmeleri”, yeni bir roma nın eşiğindeyken Calvino’nun yaşadığı sıkıntıya bağlayabiliyoruz cümlelerini okuyunca. İkinci Dünya Savaşı’nın bitimiyle tozun dumanın arasından kafasını kal dırıp komadan çıkan Avrupa düşünce hayatı, komünist Calvino’nun satırla rına da yansıyor. Örneğin, Sartre’ın başını çektiği Varoluşçuluğun Marksist kanadının temellerini attığı ve yegâne özgürlük saydığı “sorumluluk ahlakı”na katkı sunup bunu tartışan Calvino’ya rastlıyoruz bazı noktalarda, bütün bu tartışmaları edebiyatla bir şekilde har manlayışına da... Orada kaleminden bazı serzenişler dökülüyor; mesela, bir türlü odaklanamadığı günlerde yazarlık için “Ne berbat meslek” deyip “nasıl yazacağımı bilemediğim bir dönemden geçiyorum” diye ekleyerek yazmaya bulaşmış arkadaşlarının kitaplarına eleştiriler döşeniyor. “Bir günde ilerlemek” dediği yazmak Calvino için her zaman >> 12 22 Haziran 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle