Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
msaslankara@hotmail.com.tr www.sadikaslankara.com Öyküde yazınyaşam birlikteliği... Öykü sanatı, yazınsal tür olarak insanın yaşam bağlarını geliştirip damarlarını güçlendiren, taşıyadurduğu taze kanla sürekli kişinin önünü açıp onu daha ileriye itekleyen önemli bir yaratı alanı… Biz okuyup yazdığımız öyküyle aslında yaşamı yeniden kuruyoruz. Ö ykü kitapları arasındaki gezintimizi, bu yarımay yazısında da sürdürelim. Sözü uzatmadan kitaplara geçelim, bunlar üzerine getirilebilecek değerlendirmelere dönelim yüzümüzü… REYHAN YILDIRIM Boynumda Bir Dize İnci (NotaBene, 2016) başlıklı öyküler demeti, Reyhan Yıldırım’ın on yıl sonra yayımladığı ikinci öykü kitabı… Öykülemeyi bilse de bunlara çok şey yüklemekten kendisini alıkoyamayan tutum sergiliyor yazar. Böyle olunca anlatmakta direten, bundan kendini kurtarmakta güçlük çeken konum yansıtıyor. Oysa öykü, kendi hâline bırakılsa akışını dengeleyip sağlam bir düzen üzerine oturabilir pekâlâ. Parıltılı, hoş söyleyişleri, farklı evrenleriyle bir çeşitlilik sunmuyor değil öyküler, ne ki deneme havası da yayabiliyor ara ara… O zaman öykülerde düşme gözleniyor. Bu düşme, kimi gerçektenlik duygusundaki zedelenmeden kimi de kıvamlıağdalı anlatımdan kaynaklanıyor. Öykünün bundan arındırılması zorunlu. Denemeyle içlidışlı öykülemede, anlatının öyküye mi, denemeye mi yüzünü çevirmesi gerektiği de düşünülmeli ayrıca. GÜLÇİN MANKA Sazlıkların Arasında (Kuytu, 2016), Gülçin Manka’nın ikinci öyküler demeti. Öncekinde olduğu gibi bu kitabında da yeniyi, eskiyle yan yana koyup ya da eskiyi yeninin içinden geçirip okur önüne getiriyor yine. Buna göre yazarın eski öykülemesini sürdürdüğü kestirilebilir. Öte yandan akrabalığa özgülediği anlatılar yerini korurken eskide yaşanmış, yenileriyle kıyaslanmayacak ölçüde tortusu kalmış hüzünlü, içli, kırık aşklar da katılıyor öykülere. Bu arada gerek evren gerekse kişilerin daha geniş açılımla okur önüne getirildiği de görülebiliyor. Kitaba adını veren “Sazlıkların Arasında Şimdi” gibi dikkat çekici öyküler de yok değil öte yandan. GÖKÇE BEZİRGÂN Önceki verimi Hasta Öyküler’le (2012) ilk kez okur önünde görücüye çıkan Gökçe Bezirgan’ın, sonrasında bu ilk öyküler demetiyle buna eklenen yeni verimi Kulağakaçan’ın bir araya getirilmesi sonucu ortaya çıkmış bir yapıt Hasta Öyküler ve Kulağakaçan (İletişim, 2015). İlk ağızda yansıttığı simgesel anlatımla dikkati çeken yazar bunu zengin imgelere dönüştürüp alabildiğine derinlikli bir artalan getiriyor önümüze. Yanı sıra yüksek soyutlayımla, dönüştürümle dikkat çekiyor öyküler. Bu arada toplumsal cinsiyet anlayışına, ötekileştirmeye vb. karşı tutumunu, bir dik duruşla hemen bütün öykülerine yayıyor genç yazar. Yaşadığımız vandallığa karşı öyküleri aracılığıyla bir manifesto havasında kendisine küçümsenmeyecek yol açarken farklı öykülemeye dönük çabası da karşılıksız kalmıyor böylece… Sıkça kullandığı sözcükle “rüzgârlara” verilmiş öyküler bunlar… AYŞEN AKSAKAL Bir ilk öykü kitabı armağanı da Ayşen Aksakal’dan geliyor: Lakin İyi Yaşadık (Everest, 2016). Yazar, çarpıcı bir anlatımla kurduğu, sanki bir anı demeti aktarıyormuş gibi görünürken bir anda cinliklerle örülü anlatı düzlemine kayıverdiği muzip, ince ayrıntılarla bezeyip geliştirdiği kitabında, bir yandan kapıyı kaparcasına ama öte yandan başka bir kapıyı da aralarcasına başlayıp bittiği yerde ise okuru yeniden başa döndüren bütünlük kurup öyle paylaşıyor öykülerini. 1990’larda ülkenin toplumsal yaşamına katılan bir genç kızın kendini geliştirmesi olgusunun serimlendiği anlatı dizisi bağlamında da okunabilecek öyküler, daha sonra günümüze dek gelip önümüzde yükselen sorunlar yumağı hâlinde yaşadığımız zamana ayna tutuyor. Alaysamayla burun sızlatmanın at başı gittiği bu kıpır kıpır öykülerde yazar bize, bir genç kızın ergenlikten yetişkinliğe yaşadığı deneyimler ışığında aldığı yolu imliyor. MUZAFFER KALE Muzaffer Kale, ilk öykü kitabı Güneş Sepeti’nin (Can, 2015) ardından henüz iki yıl bile geçmeden ikinci öykü kitabını yayımladı: Sabahın Bir Devamı Vardı (Can, 2017). Şair, ilk kitabında şiirle ördüğü öykülerinde yazmıyor da sanki yaşatarak kurarcasına usulca, sessiz bir dünyaya taşıyor okurunu. Farklılıklar ortaya koymak için biçemsel olduğu denli biçimce de arayışlar sergileyen, şairlere özgü tutumla sözcükses seçimine dönük özeniyle dikkati çeken yazarın, okuru, fantezilerle ördüğü, derinlikli bir öykülemenin önüne getirdiği öylesine açık ki ötesinde bir iç kırılmaya bile yol açabiliyor bu. İlk öykü kitabı kimi küçürek havasında, yine de kısa öykülerden oluşurken ikinci öykü kitabında ilkine göre anlatıcılarıyla dikkati çeken daha oylumlu öykülerle çıkıyor okurun karşısına. Söylememiş olmayayım; siyasal öyküye ilgi duyanların da öğreneceği çok şey var yazardan. MURAT DARILMAZ İzlek bağlamında bütüncüllük taşıyan, bu yanıyla bağlamlı sayılabilecek öykülerden oluşuyor Murat Darılmaz’ın ikinci öykü kitabı: Akşam Olur Karanlığa Kalırsın (Meda, 2016). Bildik çehresiyle korku öyküleri değil bunlar ama korkunun insan ruhunu teslim alabilecek boyutta hücrelerine sinişi üzerine kimileri okurda tedirginlik yaratabilecek güçte örnekler. An olgusuna sığıştırılan anlatılara dayalı olduğu da söylenebilir yapıttaki öykülerin. Bu arada “Lastikli Toka” gibi gerçektenlik duygusunu zorladığı, kimilerinde keşke biraz daha üzerinde durabilseydi dedirttiği öyküler yok değil yapıtta ama bunların yanında “Terzi”, “Havuz Problemi” gibi son derece etkileyici öykülere de yer açıldığı unutulmamalı yapıtta. M. ÖZGÜR MUTLU İlk öyküler demeti Van Gölü Ekspresi (Varlık, 2011) ile dikkat çekici yükseklik sergilemiş olan M.Özgür Mutlu, bu kez yeni öyküler demeti Karton Ev’le (NotaBene, 2016) bir kez daha dikkatleri üzerine çekmeyi başardı bana göre. Anlatımcı öyküler kuruyormuş görünürken buna koşut bir anlamlandırma düzeyini de bunun yanında öyküye koşan, böylece okurun başka evrenlere açılımını sağlayan bir tutum sergiliyor Mutlu. Anlattıklarını başka yerlere çıkararak farklı anlamsallıklarda buluşmayı üretebiliyor sonuçta. Farklı bir duyarlıkla hem de. Sonuçta yazar, nirengilerinden kalkarak anlatıyı çoksesli ölçeklerle yeniden biçimlendiren, böylelikle ona farklı biçem kazandıran tutum sergiliyor özetlersek. Üstelik anlatıdan şavkıyan parlak söyleyişler eşliğinde ortaya çıkıyor bunlar. Belli, öyküde yolu açık bir yazar var karşımızda! ONUR AKYIL Onur Akyıl’ın Dün Gece Çok Gençtim (Can, 2016) başlıklı öyküler demetine, şiirle söylenmiş veya yazılmış bir öyküleme örneği gözüyle bakılabilir kanımca. Nitekim içlerinden “Edip Cansever’in (ya da öteki şairlerin) geçti(ği)” (23) öyküler de denebilir bunlara. Kaldı ki öykülemede bir fark ortaya koyabilmek için neler yapılması gerektiğini çok iyi biliyor yazar. Nitekim öyküleri şiirle yazdığı için değil yalnız, yanı sıra farklı biçemle işleyip geliştirdiği için de sıra dışı kalmayı başarıyor. Öykülerini çoksesli dürtüklemelerle, tuhaf hatta aykırı gelebilecek sorgulamalarla ancak bunların gönyesini bozmadan çekiştiren bir yazar izlenimi bırakan Akyıl’ı, yer yer Özen Yula, İlhami Algör, Aziz Gökdemir vb. yazarların anlatılarıyla koşutluk kurarak okumak da olası. Bütün bu yanlarıyla göz doldurmayı başarıyor elbette. “DAĞLARINA BAHAR GELMİŞ MEMLEKETİMİN...” Zaten kardelenler geride kaldı, çiğdemler de çıktı gitti dünyamızdan… Cemreleri de yolculadık mı bir güzel… Ee, n’oldu diyeceksiniz, kalakaldık duvarlarla, hem de şu bahar günlerinde… Yayın yönetmenimiz, aradan bin yıllar geçmişçesine oradan öylece bakıyor şimdi bize, hepimize… Alayım dedim, Turhan Günay’ı, Cumhuriyet Kitap’ın sayfalarını kargılara takarak uçurtma yapalım bir güzel… Çıkalım sonra kırlara, bir yanımız süt yeşili Datça çağlası, kır şenliğine çevirelim yaşamı… Aaa, baktım bizim Cumhuriyetçiler de gazetelerini uçurtma yapmış, soluğu yanımızda aldılar, memleket kırlarının o güzelim coğrafyasında yani. Hep birlikte söyledik: “Dağlarına bahar gelmiş memleketimin”! Sonra ne mi oldu? Turhan dağlarda kaldı, başında bir tutam gökkuşağı; bense içeri daldım o uçurtmayla, üzerinde özgürlük şarkıları…n 22 16 Mart 2017 KItap