Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bay Darcy’nin gururu Dilimize “Aşk ve Gurur”, “Gurur ve Önyargı” adlarıyla çevrilen Jane Austen’in başyapıtı, her şeyden önce kadının toplumsal konumunu anlamamız açısından edebiyat tarihinin en önemli kitapları arasında yer alıyor. J ane Austen’in başyapıtı Aşk ve Gurur (Pride and Prejudice) ilk kez 1813’te yayımlandı ve o gün bugündür, her kitapseverin mutlaka okuması gerekenler listesinde ilk sıralardaki yerini korudu. Aradan geçen iki yüzyıla rağmen, dünyanın her köşesindeki kitapçılarda baskıları hiç tükenmedi; hemen her dile çevrildi, onlarca kez filme ve diziye çekildi, çok sayıda yazar kitaptan esinlenerek romanlar yazdı. Bu başarının bir nedeni hem popüler romanlara meraklı okuru hem de akademisyeni kendine çekmesinde bulunabilir. Kurgusal kusursuzluğu ile konusunun basitliği bir araya gelince her türden okurun sevdiği bir roman oldu. Ölümünün iki yüzüncü yılında Jane Austen’e bu sene yeniden ilgi duyulacağı kuşku götürmez. Dilimize Aşk ve Gurur (Çev: Nihal Yeğinobalı, Can Yay.), Gurur ve Önyargı (Çev: Hamdi Koç, Türkiye İş Bankası Kültür Yay.) adlarıyla çevrildi. Bu haftayı hem İngilizce aslından hem de çevirilerinden okuyup karşılaştırarak geçirdim. Yeniden büyük zevk aldığımı, elimden bırakamadığımı da eklemeliyim. Konuya, Austen’in en çok eleştirilen yönüyle başlayalım. Austen, romanlarında yüksek orta sınıfı ve soylu, varlıklı kesimi anlatır. Evlerde hizmetkârlar, aşçılar, kâhya vardır ama onlardan neredeyse hiç bahsetmez. Yoksulların hiç iz bırakmadığı yaşamları anlatır. Hemen her kahramanı, sosyal olarak yükselmeyi ister ayrıca herkesi tanımlarken ilk başta o kişinin malvarlığının ne kadar olduğunu illa ki dile getirir. Bugün insanlarla tanıştığımızda aylık maaşlarının ne kadar olduğunu sorgulamak ayıp sayılabilir fakat on dokuzuncu yüzyıl İngilteresi’nde bunun sıradanlığını da görmemizi sağlar Austen. Toplumun bir kesimini yok saydığı için eleştirilse de genel olarak yine de toplumun içinde bulunduğu durumu anlattığı için değerlidir. Aslında değişen pek bir şey yok da diyebiliriz kolaylıkla. Bugün de genç bir kadın yeni tanıştığı adamın Mercedes ya da Ferrari sahibi olduğunu söylemeden geçmez. Belki maaşından, mal varlığından söz edilmez ama bunun yerine örneğin doktor ya da bir şirketin CEO’su olduğu mutlaka belirtilir. O günlerde konu para ise bugün de para ile satın alınan markalardır. ERKEĞİ EVLİLİĞE İKNA YÖNTEMLERİ Aşk ve Gurur, kasabaya yeni gelen genç bir erkeğin haberiyle sarsılarak başlar. Romanın unutulmaz ilk cümlesi “Parası pulu olan her bekar erkeğin kendine bir yaşam arkadaşı seçmesinin kaçınılmaz olduğu, herkesçe benimsenen bir gerçektir” aslında bekâr erkeğin evlenme arzusundan çok bu olasılığa, evlenmeyi bekleyen kızlar ve aileleri tara Jane Austen fından verilen önemdir. Bu gerçeği romanın ikinci cümlesinde açıklar Austen “(b) ir semte yeni taşınan böyle bir bekârın duygu ve görüşleri ne denli az bilinirse bilinsin, bu gerçek çevredeki ailelerin kafasına öyle bir yerleşmiştir ki zengin bekarı kendi kızlarının birinden birinin tapulu malı sayarlar.” Semte yeni taşınan Bay Bingley hakkında tek bilinen şey, dört atlı kapalı bir arabaya sahip olduğu, yıllık gelirinin beş binin üzerinde olduğu ve tabii bir de bekâr olduğudur. Daha genç adamı görmeden onu arzulamaya başlamıştır kız anneleri. O günün yasaları gereği toprak ve mülk mirası sadece ailenin ilk erkek evladına kaldığı için genç kızların para ve unvana ancak evlilik yoluyla kavuşabilmesi, evliliği kadın açısından zorunlu kılar. Bu durumda kadınların tek amacı koca bulmaktır ama bunu öyle bir şekilde yapmalılar ki bu konuda efor sarf ettikleri anlaşılmasın. Tam da bu konu o günün şartlarını anlamamızı sağlar. Genç kadından beklenen şeyler, her şeyden önce güzel olması, güzel şarkı söylemesi, güzel piyano çalması, güzel nakış işlemesi gibi şeylerdir. Yaptığı her işte güzellik ön planda olmalıdır ve hiç şüphesiz bunları yaparken emek harcamış gibi durmaması önemlidir. İyi piyano çalabilmek için saatlerce müzik çalışmak gerekir ama Austen’in karakterleri bu çabayı saklamak zorundadır. Aynı şekilde bir erkeği evliliğe ikna etmeleri beklenir ama bu konuda da asla ısrarcı olmamalı, sanki erkeği istemiyor gibi davranmaları, zarafetlerini kaybetmemeleri gerekir. Romanın başkahramanı Elizabeth, aile arasında Lizzy, bu türden iki yüzlülüğe aldırmaz görünür. Onun diğer kızlardan tek farkı, aldırmamak zorunda olduğunu anlayacak kadar zeki olmasıdır. Lizzy ablası Jane kadar güzel olmadığını, Mary kadar kitap kurdu olmadığını ve o kadar da iyi piyano çalamadığını bilir. Buna rağmen üzerinde herkesten daha büyük bir yük taşır. Ailenin iki küçük kızının hatalarını düzeltmek, Jane’nin aşk evliliği yapmasını sağlamak, annesinin uygunsuz davranışlarını kontrol altına almak, kendisine küçümseyerek bakan sosyetik kızlarla baş etmek, ilgisiz babasının açıklarını kapatmak, ailesinin küçük düşmesini önlemek gibi bir sürü yükü omuzlarında taşır. Bütün bu sorunlarla baş edebilecek kişiliğe sahiptir Lizzy. AŞK ROMANLARINDA ENGEL Aşk romanları belli bir şablona sahiptir. İki genç birbirlerini tanıyıp severler ama ortada Romeo ve Juliet’te olduğu gibi bir engel vardır her zaman. Bu bazen anlaşamayan hatta düşman ailelerdir, bazen de sosyal sınıfların tutmamasıdır. Bu sorunları aşıp aşklarına kavuştuklarını görmekle mutlu sona ulaşılır. Aşk ve Gurur’da da bu türden, hatta bu sorunların hepsi birden mevcuttur. Lizzy, Bay Darcy’e göre alt sınıftır, ailesi onunki kadar soylu değildir. Birlikte olmalarını istemeyenler çok fazladır ve hepsi nüfuslu kişilerdir. Fakat Jane Austen konuyu öyle bir şekilde kurgular ki bunların hiçbirinin aslında sorun olmadığını anlarız. Asıl sorun Lizzy ile Bay Darcy’nin kişilikleridir. Birlikte olmalarına en büyük engel Darcy’nin gururu ile Lizzy’nin önyargısıdır. Diğer tüm engeller hem Darcy hem de Lizzy açısından aşılabilirdir, bunu ikisi de bilir ama aynı zamanda birlikte olmalarının önünde kendilerinin durduğunu da görürler. Roman, her ikisinin kendi zaaflarını anlamalarıyla çözüme ulaşır. Austen basit olabilecek aşk romanına böylece derinlik sağlar. Aşk ve Gurur, her şeyden önce kadının toplumsal konumunu anlamamız açısından edebiyat tarihinin en önemli yapıtları arasındadır. Jane Austen hakkında ilginç bir not da düşülmeli bu konuda. Austen, romanlarını gıcırtılı kapı ardında yazma gereği duymuş hayatı boyunca, böylece odaya beklenmedik biri girmeden önce kapının gıcırtısı sayesinde yazdığı kâğıtları toplayıp başka bir işle meşgulmüş gibi görünürmüş. Hayattayken basılan kitapları da hep isimsiz yayımlanmış. Bir kadının roman yazmasının kabul edilemez olduğu bir çağda, kadınlar için nasıl dev bir kapıyı araladığının farkında olmadan da daha kırk iki yaşındayken göç etmiş dünyadan. n 6 2 Mart 2017 KItap