22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZEYNEP KAÇAR’DAN “KABUK” Dünyayı sırtlanan kadınlar Zeynep Kaçar ilk kitabı “Kabuk”ta, sıradan olmayan bir ailenin üç farklı kuşağının hikâyesini anlatıyor. burcu arman İ nsanın sınırları nerede başlar? Yaşayacağını, yaşamayacağını, üzüleceğini, çok ağlayacağını, seveceğini, çok ama çok seveceğini, hiç sevilmeyeceğini, görünmez olacağını, kilolu olacağını, kâbuslar göreceğini, hiçbir rüyayı hatırlamayacağını, karanlıktan korkacağını, yalnız kalmaktan veya kalabalıktan nefret edeceğini, tek dostunun kendi olacağını, yalnız kendiyle konuşmayı seçeceğini, susmayacağını ama duyacak kimse de bulamayacağını, yemek yemeği değil yemek yapmayı seveceğini, acılarını yemek kokularıyla bastırıp başkalarını doyurarak unutacağını, başkalarının görmediği insanları olacağını, duymadığı sesleri duyacağını, kaçışı yalnız uykuda bulacağını kim bilir? Dünyaya yalnız ait olduğu kabuk kadar dayanabileceğini, ne kadar esnetirsen esnet kabuğun kadar olduğunu kim bilir? Kim çizer insanın sınırlarını? Zeynep Kaçar’ın ilk kitabı Kabuk’un sınırları aile ağacının uzandığı dallarla belirlenmiş. Bir yandan kendi kabuğunu kırmaya çalışan diğer yandan içinde doğduğu kabuğa sıkı sıkıya tutunan kadınların hikâyesi bu. Tedavisini kendinde arayan, birbirine kan bağıyla bağlı kadınlar. KAYBEDİLENLERİN HAYALETLERİ Sabiha, Sezin ve Füsun... Sıradan olmayan bir ailenin üç farklı kuşağı. Kocasını başka kadına uzun zaman önce kaptırmış, oğlunu kaybetmiş korkularından saklanmayı uykuyla keşfetmiş Sabiha. Geçmişinin hayaletleriyle başa çıkamayan, kardeşini özleyen kızlarını besleyen Sezin. Annesi ve anneannesinin kaderini paylaşmamak için her şeyi denemeye hazır, yolunu kaybetmiş dayanacak sağlam bir kaya arayan Füsun. Elli yaşında aşkı bulan bunun için her şeyi yapmaya hazır Efsun. Bir insanı delir menin eşiğine ne getirir? Hangi yaşan mışlık ya da yaşan mamışlık. Ne kendini unutmasına sebep olur? Ne kadar tutu nursa tutunsun düş mesi için son çelmeyi kim çakar? Kader mi? Kendisi mi? Gen ler mi? Kabuk mu? “Normal”lerin çoğun luk olduğu bir dün yada delirmenin sını rında dolaşan kadın lar göze batar. “Kim bilir, kim bilebilir ne güzel bir histir tam olmak? Sıradan bir ailede dünyaya gelme kaderiyle taçlanmak. Orada güvende büyümek; sancısız, acısız, korkusuz” diye anla Zeynep Kaçar, “akıcı” gibi tanımlamaların ötesinde fısıldarcasına anlatmış hikâyesini... tıyor Kaçar. Toplum sal bir kodlama belki bu; bazı aileler Füsun’un kilolarının sebebi kıramadığı normal görünmeyi başarır. Bunun için annesi, Sezin. çaba gösterir. Yalnızca kalabalıklar Sabiha, terzi Sabiha. Ağzına geleni içinde parmakla gösterilmemek için söyleyen Sabiha. Yapması gerektiğini belki... O kol kırılır da gerçekten yenin düşündüğü an kimseyi takmayan Sabi içinden çıkamaz. Bazı ailelerdeyse ha. Oğlunu kim bilir neye kocasınıysa farklı işler. Ne yapılırsa yapılsın hangi başka bir kadına kaptıran Sabiha. Çir roller üstlenilmeye çalışılırsa çalışılsın kin çarşafta yatmaktansa ölmeyi tercih saklanamaz. eden Sabiha. Tüm dertlerini uykuya Saklanamayacak farklılıklar. İşte teslim eden Sabiha. Sezin’in annesi bu yüzden bir de üzerine fazla kiloları Füsun’un anneannesi Sabiha.   binince fark edilmeyen olmak bir amaç Kabuk’un kadınları kimi zaman olur Füsun’da. Ne annesi ne annean nefes almadan, es vermeden art arda nesi olmak ister. O yüzden teyzesi sıralanıyor; yaşam savaşlarını, kadın Efsun’a sığınır. Anneannesi gibi terzi lık gururlarını, arayışlarını, buluşları olan Efsun’dan alır gücünü. Onun nı, bulamayışlarını, normal bir hayat hayata tutunmasından, kumaşlara isteyişlerini ve en çok sevgisizliklerini. verdiği hayattan, yaptığı işle tanınır Belki de yanlış yere yönelttikleri sev olmasından. Zira ailenin en az deli giyi. Bunu doğru yola sokmak için en olanıdır Efsun. En kendini bileni. Tek gerçekçi çabayı gösteren Füsun belki zaafı kedileri belki de. Ama kesinlikle de. Gerçeklere odaklanıp doğru soru Füsun’un aileden gelme deliliğinin ka nun peşinde koşan Füsun. der olmadığını gösteren bir umuttur o. Füsun’un annesi Sezin, yalnızca DÜRÜST İÇ SESLER kaybettiklerinin hayaletleriyle başa Kimseye söylemediği şeyleri aile çıkmaya çalışırken durmadan yemek içinde rahatlıkla dillendirir insan, kim yapar. Kendini ancak kocası Haluk’un seye yapmadığını aileye yapar. Belki gözlerinden görebildiğinde sevebilir geçmişten gelen bir hınçla belki de Sezin. Kendi ihtiyaçlarını yüreğine kit DNA’sına kodlanmış bir bilgiyle yapar ler, alabildiği sevgiyle tutunur hayata. bunu. Kibarlığın, “toplum içindecili ğin” sınırları genişler aile içindeyken. Peki ya kendine? Kaçar’ın kadınları en çok kendine anlattığı için açık sözlüler gereksiz kibarlıktan arınmışlar. Belki de o yüzden kabuğuna işliyorlar insanın; bir parça ben bir parça annem bir parça kız kardeşim dedirttiği için. Günlük bile yazarken ister istemez sesine hâkim olur insan. Kitabın yazılış şekli; bilinç akışı, iç ses... Bunlar yabancı olduğumuz yazım tarzları değil. Ama Kaçar’ın kadınları, her şeyden önce dürüst. Hikâyenin başında benzer ağızlarla konuştuğunu düşündüğünüz üç kadın; neslin devamlılığını, ortak acılarını, korkulan ama sonunda yine aynı kabuğun içinde kalan sesleriyle duymamızı sağlıyor. Kadınların Kabuk’unda erkeklerin sesi yok. Kabuk’un kadınlarının erkeklerle derdi yok. Bir kadının bir dünyayı baştan kurması için neye ihtiyacı olduğunu biliyor onlar: Kendi gücüne, kendi sesine. Bulmaya çalıştıkları yalnız o belki ve elbette sevgi. Yoklukları varlıklarından daha acı verici değil çoğu noktada. Elbette nereden baktığınıza göre değişir. Ama hangi acıları çekerlerse çeksinler sayfadan hüzün fışkırmıyor. Her seferinde biraz umut var. Çünkü kabuğunu koruduğun sürece özgürsün, kabuğunu koruduğun sürece güçlü. Onların savaşı koruduğu kabuklarında. Dünyayı yükleniyorlar sırtlarına; aşkı, aşksızlığı, kiloları, kayıpları, terk etmeyi, yalnız bırakılmayı, sevilmeyi, sevmemeyi, bırakılmayı, bırakamamayı, yemek yapmayı, dikiş dikmeyi, öğretileni, ezberletileni... Dünyayı yüklenmiş, altında ezilmemek için omuzları üzerine bir kez daha ve bir kez daha kaldıracak kadınlar. Korkularıyla birbirlerine destek veren, bunu yaparken deliliğini bulaştıran, dünya üzerinde tek başlarına da kalsalar delirecek bile olsalar yapacaklarını yapacak olan kadınlar. Bakışları hatta ağızlarından çıkanlar benzer bile olsa kendine has kadınlar: “Oysa her kadın başka türlü bir derinlik, başka türlü bir kuyudur ve açını iyi ayarlamasını bilirsen her kadın kendi dünyasında çok katmanlıdır. Sırf bir dünya kurabildiği için. Bir dünya kurmayı bildiği için.”   Zeynep Kaçar, “akıcı” gibi tanımlamaların ötesinde fısıldarcasına anlatmış tüm hikâyeyi. Birkaç kadın, masa başında oturmuş kendi başına, kendi ama ötekinin hikâyesini anlatır gibi. Tiyatro yazarı olmasının güzelliklerinin hiçbirini sakınmadan yazmış: Konuşurcasına. Onun nefes alan, soran, sorgulayan karakterleri arasında birinden diğerine geçerken ve hepsinden biraz alırken gıpta edebiliyor insan. Her şeyden öte teşekkür ediyor, gerçeğin rotasını bu kadar güzel çizdiği insanın ciğerine bu kadar güzel oturduğu için. n Kabuk / Zeynep Kaçar / Sel Yayıncılık / 174 s. 10 9 Mart 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle