Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ROBERTO BOLAÑO’DAN “MÖSYÖ PAIN” OKURLARA Karanlık Paris labirenti Roberto Bolaño, Türkçeye Seda Ersavcı’nın çevirdiği “Mösyö Pain”de, gizemli ve tuhaf bir takiple buluşturuyor okuru. Kitaptaki olaylar dizisi, gerçeklik ile gerçeküstünün sınırında duruyor. ALİ BULUNMAZ alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr K endisi bundan dolayı çok acı çektiğini söylese de Roberto Bolaño’nun yazarlığının okura keyif veren bir tarafı var: “Ancak romanlarda olur” denen kimi gerçekleri kendi üslubuyla kâğıda dökmesi ya da “roman bile olmaz bundan” diye nitelenebilecek konuları okurun karşısına çıkarması. Bu Bolaño’nun başarısı kuşkusuz. Öte yandan Bolaño metinlerinde eğlence, hüzün ve karanlık el ele yürüyor. Laf kalabalığına girişmeden; okuru “kitapta bulunmasa da olurdu” denebilecek ayrıntılarla yormayan ve her şeyi getirip insanın önüne koymadan kendi hayal gücünün sokaklarına çekiyor bizi. Bu yolda ilerleyen ve Türkçeye Seda Ersavcı’nın çevirdiği Mösyö Pain’in, yayımlandığı dönemde Edgar Allan Poe hikâyeleriyle karşılaştırılmasının nedeni, romandaki gizemli karakterler ve mekânlar. ZİHİNSEL BİR KOVALAMACA Bolaño, 1938’in Parisi’ne götürdüğü okuru, kitabın önsözünde de belirttiği gibi yaşanmış olaylarla ve gerçek kişilerle buluşturuyor. Perulu şair César Vallejo ve Pierre Pain’in öne çıktığı romanda, hem karakter bolluğu hem de onların gezindiği karanlık sokakların fazlalılığıyla dikkat çeken kitap, olayların akışıyla beraber tam bir anlam arayışına ve sis perdesini kaldırmaya yönelik zihinsel bir kovalamacaya evriliyor. Şair Vallejo’nun bitmek tükenmek bil mez hıçkırıklara boğulmasına yol açan hastalığına deva olması için başvurulan Pain’in, ilk anda tuhaf bir durumun içine dâhil edildiğini anladığı satırlarla Bolaño romana hızlı bir giriş yapıyor. Gerek Vallejo’nun teşhis konamayan hastalığının yeni evresi gerek Pain’in olayı anlama çabası, kitabın süratle ilerlemesini sağlıyor. Üstelik doktorların Vallejo’yu tedavi etme konusunda pek gönüllü davranmaması da tuhaflıklar dizisine eklenen bir başka mesele. Okültizme meraklı ve akupunktur tedavisiyle meşgul olan Pain, Vallejo için neler yapabileceğini düşünürken labirent de büyüyor. Pain, bir yandan Vallejo’nun hastalığını anlamaya, diğer yandan da kendisine “şarlatan” diyen doktorların alametifarikasını kavramaya çalışırken bu bölümlerdeki gizemler ise meseleye karanlık bir hava veriyor. Pain de bu ortamın kuşkucu dedektifi gibi. Kendisine “Vallejo’yla ilgilenme” türünden gelen tehdit de onu şüphelerinde haklı çıkarıyor. Okur, bulanıklaşan ortamda, Pain’e gelen tehdidin Vallejo’nun geçmişiyle bir ilgisinin olup olmadığını soruyor ister istemez. Bununla birlikte araya karışan yabancılar ve pek de tekin olmayan tipler, mevzuu dallandırıp budaklandırırken “Vallejo’nun hastalığı ne?” sorusu, Pain’in (ve okurun) tepesinde sallanıp yanıt bekliyor. Ardından “Pain neden tehdit edildi?” sorusu geliyor. GERÇEKÜSTÜNÜN SINIRINDA Pain’in kuşkuları ve Vallejo’nun hastalığıyla ilgili teoriler sürüp giderken Paris’in çeşitli mekânlarında, hem bir öncekinin sonuçlarına hem de 1938’de herkesin ensesinde nefesini hissettiren savaş ihtimaline ilişkin konuşmalara rastlıyoruz. Birinci Dünya Savaşı’nda Almanların denediği silahlardan Verdun Muharebesi’ne dek Roberto Bolaño uzanıyor bu sohbetler. Oradan 1800’lerin tedavi yöntemlerine ve şifacılarına geçilmesine de şaşmamak lazım çünkü Bolaño, olayları birbirine bağlayacak köprüleri, tarihle ve Pain’in ilgi alanlarıyla hazırlıyor. Pain’in, sürekli izleniyormuş hissine kapılması, diğer olaylarla birlikte Bolaño’nun okura hazırladığı karanlık sokaklardan. Pain’i tehdit eden ve bunda başarılı olup Vallejo’nun tedavisinden vazgeçiren iki İspanyol ise romanın seyrini belirliyor. Çünkü Pain, bu olayla birlikte kendisini anlam veremediği bir dizi kovalamacanın içinde buluyor. Bu da tıpkı okült meseleler gibi gizemli. Vallejo’yu, Pain’i ve kitapta adı geçen herkesi içine alan bir cehennem söz konusu; burada anlam verilmekte zorlanılan bir dizi olay ve onların üstüne gidenlere de el altından uyarılar var. Dolayısıyla Pain’in gezindiği Paris’in karanlık labirentinde, her şey bazen bir film gibi bazen de hayli gerçekçi şekilde akıp gidiyor. Bolaño’nun tüm bunları karanlık ve tuhaf bir takip olarak kurguladığı çok açık. Pain’in, Vallejo ile bağlantı kurmasına ve sonra bu bağlantının çok garip bir şekilde kopmasına yol açan olaylar dizisi, romanda gerçeklik ile gerçeküstünün sınırında duruyor. n Mösyö Pain / Roberto Bolaño / Çeviren: Seda Ersavcı / Can Yayınları / 152 s. ‘Öyle Güzel Bir Yer ki’ M urat Gülsoy’un yeni romanı “Öyle Güzel Bir Yer ki”; geçmişin, günü ve geleceği nasıl inşa ettiğini anlatan bir roman. Fırtınalı bir gecede romanın kahramanı Kerem’in dükkânında bir araya gelen eski lise arkadaşları, geçmişe doğru karanlık bir yolculuğa çıkar. Bu yolculukta ise sadece Kerem ve arkadaşlarının değil, değişen bir toplumun da izleri sürülür. Eray Ak, Murat Gülsoy’la yeni romanını konuştu. Turgut Çeviker’in titiz araştırmacılığıyla oluşturulmuş ‘koleksiyon değerinde’ bir kitap “Ahmet Kutsi Tecer’e Armağan”, eksiksiz bir başvuru kitabı. Çalışmayı Gültekin Emre değerlendirdi. Yankı Enki, “Maskenin Düştüğü Yer” ile Gotik edebiyatta iz bırakmış yazar ve eserleri ele alıp kavramlar üzerinden korku edebiyatını anlamaya koyuluyor. Reyyan Bayar, Enki ile kitabını ve korku edebiyatının gerçekliğini konuştu. Brown, yeni romanı “Başlangıç” ile insanlığın kadim sorularına dek uzanıyor ve öngörülebilir bir geleceğin perspektifini sunuyor. M. Mehmet Haktan değerlendirdi kitabı. Mine Soysal “Daralan”da; kıyıda köşede kalmış yaşamlara odaklanıyor. Gençlerin küskün iç sesini, biriken kaygılarını, kimi öfkeli kimi cesur çıkışlarını küçük bir Anadolu kentinin yoksul mahallesinde buluşturan Soysal, hayatın yürek burkan zor yanlarını dillendirirken iletişim ve anlayışa tutunuyor. Soysal’la Özlem Akçan konuştu. Bol kitaplı günler... KITAP İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç l Genel Yayın Yönetmeni: Murat Sabuncu lYayın Yönetmeni: Turhan Günay l Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Faruk Eren l Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam ve Pazarlama Danışmanı: Ayşe Cemal l Reklam Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 343 72 74 l Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. l 39 Kasım 2017 turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap