Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DEFNE SUMAN’DAN “YAZ SICAĞI” ‘Alfa ve Zita’ “Yaz Sıcağı” adını taşıyan yeni romanında Defne Suman, yoğun ve çetrefilli bir hikâyeden kendini okutan ve Kıbrıs konusunda siyasal tartışmaları aşıp insanı anlatan, insana dokunan bir roman çıkarmayı başarıyor. oya baydar Y az Sıcağı Defne Suman’ın yeni romanı. Daha önce Saklambaç (2014) ve Emanet Zaman (2016) yayımlandı. Hızlı yazıyor ama çalakalem değil; anlattığı hikâyelerin olgusal, tarihsel, mekânsal boyutlarını araştırıyor ki çoğu heveskâr genç yazarda rastlanmayan bir özellik. Kıbrıs’ta 1974 sonrasında yaşanan toplumsal ve insanî dramlar üzerine kurulu Yaz Sıcağı’nda da aynı çabayı görüyoruz. Üstelik roman, Kıbrıs meselesinin yeniden gündeme geldiği günlere rastladı. Defne Suman, benim “hikâye anlatıcısı” diye adlandırdığım yazarlar kategorisine giriyor. Kuşkusuz bütün romancılar hikâye anlatıcısıdır; doğru ama kimisinde olay örgüsü, yani hikâye öne çıkar, karakterler ve romanın diğer öğeleri hikâyeyi güçlendirme işlevi görür, kimisinde ise hikâye sadece bir araçtır, basittir, fonda silik bir şekilde durur, hatta okura sanki hikâye yokmuş gibi gelir, yine de keyifle ve ilgiyle okursunuz. Yaz Sıcağı, Defne Suman’ın “hikâye anlatıcısı” çizgisinin devamı sayılabilir. O; insanların yazgılarının, kişiliklerinin, yaşamlarının kendi dışlarındaki toplumsalsiyasal gelişmelerle nasıl etkilendiğini; aşkların, duyguların, bireysel kimliklerin toplumsalsiyasal akışla nasıl belirlendiğini anlatıyor. Romanları belli bir yer, belli bir zaman kesiti, belli gerçek olaylar etrafında şekilleniyor. Saklambaç’ta, 2000 başları Türkiyesi’nin İslamî inançlar çerçevesindeki dönüşümü ve değerler çatışması iklimindeydik, Emanet Zaman’da 19051926 arasında İzmir’de, Yaz Sıcağı’nda, esas olarak 1970’ler Türkiyesi ve 1974 Kıbrısı’ndayız. MAZBUT AİLELERİN DRAMATİK SIRLARI Yaz Sıcağı’nın ana kahramanı, anlatıcısı yine genç bir kadın: Melike. Hikâyenin akışını sağlayan karakter ise Kıbrıslı olduğunu sonradan öğreneceğimiz Petro. 1971’in 12 Mart’a doğru giden atmosferinde gereksiz bir tedirginlik yaşayarak ailesini toplayıp (kızı Melike, oğlu Cem, karısı Gülbahar) Meis adası karşısındaki bir Akdeniz köyüne yerleşen Baba Orhan Kutsi’nin ve Petro’nun gerçek kimliklerinin sırrı romanın son bölümlerine doğru çözülürken 1974 ve sonrasında Ada’da yaşanan insanlık dramının boyutlarını hissediyoruz. Yazar; Saklambaç, hatta dolaylı olarak Emanet Zaman’da olduğu gibi Yaz Sıcağı’nda da iyi tanıdığı bir çevreden hareket ediyor. İstanbullu, köklü, gelenekli, aydın burjuva aile. Böyle bir ailenin fertlerinin, özellikle kadınlarının kendilerini bulma, özgürleşme çabaları; bastırılmaya çalışılan veya kurulu düzene, yerleşik değerlere tepki olarak yaşanan aşk ve cinsellik maceraları, hayal kırıklıkları ya da bedenselruhsal tatmin arayışları roman kahramanlarının hayatlarının akışı içinde anlatılıyor. Bu çevrede yetişmiş Melike’nin babasıyla ilişkisi, kendilerini terk eden babaya karşı yer yer nefrete dönüşmüş bastırılmış sevgi (Elektra kompleksine örtük gönderme), suçluluk duygusu, kendinden memnuniyetsizlik, genç kadının gerçek aşk korkusuyla cinselliğe sığınmasına neden oluyor. Aldatan, hayatta ve aşkta aradıklarını bulamamış mutsuz, tatminsiz, örselenmiş kadınlar, mazbut burjuva, küçük buruva ailelerin dışarıya yansıyan yüzlerinin ardındaki sırlar Yaz Sıcağı’nın izleklerinden biri. Romanın gizemli karakteri babaanne Safinaz (ki o aslında Anastasia’dır) gerçek hikâyesi, kimliği ve kişiliği, yaşadığı semt, evi, komşuları, giyimi, kaplumbağası, kedi Mavri ve evin dört bir yanına dağılmış çeşit çeşit saatleriyle (ki çocuk Melike babaannesini yitirdiğini o saatler kurulmadığı için sustuğunda anlayacaktır) anlatıcı ve esas kahraman Melike’den başarılı şekilde rol çalıyor. Roman bittiğinde, roman karakteri olarak Safinaz’ın öne çıktığı duygusuna kapılıyor insan. Belki de Melike kendisini yer yer onunla özdeşleştirdiği için... BAŞLANGIÇ VE SON: ARADA BÜTÜN BİR ÖMÜR Alfa ve Zita: Yunan alfabesinin ilk ve son harfleri, yani başlangıç ve son anlatıma derinlik katan semboller olarak kullanılmış. Ölen babanın küllerinin ikiye ayrılıp bir bölümünün Kıbrıs’ta Kuzey’le Güney’i bölen Yeşil Hat’tın bir köşesindeki metruk kilisenin kulesinden, diğer bölümünün Türkiye’de denize bakan kaleden savrulması alegorik bir anlam ta şıyor: bölünmüşlüğün acısı... Melike’nin, ba basının küllerini önce Babaanne’nin üzerinde Alfa ve Zi0ta işaretleri bulunan mezarına yakın eski Rum kilisesinin kulesinden savurmayı düşünmesi, sonra bu iş için babasının kendile rinden ayrılıp bir daha dönmemecesine gittiği Akdeniz’e bakan küçük köyün kalesini tercih etmesi, babaya duyulan özlem, terkedilmişliğin tahribatı, geç kalmış sevgi temalarını güçlen diriyor. Defne Suman’ın ro manları hep çok katman lı, hikâyenin ana izleği yan izleklerle besleniyor ya da paralel akıyor. Metni ya da karakterleri Defne Suman, Saklambaç, hatta dolaylı olarak Emanet Zaman’da olduğu gibi Yaz Sıcağı’nda da iyi tanıdığı bir çevreden hareket ediyor. zenginleştirmek için bir birine gönderme yapan anımsamalar, sırlarını ve Kıbrıs odaklı trajik olayları düşünceler, betimlemeler yoğun şekil hep başkalarının ağzından dinliyor; de kullanılıyor. dinlediklerini kendi sesiyle aktarıyor. Çok katmanlılık kimi zaman ana Yaz Sıcağı’nın sevdiğim bir yanı, izleğin kaybedilmesine, dağılmasına, Melike karakterinin sürekli kendini kurgu zaaflarına yol açabilir, hatta kar didikleyen, sorgulayan bir sahiciliği gaşaya varan dağınıklık da yaratabilir. olması. Öte yandan Defne Suman’ın, Klasiklerin yüzlerce yılı aşabilmesinin diğer romanlarında da görülen tarihi nedenlerinden biri de çok katmanlı mizin karanlık, hatta tabu olaylarıyla kurgularının neredeyse matematik yüzleşme çabasının; bu yüzleşmeyi diyebileceğimiz sağlamlığındadır. ideolojik, propagandif bir açıdan değil Yaz Sıcağı, bu konuda bıçak sırtında “öteki”ni anlamaya yönelik insani ve dolaşıyor ama yere düşmüyor. Yine vicdani mercekten bakarak yapmasının de hikâyenin yoğun Kıbrıs izleği bi da altını çizmek gerek. raz daha işlenerek olaylara seçici bir Yaz Sıcağı’nda yazar, yoğun ve çet yaklaşımla daha duru anlatılabilseydi refilli bir hikâyeden kendini okutan ve romanın güç kazanacağını düşünüyo Kıbrıs konusunda siyasal tartışmaları rum. Bunda, “ben” anlatımının çok iz aşıp insanı anlatan, insana dokunan bir lekli, çok katmanlı anlatılarda tek sesli roman çıkarmayı başarıyor. n ve yetersiz kalmasının da payı var. “Ben anlatıcı”: Örneğin Yaz Sıcağı’nda Yaz Sıcağı / Defne Suman / Doğan Melike, romanın temel taşı olan aile Kitap / 374 s. 4 30 Mart 2017 KItap