03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

>> karakterler yaratmak istiyorum. Onlar arzulardan, korkulardan ve kaygılardan oluşuyor. Hepimiz gibi... n Romana ciddi biçimde yansıyan, çevremizde de sıkça gördüğümüz “Terk edelim ülkeyi!” mantığı da bunun güzel bir örneği gibi... Ne dersiniz? n 1980’lerde üniversitede okurken de benzer bir hava vardı. Sınıf arkadaşlarımın sanırım yarıya yakını gitti, hâlen de yurtdışında yaşıyor. O zaman da garip bir şekilde burada kalmaya kararlıydım. Hatta bir doktora bursu almıştım, ikilemde kaldım, gidebilirdim, belki mantıklı olan karar buydu ama cesaret edemedim sanırım. Bu biraz karakter meselesi. Belki de edebiyatla uğraştığım için. Edebiyat dille yapılan bir sanat. Hangi dilde yazıyorsanız o dilin içinde kök salıyorsunuz. Bu cümleyi “sıkışıp kalıyorsunuz” diye okumak da mümkün tabii. n Geçmişin, insanların geleceğini nasıl her an inşa edişinin üzerine düşünen bir roman Öyle Güzel Bir Yer ki... Kahramanınız Kerem de bunun kanlı canlı hâli olarak karşımızda. Bir eskici çocuğu olarak geçmişteki tüm küçümsenmişliklerini hâlâ taşıyor. Özellikle çocukluk ve ilkgençlik zamanlarına ait yaralar neden bu kadar canlı kalıyor sizce? n Nasıl kalmasın ki? İnsanın hayatım dediği şey geçmişten ibaret. Attığımız her adım geçmişte şekillenmeye başlıyor. Yaşadığımız tüm iyi ve kötü olaylar bizi biz yapıyor. İnsan her zaman yaralıdır. Bence bizi diğer canlılardan ayıran en büyük özellik bu, yaralıyız ve bunu biliyoruz. Yaşamak dediğimiz acıyla başa çıkma mücadelesi. Kimi zaman yok sayarak, kimi zaman dişimizi sıkarak, kimi zaman başkalarına sarılarak, kimi zaman da başkalarının üzerine basarak, onların canını acıtarak ayakta kalmaya çalışıyoruz. İnsanlık durumu bu. Belki romanlar yazarak, okuyarak bir parça da olsa bu hakikati görünür kılıyoruz. Her roman okur için de yeni bir deneyim sunmalı. Okur o romanın ya da öykünün dünyasında karakterle beraber düşünür çoğu zaman, ben olsam ne yapardım, nasıl davranırdım hatta ben nasıl biri olurdum, nasıl biriyim diye... Sonuç? Başkalarında kendimizi, kendimizde başkalarını buluruz. “YAZDIKLARIM BÜYÜK BİR EVREN OLUŞTURUYOR” n Göndermesi bol bir metin elimizdeki. Yaşamın içinden manzaralara, kendi yazdıklarınıza, hatta kendinize dahi göndermeler var... Bu bağlamda hangi izleri takip ettiğini de öğrenmek isterim Öyle Güzel Bir Yer ki’nin; yaşamda ve yapıtlarda... n Daha önce dediğim gibi birçok etki bir araya geldi. Daha önce yazdıklarıma göndermeler var evet, bu git gide yoğunlaşarak varlığını sürdüreceğe benziyor. Yazdıklarımın kendi başına büyük bir evren oluşturduğunu hissediyorum. Orada aslında yazdığım her şey var. Yazacaklarım da bu evrenin içinde bir yer buluyor kendine ve diğer leriyle ilişkileniyor. Öyle Güzel Bir Yer ki bu kesişimlerin bolca ortaya çıktığı bir roman. Ben bu evreni rüya âlemime benzetiyorum. Karanlık köşelerini, dar koridorlarını, yüksek göklerini tanıdığım gibi tanıyorum. O anda yazdığım bir romanın içine çok eskiden yazdığım bir karakter ya da mekân girebiliyor. Bazen şöyle düşünüyorum: Sonsuz zamanım olsa ve tüm olası girişimleri yazabilsem. Çünkü bu çok büyüleyici. n “Gerçeküstü ve fantastik unsurların yazdıklarıma daha çok girmesini istiyorum,” demişsiniz bundan çok da uzun sayılmayacak bir zaman önce verdiğiniz söyleşinizde. Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet’te de bunu görmüştük ne ki Öyle Güzel Bir Yer ki sağlam bir gerçeklik temeline oturuyor. Ne belirliyor yazdıklarınızın yolunu? Neyi nasıl yazacağınızı hangi süreçlerden geçerek karar veriyorsunuz? n Bir bilsem... Her seferinde başka bir yola giriyorum ama sonuçta o yazı evrenimin bir köşesinde buluyorum kendimi. Gerçeküstü, fantastik unsurlar aslında bu romanda da var, belki biraz örtük ama benim için orada. Karanlık köşeleri, benim bile gitmekten çekindiğim yerleri olsun istiyorum yazdıklarımın. Bu nasıl mümkün olabilir? Ancak insan kendini kurmaya koyulduğu dünyanın ilk ve asıl misafiri yapabilirse... Yani bu insanın kendi üzerinde yaptığı bir deney. Öte yandan yaşadığım hayat var. İniş çıkışlarla, üzüntü ve sevinçlerle, korku ve umutlarla dolu bir hayat. Tüm yaşananlar da bir şekilde sızıyor yazının içine. Gerçi yaşananlar yazıldığı an bambaşka şeylere dönüşüyor. Bu ister 1908’de İstanbul’da yaşanmış tarihî olaylar olsun, ister yaşlı bir adamın hiç durmadan kol saatine bakarak ölümü beklediği bir odadaki yalnızlık olsun yazıldığı zaman başkalaşıyor, büyülü bir hâl alıyor, başkalarının zihninde yeniden yaşam buluyor. n Seval Şahin, özellikle son dönem romanlarında gördüğü “kurgudaki parçalı yapı” üzerinde duruyor kimi yazdıklarında. Öyle Güzel Bir Yer ki de bu yapıda kurulmuş bir roman. Metne, kurguya ne kattığını düşünüyorsunuz bu yapının? n Bu romanın en heyecan verici tarafı mimarisi benim için. Amacım sadece sahnelerin ve kurgunun parçalanması değildi. Hem mekânlar üzerinde çok farklı bir şekilde çalışmak istiyordum hem de yaşanan anların sürekliliğini resmetmek istiyordum. Bir yandan da okunaklı bir metin olmasını arzu ediyordum. Bu yüzden ortaya böyle bir yapı çıktı. n Son olarak masada bekleyen işleri de sormak isterim... Neler okuyacağız yakın zamanda sizden ya da yeni projeler var mı? n Yeni projeler hakkında konuşmak için çok erken ne yazık ki... Ben de merak ediyorum doğrusu. Ama henüz Öyle Güzel Bir Yer ki’nin içinden çıkmış değilim. n Öyle Güzel Bir Yer ki / Murat Gülsoy / Can Yayınları / 240 s. KITAP 219 Kasım 2017 Alakarga Kasım Kitapları... Ödüllü öykücü Justin Ker’den kentli insanın yalnızlığına odaklanmış büyülü öyküler. Yazmanın bir amacı var mıdır? Faruk Duman’dan denemeler... Arthur Schnitzler’den aşk oyunları... Klasikler dizimizin yeni kitabı. 3kitapilanson1.indd 1 alakarga alakargayayinevi alakargakitap alakargayayinlari alakarga.com.tr alakargakitabevi.com 3.11.2017 13:09:51
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle