21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ögayarkztüıekntebüsinri var! [email protected] www.sadikaslankara.com Öykünün, altı aydan bu yana bir de gazetesi var artık. Yakınımızdaki marketin sergenlerinden göz kırpıyor öykü hepimize. Katlayıp alın... Yolda, otobüste, trende, vapurda nerede olursanız olun öyküyle baş başa kalın. Gözünüz gönlünüz açılsın. Şu günlerde altıncı sayısı da bayilerde olmalı. Öykü Gazetesi’nin önemli bir yanı da kadın yazarlarımıza açtığı geniş yer. Ben diyeyim kadınların da gazetesi. Siz deyin toplumsal cinsiyet ayrımının yok edildiği bir yayın. B ir öykü gazetesi çıkarmaya dönük düş kurulabilir elbette ama bunu gerçekleştirebilmek ne anlama geliyor, düşünün… Her gün önünden geçtiğiniz bayinin, büfenin, akşam dönüşte eve gitmeden uğradığınız marketin bir yerinden fırlayıveren bir ışıldak Öykü Gazetesi… Öykünün çocukları, gençleri, kadınları vardı… Günü, dergisi, etkinliği vardı… Sonunda gazetesi de oldu… Salt öykü yayımlayan, her sayısında yirmiyirmi beş öyküyü okura ulaştıran bir gazete bu; neredeyse gün başına birer öykü… Artık bundan böyle öykülü günler, haftalar, yıllar bekliyor bizi. Yürekten sevgi bunu başaranlara… Projesiyle basım hazırlığının Alakarga Yayınları’nda yapıldığı, basımıyla dağıtımının Can Yayınları’nca gerçekleştirildiği, üç gönüldeş, öyküdeş, beyindeş Faruk Duman, Ercan y Yılmaz, Zeynep Gülçin imzasıyla okura ulaştırılan Öykü Gazetesi’ni kadınların özellikle izleyeceğinden kuşkum yok. Çünkü kadın öykücülerin bayrağı aynı zamanda gazete. 8 Mart’ın öngününde bunu eklemeyi zorunlu görüyorum. Öykü Gazetesi’ni kutladıktan sonra geçelim öykü kitaplarına. Bu kez salt kadınlara özgülemek yerine, kadınerkek karışık sürdüreyim istiyorum kitapları. FADİME USLU… Fadime Uslu, Yüzen Fazlalıklar’da (Can, 2016) Uyku Yılanı ile başlattığı öykülerini Yılanlı Rüya’yla sonlandırırken dikine yükseliş sergiliyor. Nitekim farklı bir öykülemeyle okuru, görünenin ardına da götürüyor. Gerçekten önde yansıttığı vitrin, bu işleyişi sürdürürken anlatısında oraya buraya serpiştirdiği öğeler, sindikleri artalanda bir anda, okuru başka bir öykü evrenine buyur ediveriyor. Böylece insan, birkaç öykü okurcasına bir iklimde geziniyor bu bağlamlı öykülerde. Yanı sıra farklı kültürlerin insanlarının da ortak bir dramda birleştikleri görülebiliyor. Düz değiştirimlerine karşın sarsıcı öyküler bunlar… SİNE ERGÜN… Sine Ergün, Baştankara’da (Can, 2016), önceki öykülerinin süreğeni kıpkısa öykülerle geliyor genelde yine. “Aynı evde yalnız yaşamayı bir biçimde becer(en)” (44) insanlar ağırlıklı yer tutuyor bunlarda. Aralarında kopukluk bulunan her kuşak böyle bir kısır döngü içinde zaten. İlişki bu temelde sürerken yazar, yaşamın içinden koparıp aldığı bir an’la yoluna devam ediyor. Ne ki Sine Ergün, kısa öyküden beklenebilecek bir “final”e götürme gereği duymuyor anlatısını. Tam dorukta bir anda bırakabiliyor. Her öyküyü farklı duygu durumlarıyla sonlandıran yazar bunları yakıcı bir içlilikle okura taşıyabiliyor ama yine de. ESMA ZAFER ERTAN… Esma Zafer Ertan, başka türde kitapları bulunsa da bir ilk öykü toplamıyla çıkıyor okur karşısına: Bir Bilet Lütfen (Neziher, 2013). Kadın yaşamından kalkarak kurduğu soyutlayımı, bu soyutlayım temeline oturttuğu dönüştürümle dikkati çekiyor yazar. Genişletici, farklı duygulara götürücü evrenleriyle modern öykücülerin izini süren yazar, sıçramalı, eksiltili anlatımıyla da göz dolduruyor bu ilk öykü demetinde. Öyküye emek vermiş, bu anlamda azımsanmayacak yol almış bu düzeydeki bir yazarın öyküyü bırakmaması gerektiğini düşündüm verimlerini okurken Esma Zafer Ertan’ın. BİRKAN BAYIRDIR… Birkan Bayırdır, ilk öykü kitabı Düşkapanından Kaçan Elma (NotaBene, 2016) ile bir ilk kitap heyecanı da yaşıyor aynı zamanda. Bir yazarın anlattıklarıyla olduğu kadar biçemiyle de dikkati çekmesi daha ilk kitabında, sık rastlanır durum değil kuşkusuz. Gerçekten de yazar, “demlikte bir kısa öykü bulmuş (olmak)”tan (24) kaynaklanan açılımlar yansıtırken göz dolduruyor. Bu türdeki köpürmeleriyle hemen her öyküsünde okuru kışkırtırken, sonuçta hünerli geçişlerle albeniyi artırıyor. Bu yanıyla kıpır kıpır, yerinde duramayan bir öykücü izlenimi bırakıyor aynı zamanda yazar. YİĞİT BENER… Yiğit Bener, Öteki Düşler’de (Can, 2017), insanda uçuruma çekiliyormuş duygusu uyandıran ilk öyküler demetinin ardından farklı bir simetri ortaya koyuyor denebilir yazınsal açıdan. Doğrudan yaşamın içinden çıkarıp anı temelinde kurduğu anlatılara karşılık bunların üzerine attığı öykü şalıyla kurmacanın gerek duyabileceği yanları karşılamakta asla boşluk bırakmıyor çünkü. ‘Gazozuna Maç’ da, ‘Şaire Mektup’ da bu yönde okunabilir. “Yok edilen geçmişleriyle şimdiden tükenmiş yarınları arasına sıkışmış, bugününü askıya almış, saatleri 1980”de durmuş (52) bir kuşağın duyarlık temelindeki anılarından süzülen öyküler de denebilir bunlara bir uzak bakış eşliğinde… MURAT YALÇIN… Murat Yalçın, elbette yine şaşırtıyor Pera Mera (Can, 2017) adlı öyküler demetiyle. Alaysamaya, dil çalkantısına dayalı anlatısı sürüyor ama biçemde farklılık yaratmayı savsaklamıyor yazar. Pera, bildiğimiz Pera. Bunun artalanında öngörülebilecek bir buluntular kazısına çıkarıyor okuru. Sonra da “Mera”ya çeviriyor bakışını. “Mera” ne peki? Güneydoğunun dağları, meraları, kırı yani… Öykücülüğümüzün her daim değişimlere açık, ebru misali dalgalanmayla sürekli başkalaşabilen Murat Yalçın, yazınımıza armağan olarak alınabilir bu anlamda. Gerçekten o, Türkçede öykünün geldiği yeri gösteren, hatta belirleyen adlar arasında. Siz ne düşünürsünüz bilmiyorum, ama bana sorulursa her boydan yazar, iyiden iyiye talim etmeli onu. KÂMİL ERDEM… Kâmil Erdem, okuru şaşkınlığa uğratabilecek bir ilk kitapla geliyor önümüze: Şu Yağmur Bir Yağsa (Sel, 2016). Yazar, uzamda sıçramalarla, olay sıralama yerine bunları öne geriye kaydırarak âdeta bir çiçek dürbünü yaratıyor denebilir. Böylelikle her an değişime açık bir öyküleme getiriyor yapıtında. Öykü kişileri geçmişleriyle günlerini karmaşık düzende harmanlarken bu doğrultuda sıçramalı bir dizi evren şeridi açılıyor önümüzde. Keşke, pişmanlık, bunların yol açtığı üzüntü vb. geniş yer tutuyor kişilerde. Bu durum, şizofrenik duygu kertmesi içinde birinin havasını yaydığından farklı bir kapı aralıyor tabii. MUSTAFA ORMAN… Mustafa Orman, ilk öykü kitabı Derdin İncinmesin (Everest, 2016) ile ciddi düzey yakalayıp bu doğrultuda bir ivmeyle yolunu sürdürüyor. Bu ilk öykü kitabında, “vardığı yer, varılmamışlık” (22) olan karakterleriyle, yer yer hüzünlü ama lirik anlatısıyla başarılı bir düzey yakalıyor. Sergilediği yükseklikle göz dolduran yazar, hep acılara odaklanıyor belki ama hem melodrama teslim olmuyor hem de duygusal kışkırtıya pabuç bırakmıyor. Üstüne üstlük bunları kendine özgü kılıp farklı yapıda biçimlendirmeyi de hakkıyla başarıyor. Bu nedenle öykücülüğümüz için iyi bir başlangıç Derdin İncinmesin. Bu yarım ayın yazısına her yaştan, dört deneyimli öykücünün yanına yine farklı yaşlara sahip kadın erkek dört yazarın ilk öykü kitaplarına da yer açmaya çalıştım. Öykücülüğümüzde bütünleşmenin, yanı sıra gelenek olgusunun kendisine nasıl da geniş bir yatak yaptığının ipuçlarını veriyor kuşkusuz bu durum… Sonuçta öykücülüğümüz tıpkı çığ hareketinde gözlendiğince nicel açıdan kabarırken nitel açıdan da büyük bir doluluk sergiliyor. Üstelik bunun başını gençlerle kadınlar çekiyor. Sonuçta kendi heykelini diken öykücülüğümüz, kendisini yeniden yaratıyor. Öykücülüğümüze emek veren kadınlarımıza şükranlarımızı dile getirerek sonlandıralım yazıyı: Dünya Emekçi Kadınlar Günü ya da Kadınlar Gününüz kutlu olsun efendim… “BİR ÇAĞ YANGINI…” Murat Yalçın, bir öykü karakterine şu yapıtları anımsatıyor: “Bir Çağ Yangını, Yanık Saraylar, Yangın Yerinde Orkideler”... (40) E, baksanıza, Kırmızı Kedi Yayınevi basıldı, derken Müjdat Gezen Sanat Merkezi kundaklandı… Demek ki kendimizi, “Yangında İlk Kurtarılacaklar”a odaklamamız gerekiyor. n 18 2 Mart 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle