Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘Aşk evrensel bir migrendir’ İngiliz şair, yazar, eleştirmen, çevirmen ve klasik edebiyat uzmanı Robert Graves (18951985), edebiyat dünyasının efsanevi figürü kabul edildi. Uzun yaşamı boyunca yüz kırktan fazla kitabıyla çok üretken biriydi. Temel tutkusu şiirdi ve en büyük başarıyı da “aşk şiirlerinde” gösterdi. Birinci Dünya Savaşı’nın travmatik etkisini ve acılı hayatını şiirlerinde derinlemesine işledi. Önemli temalarından biri de “tarlalardaki mevsimlik hayat”tı. Genellikle modern hayatı eleştirdi ve mevsimsel döngünün oluşturduğu on dokuzuncu yüzyıl kırsal hayatını övdü. Saflık arayışı, ona sonsuz bir alan yaratan şiirinin kaynaklarından biriydi ve bunu sonuna kadar savundu. ROBERT GRAVES / ŞİİRLER / ÇEVİREN: YELİZ ALTUNEL DUMAN HALKALARI çocuk: çok saygıdeğer ve bilge efendim, uzun boylu ve hakiki filozof, gün boyu böylesi derin tefekkürle üflediğin bu duman halkaları ne anlama gelir? filozof: küçük arkadaşım; ibadet ve meditasyonla yaradılışın suretini yaparım. zihnin hızlı çalışıyorsa her şeyi kuşatan Tanrı’nın ebedî halkasını ve sonsuzluğun sembolünü tanıyacaksınkendine özgü sureti ve tasavvuruyla Tanrı insanlığın geçici hayatını biçimlendirir. ben yaparken izlediğin bu buharlı oyuncaklar söner, döner, fırlar ve duraklarbazıları kusursuzca süzülür yelkenli gemiler gibi, dayanıksız olanlarsa beni yüzüstü bırakır dudaklarımda. korkusunu dumanla kuşatan O tutsak halkına liderlik ettiğinde, aynı şekilde, Doğu, Batı, Kuzey ve Güney, ağzından üfler bizi halka suretinde. AŞKIN SEMPTOMLARI aşk evrensel bir migrendir, tasavvurun üstünde sebep gizleyen parlak bir leke. hakîki aşkın semptomları zayıflıktır, kıskançlıktır, sökmeyen şafaklardır; kehânetlerdir ve kâbuslardırkulağı kapıda, bir işaret bekleyen: karanlık bir odada onun dokunuşları... keskin bir bakışı... cesaret, sevgili! O’ndan gelmese dayanabilir misin böylesi acıya? DOLAP Anne: o dolapta ne var, Mary? Mary: hangi dolap, annem? Anne: parlak kulplu kızıl kahverengi dolap. Mary: parlak, kristal kulplu dolap mı canım annem? yırtık pırtık bezler dışında bir şey yok; bir de sarı mumlar. Anne: o dolapta ne var, Mary? Mary: hangi dolap anneciğim? Anne: güneşli odanda duran o dolap, gümüş köşeleri parlayan. Mary: içinde hiçbir şey yok anne, yün, iplik ve keten; solmuş ipek ve kadife parçaları ve beyaz mumlar… Anne: o dolapta ne var, Mary? ama bu kez bana gerçeği söyle. Mary: doğmamış bir bebek için beyaz giysiler, anne.. ama gerçek nedir sana göre? BİR TUTAM TUZ içine bir düş doğduğunda gürültülü âni bir acıyla, ne bir çatlak ne bir leke; rüyanın gerçek ve güzel olduğunu anladığında, ah o zaman, dikkatli ol yoksa çok değer verdiğin Robert Graves o narin şeyi incitirsin âni bir güçle. kuyruk tüylerini sallayıp dalga geçen bir kuş gibidir düşler. çitin üstündeki tuz kutusuna uzanınca süzüldüğünü göreceksin. ne tuzla ne samanla yakalanır yaşlı kuşlar: elma dalından seni izler ve gülerler. şair, asla düş peşinde değildir. gül kendine ve dön git. açlığını gizle; bırak küçük bir mesele sanılsın o gelirse veya kalırsa; ama nihayet eline yerleşince tut onu çabucak ve sıkıca kapat parmaklarını. ÇİĞ DAMLACIĞI VE ELMAS seninle onun arasındaki fark (bir zamanlar sana tercih ettiğim kişi) rahatlaman için yeterince açık: o bir elmas gibi ışıdı ama sen bir gülün taç yaprağında asılı duran erken bir çiğ damlası gibi parlarsın. çiğ damlası... hava her değiştiğinde dağı gözünde taşır ve ormanı, denizi ve gökyüzünü… aksine, bir elmas umudu başıboş parçalara böler bir araya gelemeyen… n 34 9 Kasım 2017 KITAP