25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÜLSEREN ENGİN’DEN “SMYRNA’NIN GÖZYAŞLARI” ‘Gerçekleri saptırmaya hakkımız yok’ Gülseren Engin’in kaleme aldığı “Smyrna’nın Gözyaşları”, İzmir’in Yunanlılarca işgali sırasında geçen Rum kızı Smyrna ile Çakır Osman’ın, Seher ile Tilki Mahmut’un aşk hikâyelerini anlatıyor. Bir yanda Yunan ordusunun Ege’nin içlerine doğru saldırısı ve işgali devam ederken öte yanda Ege dağlarında birkaç subayla Kuvayı Millîye kuruluyor. Engin’le kitabı hakkında konuştuk. Gülseren Engin saime bircan sak C ehennemde Bir Ada, Yorgun ve Yaralı, Sancılı Kent Ankara, ardından Ağlama Smyrna Döneceğim ve Smyrna’nın Gözyaşları... Romanlarınızın zemininde hep tarih var. Tarihe ilginiz nereden geliyor? n Tarih kavramıyla gerçek anlamda tanışmam ilkokul dördüncü sınıfa denk geliyor. Elime aldığım tarih kitabı çok ilginçti ve o güne dek hiç duymadığım şeyleri anlatıyordu. Demek ki bu topraklarda bizden önce de yaşayan insanlar olmuştu. Onların kurduğu kentler, ülkeler vardı. Hititler, Sümerler, hatta mağara devri insanları... Onların nasıl yaşadığını merak ettim. O insanların mağaralarda, topraktan kaplar yapıp yemek yediğini, duvarlara hayvan resimleri çizdiğini, ateşin etrafında toplanıp taştan ya da maden parçalarından silahlar yonttuğunu düşlemek çok hoştu. Bu ilgi ve sevginin kaynağı ise meraktı ve merakım hâlâ sürüyor. “SAVAŞTA KADIN DAYANIŞMASI OLAĞAN” n Tarihî roman yazmaya nasıl karar verdiniz? İlk romanınız Cehennemde Bir Ada’da dört çocuğun gözüyle İkinci Dünya Savaşı’nı anlatıyorsunuz. Daha önce sizi öykülerinizden tanıyorduk. Hem romana geçiş hem de tarihî roman kotarmak yazarlık serüveninizde önemli bir dönemeç olmalı. n Uzun yıllar öykü yazmıştım. Kitaplarım, ödüllerim vardı ancak ödül kazanan dosyalarım bir türlü yayımlanamıyordu. Yayıncılar “Roman olsa yayımlardık” diyordu. Bu arada Giovanni Scognomillo’nun Bir Levanten’in Beyoğlu Anıları kitabını okudum. Yazar, çocukluk anılarını anlatıyordu; İkinci Dünya Savaşı’nda Beyoğlu’nu ve casusları yazmıştı. Çok etkilendim ve o dönemi anlatan bir roman yazmak istedim ancak dönemi, o yıllardaki İstanbul’u, hatta Beyoğlu’nu öğrenmem gerekiyordu. Tabii savaşı da... Böylece araştırmaya başladım. Öğrendiklerim büyüleyiciydi. Bu yüzden bazı gerçek hikâyeleri de romanıma katmaya, onları kurgu ile harmanlamaya karar verdim. Böylece tarihî roman yazmaya başladım. n Smyrna’nın Gözyaşları’nda tarihî kişilikler ve olaylar var. Bunların araştırması ne kadar sürdü? Süreci anlatır mısınız? n Tarihi gerçekleri saptırmaya, yanlış şeyler yazmaya hakkımız olmadığını düşünüyorum. Sadece resmî tarihi araştırmakla olmaz. O dönemi anlatan anıları, mektupları, gazete haberlerini, benzeri belgeleri ve yabancı yazarların kitaplarını okuyup anlamak gerek. Genç nesilleri yanıltmaya, yanlış bilgiler vermeye hakkımız yok. Bu yüzden sıkı bir araştırma yapıyorum. Bu da çok zor ve zaman alan bir iş ama ben bu araştırmalardan çok şey öğreniyor ve keyif alıyorum. n Kuru bir tarih anlatmak yerine aşk öyküleriyle zenginleştirmiş, o dönemde yaşanan güçlükleri, çekilen acıları, özlemleri romana katmışsınız. Smyrna ile Çakır Osman’ın aşkı, Seher ile Tilki Mahmut’un aşkı... Bu kitapta KadifeGülnihalNejat üçlüsünün öyküsü de var ve yer yer dramatik havaya bürünüyor. Yorgun ve Yaralı kitabınızdan gelen öykünün devamı... Bu konuda ne söylersiniz? n Tarih olarak Yorgun ve Yaralı’nın bitişinden hemen sonra bu roman başlıyor. Bu yüzden Yüzbaşı Nejat ve Gülnihal’i, Teğmen Ali ve karısı Fatma’yı da romana kattım. Hepsinin ayrı görevleri var kitapta. Ben aslında hem İstanbul’un işgalini hem de Ege’de süren direnişi anlatırken geniş bir coğrafyada savaşın panoramasını çiziyorum. Bunu yapabilmek için farklı coğrafyalarda yaşayan kahramanlara gereksinim var. Bu yüzden diğer romanlarımda olduğu gibi bunda da çok kahraman ve onların hikâyeleri bulunuyor. n Kadınlar, evlilik, aile, tensel aşk ve annelik üzerinde düşündürüyorsunuz okuru. Savaşın acıları yaşanırken bu kadınlar dayanışma içinde... İnsani duygular kadınlar üzerinden veriliyor diyebilir miyiz? n Evet, kadına şiddet ve tecavüzü özellikle bu kitaba aldım. Savaşta kadın dayanışması olağan. Erkekler savaşa gidiyor ve uzun zaman gelmiyor. Kadınların birbirinden başka tutunup sığınacak kimsesi yok. “ZITLIKLARIN ALTINI ÇİZDİM” n Ulusların kardeşliği de ön planda romanda. Ölmek ve öldürmek istemediği için esir düşmeyi yeğleyen Yunan askerleri var. Savaş karşıtı olan askerlerin öldürülmesi yürek burkan bir olay. Smyrna’nın kardeşi Yorgos’un davranışı da bize insan yaşamının her şeyin üstünde tutulduğunu gösteriyor... n Bu tarihî romanları özellikle gençlerimiz için yazıyorum. Onlar bu toprakların ne büyük özveriler ve acılarla kazanıldığını bilmiyor. Her şeyin hızla ve kolayca tüketildiği günümüzde ne toprağa saygı kaldı ne geçmişimize... Bu yüzden tarihimizi anlatan romanlar yazılmalı. Ancak bu romanlar kendi içinde ırkçı, milliyetçi mesajlar ve yabancı düşmanlığı içerebilir. Ben bu tuzağa düşmemeye özen gösteriyorum. Ağlama Smyrna Döneceğim’de aile içinde zıt düşüncelere vurgu yaptım, Yorgos barışçı iken Stavros ırkçı milliyetçi... Bu kitapta ise bir yanda Yunan askerlerinin katliamları, tecavüzler, yağmalar, bir yanda savaş karşıtı, hümanist Yunanlar, Rumlar... Ayrıca Türklerden de ülkesini savunan kahramanların yanı sıra çıkarları için işgalcileri davet edenler var. İkisini de romana alarak zıtlıkların altını çizdim. n Bu romana Ege destanı diyebiliriz. Yunanlar Ege’nin içlerine doğru ilerlerken bir avuç vatansever bir yandan düşmanla, diğer yandan çetelerle, eşkıyalarla savaşmak zorunda. Bir de Padişah hükümetinin tavrı, işgale karşı çıkılmasın diye gönderdiği “Öğüt Heyeti” var. Ayrıca çıkardığı yasalarla vatanseverleri tutuklatmaya ve idam etmeye çalışması büyük sorun... n Evet, Kuvayı Millîye sadece düşmanla savaşmıyor. Padişah ve onun İngiliz yanlısı hükümetiyle de boğuşuyor. Bunları üçüncü kitapta daha etraflıca okuyacaksınız. “EDEBİYAT ANLAYIŞIM YALINLIK ÜZERİNE KURULU” n Öyküler içinde Seher’le Tilki Mahmut’unki çok etkileyici. Birbirini tanımayan iki eş. Kocası Seher’in gözlerinin rengini beş yıl sonra görüyor. Neden? n Burada Osmanlı döneminde var olan evlilikleri anlattım. Görücü usulü bile değil. Nikahtan sonra gerdek odasının loş ışığında birbirini görüyorlar. Evlilikte görevler net çizilmiş. Erkek evin geçimini sağlayıp ailesini korumakla yükümlü, kadın evin işlerini yapmak, erkeğine hizmet etmek ve çocuk doğurmakla... Aynı ev içinde yaşayan yabancılar... Karısına önem vermeyen, onu sevmeyen erkeğin onun güzelliklerini görmemesi doğal. n Romanlarınızın dili de yalın. Sinematografik anlatım sayesinde olaylar gözümüzde canlanıyor. Kahramanlarla bir yaşıyoruz. Üçüncü kitap hazırlığından söz ettiniz, Smyrna’nın gözyaşları dinecek mi? n Benim edebiyat anlayışım yalınlık üzerine kurulu. Bu yüzden ilk bakışta anlatımım basit görülebilir ama ben halk için yazıyorum. İstiyorum ki okuma bilen herkes kitaplarımı anlayabilsin. Öte yandan kültürlü bir okuru da doyurabilsin. Buna çabalıyorum. Sinemayı çok seviyorum ve yazarken hayal ettiklerimi görerek anlatıyorum. Sinematografik olması bu yüzden. Evet çalışmalar devam ediyor. Roman İzmir’in kurtuluşuyla bitecek ve Smyrna’nın gözyaşları dinecek. n Smyrna‘nın Gözyaşları / Gülseren Engin / Remzi Kitabevi / 352 s. 10 16 Mart 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle