Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
>> riskli bir iş. Yaşadığı ikilemler ve ağır aksak ilerleyişi, yazarın deyişiyle hep sıkıntılı bir süreç; yalnızlığında da kaleminin ucuna geleni kâğıda döktüğünde de... Kısacası bir vakitler “çocuk oyunu” gibi gördüğü yazı, gün geçtikçe ona zor geliyor. Mektupların bir diğer yönü metinlerden bunalan Calvino’yu, evindeki istiridye kabuklarının karakalem çizimlerini yapar ya da yüzmeye giderken resmetmesi. “Kendimi yaşarken seyrediyorum” cümlesi, buraya göndermede bulunuyor biraz. Peki, yazar orada ne görüyor? Geno Pampaloni’ye gönderdiği mektupta, tıpkı kendisinin yaptığı gibi “insan kardeşlerini kurtarmak için kendini paralayan kimse” diye tanımladığı yazarlarla yüz yüze geliyor örneğin. Bahsettiği bu çaba, yazarın yaşamda bir iz bırakma ve insani görevlere ihanet etmeme arzusuna denk geliyor. Başkalarına ve kendine zarar vermeden yaşamak istediğini, “herkesi dinlediğini ama kimseye hak vermediğini” not eden Calvino, kendi sorunlarıyla entelektüel problemler arasına bir çizgi çekip yeri geliyor yolculuğun yazarlığın önünde bir engel olduğunu söylüyor, yeri geliyor sanat ve edebiyatın girdiği çıkmaz sokakları dostlarıyla tartışıyor. Bu anlamda hep peşinde olduğu “sıçrama”, yazarı edilgenlikten çekip alıyor. “İNSANIN NE YAZMADIĞI DAHA ÖNEMLİ” Calvino’nun, eylem ve tepkilerinin odağında hep söz var; taşkınlıktan hoşlanmayan sıkılgan atalarından miras kalan genetiğe rağmen yazar, polemikten kaçınmayan tarafını ortaya koyuyor mektuplarında. Vaizlere ve vaazlara karşı, ilerlemeyi savunan Calvino’nun polemikçiliği ile kimilerine sert ya da doğrudan görünen tarzını yansıtan satırlar, yazıldığı dönemin koşullarına dair birer ders gibi. Başka bir deyişle Calvino, son derece titizlendiği kültürel çalışmalara mektuplarda da yer vererek fikirlerini dillendiriyor sürekli. Yazarın bu yönüyle zaman zaman eleştirinin eleştirisine yönelerek hem güncel metinleri hem de İtalya ve Avrupa klasiklerini işin içine katıp sözü kendisine getiriyor: “Benim yaptığım edebiyat fantastik olduğu zaman gerçekçi, ‘gerçekçi’ olduğunda ise tamamen lirik.” Calvino’nun gerçekçiliği, bir başka mektubundaki “Yazdığımız kadar varız” cümlesiyle belirginleşiyor. Calvino yazar, yayıncı, sinemacı ve senarist dostlarına yolladığı mektuplarda, durduğu yeri ve yapmak istediklerini anlatıyor; 23 Eylül 1960’ta kaleme aldığı satırlarda Leonardo Sciascia’ya söyle demiş: “Benim meylettiğim tek şey, bir ‘bakıma’ şekli, bir diğer deyişle dünyanın ortasında bulunmayı öğretmek. Edebiyat, en nihayetinde, bundan başka bir şey öğretmez.” Bununla birlikte, 23 Nisan 1961 tarihli mektubunun sonunda Mario Socrate’ye, yayımlanışını ertelemek istediği Amerika kitabına ilişkin şunları yazmış: “Son zamanlarda çok dağınık bir hayat yaşıyorum. Gereksiz etkinlikler denizinde boğulduğum hissi beni sıkboğaz edi yor. Ama öyle günlerden geçiyoruz ki insanın ne yazmadığı, çoğu zaman ne yazdığından daha önemli.” “ELEŞTİRMEN, KİMİNLE GÜREŞİYOR?” Calvino, asla sapmadığını iddia ettiği ilkelerini gündeme getirip nasıl yazması gerektiğini konusunda kendisine akıl verenlere köpürürken Aldo Camerino’ya yolladığı bir mektupta, “Edebiyat tarihindeki gelmiş geçmiş bütün eleştirmenler arasında en sempatik olanı sensin” diyerek o ilkeleri nasıl esnetebildiğini gözler önüne seriyor. Fakat yine de yazaryayıncıeleştiri üçlüsüyle ilgili sorular sorup bunlara yanıt aramayı da bırakmıyor: “Eleştirmen, yazar yerine... kiminle güreşiyor? En iyi ihtimalle edebî hayatımıza yeni bir kurum olarak girmiş ‘kitap dizisi müdürü’yle, çoğunlukla da isimsiz ‘editör’le, yani basınyayın ve reklam ofisinde bulunan, genellikle uyanık ve bilgili olan ama mesleki deformasyon gereği basitleştirmeye ve yüksekten atmaya meyilli gençlerle...” Calvino, bu kişilerin entelektüelliğini sorgularken bir kez daha parantez açtığı eleştirmenlere “sesini değil, fikrini dayatması gerektiğini” söyleyip onlar içinde en beğendiği isim olarak Roland Barthes’ı anıyor. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan uyanışın peşinden giden ve İtalya başta olmak üzere dünya edebiyatını tarayan Calvino, cephelerden yeni yeni kurulan kentlere kayan yazınsal üretimlere ilişkin görüşlerini paylaşıyor mektuplarında. Bunun yanı sıra, o dönem yayımlan kitapların anlaşılması için kendince bir “formül” öneriyor: “Metinleri daha iyi anlamak için (...) yazarın fiziksel varlığını görmek ve duymak gerekseydi bu, yazarokur ilişkisi anlamında edebiyatın mutlak yenilgisi olurdu. Bir metin, kapağında ismi ve soyadı yazılı kişinin varlığından bağımsız olarak okunup değerlendirilebilmeli.” Kitapları, edebiyatı, siyaseti ve hayatı tartışan, bunlarla ilgili fikirler ileten Calvino, anılmadan geçilmemesi gereken kimi isimlerle yazışmış: Elio Vittorini, Cesare Pavese, Pier Paolo Passolini, Michelangelo Antonioni, Leonardo Sciascia, Primo Levi, Umberto Eco, Gore Vidal, Claudio Magris... Calvino, yazıştığı her dostuna düzeysizliğe, kof yorumlara ve entelektüel birikimden uzak düşüncelere nasıl karşı olduğunu gerekçeleriyle açıklarken kimseye üstünlük taslamıyor, haddini biliyor. Bu olgunluğunun altında yatan şeyi de bir mektubunda dile getirmiş: “Tanrı’nın insanla yaptığı anlaşmanın bana göre insanı var olan başka şeylere nazaran üstün tutan bir hükmü yok.” Buradan baktığımızda Seçme Mektuplar: 19451985 yazar, hikâye anlatıcısı, eleştirmen, entelektüel, hümanist, münzevi ve kendisini olduğundan fazla göstermeyen ve yazarlıkta devamlı sıçrama yapmayı arzulayan Calvino’yu karşımıza çıkarıyor. n Seçme Mektuplar: 19451985 / Italo Calvino / Çeviren: Meryem Mine Çilingiroğlu / Yapı Kredi Yayınları / 544 s. KItap 1322 Haziran 2017