07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ALİ PARLAR’DAN “METRODAKİ YABANCI” Matempaotliiskisyeel “Metrodaki Yabancı”, Ali Parlar’ın ilk romanı. Kitap, 12 Eylül 1980’den günümüzün alternatif enerji üretimi sorununa ve uluslararası suç örgütlerine uzanan bir kurguya sahip. İbrahİm tÜrkmen A li Parlar’ın kaleme aldığı Metrodaki Yabancı romanının künyesinde “polisiye” yazıyor ancak kitap, bildiğimizin biraz dışına taşan bir polisiye. Çünkü roman, katile ve cinayete yoğunlaşmaktan çok çözümlemeler, satır aralarındaki eleştiriler ve durum değerlendirmelerinden ibaret. KARIŞAN ÇANTALAR Romanın birkaç taşıyıcı üstünde yükseldiğini söyleyebiliriz: Bunlardan ilki, “siyasi suçlu” sayılan ve Türkiye’den yirmi beş yıl uzak kalan Selçuk Pekmezci. 12 Eylül 1980’den sonra Türkiye’yi terk eden, uzun yılların ardından İstanbul’a dönen Pekmezci’yi anlatan yazar, kendisinin yurtdışında yaşama deneyimi ve buna bağlı güçlüklerden de yararlanmış gibi. Bir anlamda yersizyurtsuzluğun ve içine düşülen boşluğun yakalanabi leceği satırlar var kitapta. Romanın ikinci taşıyıcısı, memlekete dönüş ve eski dost ları bulma safhası. Ülkesine gelen ve artık Türkiye’de kalı cı olmak isteyen Selçuk, eski dostuna gitmek için bindiği metroda bir anlık dalgınlık sonucu çantasını bir başkasınınkiyle karıştırıyor. Böylece Ali Parlar meraklı ve bu yeteneğini, kitabın yeni bir aşamasına ge olayları çabu çiyoruz. Çantanın içinden çıkan cak çözmede dosya ve belgeler, Selçuk’un düştüğü başarılı biçimde kullanıyor. Selçuk’un bir gayya kuyusunu resmediyor bize: elindeki çantanın gerçek sahibinin Alternatif enerji için yapılan çalışma öldürüldüğünü öğrenen ve bu vakanın lara ait dokümanlar bunlar ve ulusla izini süren Serkan, tuhaf ve dramatik rarası mafyanın bu işin peşine düşme bir iç hesaplaşmanın eşiğine geliyor, ihtimali yüksek; nitekim öyle oluyor. aynı Selçuk gibi. Bu noktadan sonra, bir polisiyeye dö Bu hesaplaşmalar bir tarafta devam nüşen romanın dördüncü taşıyıcısını ederken ikiliyi büyük bir sorun bekli görüyoruz. Emniyet teşkilatının gözde yor: Çantanın peşindeki suç örgütleri. ismi Serkan, görev yaptığı üniversite Yani Ali Parlar, romanında, geçmişiyle de deşifre olmuş bir isim. Matematiğe problemler yaşayan ve mafyanın kovala dığı iki insanla buluşturuyor okuru. BİR MANTIK SİLSİLESİ Romanın bir başka ilginç yanı, dışarı dan baktığımızda birbiriyle ilişkilendirmesi güç görünen durumların varlığı: Örneğin 12 Eylül 1980, Rus mafyası, alternatif enerji, polis, matematik, sürgün, teknoloji... Bütün bunları birer anahtar kelime olarak seçip kitap yazmaya kalkışsak zorlanabiliriz. Tam da bu noktada gözümüzün, Metrodaki Yabancı’nın ilk sayfalarına kayması gerekiyor; Ali Parlar’ın biyografisindeki şu ifadeye: Yazılım ve sistem mühendisi... Böylece Parlar’ın, adı geçen konuları nasıl birleştirdiği; deyim yerindeyse devreleyip kodladığı ortaya çıkıyor. Romanda çantaların karışması dışında herhangi tesadüfi bir şey yok. Hatta o bile belli bir akışın ve mantık silsilesinin sonunda gerçekleşiyor. Aynı şekilde Selçuk Pekmezci’yle polis Serkan’ı buluşturan, uluslararası mafyayla yüzleştiren, Türkiye ve dünya gerçekleriyle karşılaştıran da benzer bir silsile. Aidiyet duygusu, sürgünlük ve kendini bir yere koyamamanın getirdiği huzursuzluk, bütün bu anlatılanlarla birleşiyor. Yıkıcı gücüyle beraber, zamanın her şeyi çözen yapısı, romanda atbaşı giden bir başka şey. Metrodaki Yabancı, umutla umutsuzluğun, hayalle gerçeğin, öfkeyle dinginliğin, kovalamacayla durup düşünmenin matematiğini yansıtan bir roman. Ali Parlar, bu anlarda ufak tefek aksaklık ve fazlalık sayılabilecek bazı detaylar dışında iyi bir başlangıç yapmış diyebiliriz. n Metrodaki Yabancı/ Ali Parlar/ Ayrıntı Yayınları/ 304 s. ERCAN ÇAĞLAYAN’DAN “ZAZALAR” Tarihten dilbilime Zazalar Ercan Çağlayan’ın kaleme aldığı “Zazalar”, başvuru kaynağı olma özelliğini geniş bir araştırmaya dayanmasıyla kazanıyor. selİm Temo E rcan Çağlayan’ın araştırması, Zazalar hakkında temel bir başvuru kaynağı niteliğinde. Zira yazar, coğrafyadan tarihe, sosyolojiden dilbilime kadar birçok alanı kapsayan bütüncül araştırmasıyla disiplinlerarası bir yöntem kullanarak Zazaları tüm boyutlarıyla kavramaya girişmiş diyebiliriz. Yazar, her ne kadar Batı, İslam ve yerli kaynaklarla Kürdî daireyi genişletmiş olsa da Zazalarda bir iç kimliğin geliştiğini tespit ediyor. Bu gelişimi, postmodern çağın “yerelliği seferber eden” kimlik tasavvuru açısından okuyan yazar, olguya belli bir ihtiyat ve ihtimamla yaklaşıyor. Geçtiğimiz yüzyılın başından itibaren modern ve siyasi Kürt kimliğini oluşturan ve ona liderlik eden Zazaların, kendine dikkatle bakar hale gelmesi, Kürt kimliğinin Kurmanclık içinden tarif edilmesiyle ilgili olmalı. Bu noktada “Siyasi Kürtlük bir Zaza icadıdır” diyebiliriz ancak bu, Zazaların kendisini o Kürtlük içinde, kıyısında ya da dışında yeniden tarif etmesini engellemiyor. Öte yandan bu olgunun bütünüyle iç dinamiklerle gerçekleştiğini söylemek de güç. Zira 1930’lardaki resmî politikanın, Zaza ve Kurmanclar arasına Türk tamponu koyma projesinin devlet cephesinde değişmeden devam ettiğini, 2009’da AKP’nin gizli seçim bildirgesindeki ZazaKurmanc ayrımını vurgulama maddesinde de gözlemledik. Ancak dış müdahale ya da nedenler ne olursa olsun, ortada araştırılması ve yorumlanması gereken bir olgu olduğu gerçeği değişmiyor. Doğrusu takip edebildiğim kadarıyla büyük ölçüde, Kürt olup olmadığını kanıtlama şeklinde sürdürülen tartışma, bir zamanlar Türk olmadığını kanıtlamadaki tatsız anıyı canlandıran bir yön taşıyor. Bunun, her iki görüşün savunucuları için de ne kadar can sıkıcı olduğu tahmin edilebilir. Çağlayan ise tartışmayı bilimsel bir mecraya taşıyarak açtığı yeni alanı teklik değil; zenginlik ve çoğulluk üzerine inşa ediyor. Zira emik ve etik yaklaşımlarla yapılan adlandırmaları, coğrafya ve nüfus gibi etmenler üzerinden aktardıktan sonra bin yıla uzanan tarihsel kaynaklara yaslanıyor. Yazarın tarihçi olmasının da etkisiyle çok sayıda belgeye yer veriliyor. Çalışmanın en kapsamlı kısmı niteliğindeki bu ikinci bölümde, birincil ve ikincil kaynakların yoğun bir tasnifi söz konusu. Yazar, burayı, ulusetnisite tanımlarının “ortak bir tarih” ölçütü gerektirdiğini vurgulamak için olacak, daha fazla irdeliyor. Bu ortak tarih, özünde bir bütün olarak geniş Kürt şemsiyesini ta nımlıyor. Dolayısıyla Dimilî, Kirmanc ve Kird gibi daha yaygın iç adlandırmalar söz konusu olmakla birlikte geneli anlatırken bir dış adlandırma sayılabilecek Zaza’nın da bu şemsiyenin altında tarif edildiğini açıklıkla ortaya koyuyor. Üçüncü bölüm, dinsel ve toplumsal örgütlenmeye odaklanıyor. Yazara göre bir aşiret toplumu olan Zazalarda, değişik oranlardaki modernleşme hızına karşın aşiret, temel örgütlenme birimi olmaya devam ediyor. Bununla birlikte Alevi Zazaların bu kitapta az yer tuttuğunu belirtmeliyiz. Kitabın dördüncü ve son bölümünde ise Zazaca, dillehçe tartışmaları bağlamında ele alınıyor. Başlangıçta “dil”in ulusetnisite ayrım ve benzeşiminde eksiksiz bir ölçüt sayılamayacağını gözler önüne seren yazar, alandaki tartışmalara ayrıntılı biçimde yer veriyor. Bunlarla birlikte Çağlayan’ın çok sabırlı bir kalemi olduğunu belirtmek gerekiyor. Kürtçe gibi Kürtlüğün de yeniden tarifinde Zazalık tazyikinin ne kadar doğal ve sosyolojik, standart ve tekçi bir Kürtçe yerine standart Kurmancca ve Zazaca gibi yeni ve daha gerçekçi bir modelin mümkün olduğunu gözler önüne seriyor. 2009’da UNESCO tarafından, kaybolma tehlikesiyle yüz yüze olan diller arasında sayılan Zazaca, bu ihtimamı fazlasıyla hak ediyor. Öyle ki bülbülün “Dünyanın en güzel dili hangisi?” sorusuna, “Zazaca diye bir dil olmasa kendi dilim derdim” cevabını vermesi boşuna değil! n Zazalar: Tarih, Kültür ve Kimlik / Ercan Çağlayan / İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları / 235 s. 8 14 Temmuz 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle