21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SARKİS VE UWE FLECKNER’DEN “MNEMOSYNE’İN HAZİNE SANDIKLARI” İnsanın hatırlama ‘laneti’ “Mnemosyne’in Hazine Sandıkları”ndaki nesnelerin yer değiştirişi ile metinlerin kuramsal ve açıklayıcı boyutu, Sarkis’in bellek temalı işlerini, izleyenlerin zihninde sürekli dolanıp geçmişi yeniden kuran bir eyleme dönüştürüyor. Kitabı hazırlayan Uwe Fleckner’in deyişiyle Sarkis, oluşturduğu mikrokosmosa geçip giden zamanı, izleri silinmeyen ıstıraplarla dolu sandıkları ve buralardan doğan deneyimleri dahil ediyor. alİ bulunmaz [email protected] E n az “Bellek nedir?” sorusu kadar eski olan ve yanıtları hâlâ tartışılagelen; yalnızca felsefe ile sanatın değil, bilimin de yanıt aradığı iç içe geçen iki soru daha var: “İnsan neleri, nasıl hatırlar?” Bellek filozofların, psikologların, tarihçilerin ve hatta mimarların ele aldığı bir konu. Örneğin Christian de Portzampac, hatırlamayı ve hatırlananları yazıya dökmeyi “zamanla oynamak” diye niteler; “eskide kalanları anımsayıp yeniden okumak, var olmayan bir şeyler yaratma anlamına geldiği gibi onlara büyüsünü tekrar kazandırmak da demek.” Eduardo Galeano’ya göre bellek sürekli sallantıda; içindekiler silinebiliyor, yok edilip değiştirilebiliyor. Bu yüzden anlatılan hikâyelerin kayda geçirilmesi, korunması ve geleceğe taşınması hayli önemli. Simon Critcheley ise bireyin geçmişiyle tarihin buluşmasının, belleğin tekrarlarla yaşadığı yanılgıyı düzelttiğini söylüyor. Critcheley’e göre tarihin hareketi, bir yandan olup biteni ve üstü örtülenleri ileriye aktarıyor öte yandan belleği her an esir alabilecek kısırdöngünün önüne geçiyor. Felsefenin ete kemiğe büründüğü dönemlerde Eski Yunan’da, bugün bile sorulan soruların ilk kez dillendirildiği, onlara yanıtlar bulunmaya ve temellendirmeler yapılmaya çalışıldığı düşünülürse Sokrates öncesinden Platon’a ve Aristoteles’e, oradan Ortaçağ ve Rönesans’a, Modernite ve Postmodernite’ye dek bellek tartışmaları hiç eksik olmadı. Özellikle 1990’larla beraber bu tartışmadan türetilen hatırlamaya dayalı sanat veya işler ise hız kazandı, daha doğrusu bunların görünürlüğü arttı ve formları çeşitlendi. DENEYİMLERİN YENİDEN ÜRETİMİ 1950’lerin ortalarında resme başlayan, 1964’ten beri sanat yaşamını Paris’te sürdüren Sarkis (Zabunyan), heykelden görsel ve işitsel entelasyona kadar pek çok disiplinde eserler üretti, en önemli sanat merkezlerinde sergiler açtı. Sarkis’in temel derdi bellek ve hatırlama; acının, çilenin ve insanın geçmişinin harmanlandığı tarih olarak işlerinde kendine yer buluyor. Mekâna yerleştirdiği tematik mekânlarla zihinlere seslenirken belleği harekete geçirmeye uğraşan Sarkis, anları duraksatarak hatta dondurarak izleyenlere Sarkis’in temel derdi bellek ve hatırlama acının, çilenin ve insanın geçmişinin harmanlandığı tarih olarak işlerinde kendine yer buluyor. Uwe Fleckner (sağda), Sarkis’in söyleminde büyük yer kaplayan bellek çalışmaları için “Varlığı geçmişin en yüksek gücüyle yorumlayabilirsin ancak” diyor. ayna tutuyor. Görselliği, dili ve işitmeyi bir arada (kullanan demiyorum) veren Sarkis, Yunan mitolojisindeki bellek Tanrıçası Mnemosyne’e göndermelerde bulunuyor. Böylece sanatsal söylemine felsefeyi de katarken işlerinde sokağı paranteze almak şöyle dursun tam da onunla buluşuyor. Çünkü Sarkis’in anlatmaya ve çeşitli biçimlere sokarak yeniden oluşturmaya çalıştıklarının başında insanın deneyimleri geliyor. İşlerini yerleştirdiği ortam ve işlerinin içine yerleştirdikleri de mekânı deneyimlemeyi sağlıyor. Sarkis’in ayna metaforuyla bize yaşatmak istediği şey bu; izleyenleri, izlediği şeyin içine yollamak. Ardından, meydana getireceği katmanlar ve birikimlerle izleyeni bellekle buluşturmak. Sarkis’in, izleyeni hem zamana dahil etmeyi hem de zaman dışına taşımayı amaçlaması, insanın benliğini bilmesini, anımsamayı ve bunlardan kaçışı temsil ediyor. “Ayna” ismini verdiği Dirimart Dolapdere’deki sergiye gidenler tam da bunlarla karşılaşmıştı. Dahası kayıtları bilinçli ya da bilinçsiz şekilde silmek isterken hatırlayan; aslında unutmak istemeyen insana yapılan bir atıftı bu sergi. “Ayna” sergisinin en önemli parçalarından biri olan “Mnemosyne’in Hazine Sandıkları”, aynı isimle daha önce Almanca, Fransızca ve İngilizcede kitap olarak yayımlanmıştı. Çalışmayı hazırlayan ve metinleri seçen Uwe Fleckner bir Sarkis uzmanı. Kitapta, sanatçının Paris Villejuif’teki atölyesinde yer alan işlerin fotoğraflarıyla birlikte, belleğe dair kalem oynatan filozofların, düşünürlerin ve yazarların metinlerinden parçalar yer alıyor. “KÂĞITTAN HATIRALAR...” Sarkis’e ve kitaptaki metinlerin sahiplerine âşina olanlar, çok uzun bir süredir irdelenen hafıza, hatırlama ve unutma problemiyle hem görsel hem de yazınsal bağlamda yüzleşiyor. Fleckner, kitaba yazdığı önsözde, Sarkis’in çalışmalarında “hatırlamanın, geriye (geçmişe) yönelmediğini; tam aksine şimdi’yi anlayıp geleceği değiştirmemizi sağlayan ileri dönük vizyoner bir güç olduğunu” söylüyor. Bu gücün altında yatansa tarih boyunca insanın peşini bırakmayan acı deneyimler. Mnemosyne’in Hazine Sandıkları, bu bağlamda felsefe zemininde buluşan metin ve görsellerle oluşturulmuş belleğe dair bir antoloji. Sarkis üstüne makaleleri ve kitaplarıyla bilinen Fleckner’in seçtiği fragmanlar, metinler ve sözler, sanatçının kotardığı işler gibi okurun içinde kaybolacağı, kendini bulacağı veya kendinden uzaklaşacağı, benliğinin gücünün farkına varacağı ya da güçsüzlüğünü anlayacağı birer öğe âdeta; pek çoğu bilinen ama Sarkis’in işleri bağlamında yeni anlamlar kazanan metinler. Zaten bu da sanatçının çalışmalarındaki espriye hayli uygun: Geriye bakıp bugünü >>yorumlamak ve gelecek için ha tırlamalara girişip yarını farklı 12 30 Mart 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle