Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PETER ACKROYD’DAN “CİNAYET SANATI” Katilin sahnesi Peter Ackroyd, “Cinayet Sanatı”yla bizi 1880’lerin Londra sokaklarına götürüyor. Yazarın kurgusu, aydınlatılmaya ve nedenleri anlaşılmaya çalışılan cinayetlerle birlikte, dönemin sanat ve edebiyat gündemine de göndermelerde bulunuyor. ali bulunmaz alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr P eter Ackroyd bir kitap eleştirmeni. Aynı zamanda denemeci ve şair. Ancak asıl biyografi yazarlığıyla tanınıyor. Ackroyd, hem yaşadığı zamanlarla bağlantı kurarak hem de çağdaşlarıyla ilişkilerini atlamadan Thomas More, Dickens, Blake, Eliot gibi pek çok yazar ve şairin biyografisini kaleme aldı. 1982’den itibaren romana da yöneldi ve Londra’yı neredeyse bütün kitaplarında fon ya da merkez olarak kullandı. İnsanlarla mekânları buluşturup anlatmaya uğraştığı duyguları okura aktarmayı başaran yazar, Cinayet Sanatı’yla bizi 1880’lere ve yine Londra’ya götürüyor. Ackroyd, seri cinayetler işleyen bir katilin kente saldığı korkuyu ve giderek bir efsaneye dönüşmesini, romana kattığı kimi tarihî kişilerle birlikte anlatıyor. İNSAN KILIĞINDAKİ ŞEYTAN Bir kentte, cinayet ve hatta seri katil varsa hemen mit türeticileriyle dedikoducular gerçeklerin üstünü örtmek için yarışırcasına harekete geçer. Ackroyd’un kurguladığı hikâyenin de böyle bir tarafı var. Londra ahalisi, 1880’lerin başında iki cinayetin ardından seri katil için “insan dışı varlık” ya da “canavar” yorumları yapıyor. “Öfkeli kalabalık”, cinayetleri aydınlatmayı da kendisine görev bilmiş durumda! Katil “Golem”i görenler mi dersiniz, onu kovalayanlar mı; fısıltı gazetesi son sürat çalışıyor anlayacağınız. Bütün bu hengâmede cinayetler arka arkaya sıralanırken dikkatlerden kaçmaması gereken önemli bir ayrıntı var: Evet, maktuller vahşice öldürülüyor ama katil, büyük bir titizlikle yaptığı işini âdeta sanata dönüştürüyor. Tıpkı her sahnesi hesaplanmış bir tiyatro oyunu gibi. Zaten Ackroyd, hem romandaki hem de tarihî cinayetlerin birbirine paralel gittiği, daha doğrusu ikisinin birlikte anıldığı bir kurgu oluşturmuş. Ackroyd’un, Stevenson ve Doyle’un adını anması boşuna değil. Dahası metne Karl Marx bile konuk oyuncu olarak girip sokağın başında yanından geçip giden karakterleri ve okuru selamlıyor. Polisler tarafından sorgulanması ise yazarın kitaba kattığı ilginç noktalardan biri. Ackroyd, olay örgüsünü bir mahkeme sürecine yerleştirmiş. Cinayetlerle birlikte, duruşmalar sırasında çeşitli hayat hikâyeleri de okura sunuluyor. Yazar, bu şekilde romanı derinleştiriyor; sanat ve yaşam, cinayet ve öykü birbirinin içine yuvalanıyor. Bir yandan da gazetelerde “İnsan kılığına girmiş bir Şeytan, iki gece önce bu şehirde daha önce benzeri görülmemiş, korkunç ve nefret verici bir cinayet işlemiştir” minvalinde haberler yayımlanıyor. BÜYÜK, YABANCI VE VAHŞİ LONDRA Romanın sayfaları arasında gezindikçe Marx’la beraber sorguya alınan Zola’yla ve Nietzsche’yle karşılaşıyoruz. Bu da Ackroyd’un kuru bir anlatımdan öte farklı düzeyleri bir araya getirdiğinin göstergesi. Yani durum, salt bir polisiyeden ibaret değil; kitabın sanatsal, edebi ve felsefi yönü de kuvvetli. Buradan bakınca cinayetin sadece bir cinayet olmadığı ortaya çıkıyor. Kurbanların son baktığı yerin önemli olduğuna dair inancın yavaş yavaş etkisini kaybettiği bir dönemi de resmediyor yazar. Katilin oynadığı oyun da bu anlatımın bir parçası: “Limehose Golemi’nin de ilahi bir anlamı var. Bana mitolojik bir yaratığın ismini uygun buluyorlar, önemli cinayetlerin ânında daha büyük bir çerçeveye oturtuluyor olduğunu bilmek insanı rahatlatıyor. Ben aslında cinayet işlemiyorum ve rolüme sadık kaldığım sürece yaşanacak her şey beni affettirmeye yetecektir.” Ackroyd, hem romandaki hem de tarihî cinayetlerin birbirine paralel gittiği, daha doğrusu ikisinin birlikte anıldığı bir kurgu oluşturmuş. Halkın, katliam olarak nitelediği cinayetler, katilin tarafından bakıldığında güçlü bir prodüksiyon gibi görünüyor. Onun içinde, insanları eğlendiren gaddarlığın ve melodramın birlikteliğinden oluşan dehşet bir suç bulunuyor. Vakti zamanında Karındeşen Jack’in yaptığına benzer şekilde ve aynı oranda gerçeküstü... Ackroyd’un roman boyunca sıraladığı olayların arasına serpiştirdiği ayrıntılar bizi, görünen ve karmaşık olanların aksine daha basit bir cinayet nedenine doğru yönlendiriyor ister istemez. Tüm bunların yaşandığı ve nedenlere ulaşıldığı büyük, yabancı ve vahşi Londra sokakları da yazar tarafından katilin sahnesi olarak betimleniyor. Cinayet Sanatı da böylece eli kolu her yere uzanan bir tiyatro gösterisine evriliyor. n Cinayet Sanatı/ Peter Ackroyd/ Çeviren: Burçin Karamercan/ Yapı Kredi Yayınları/ 226 s. KItap İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç l Genel Yayın Yönetmeni: Can Dündar l Yayın Yönetmeni: Turhan Günay l Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Abbas Yalçın l Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam ve Pazarlama Direktörü: Ayşe Cemal l Reklam Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 l Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. l 32 Haziran 2016 OKURLARA Surönü Diyalogları O ya Baydar’ın yeni yayımlanan kitabı “Surönü Diyalogları”; bir tanığın, kendisi etrafında yaşanmışlarla, yaşananlarla yüzleşmesinin hikâyesi aslında. Ancak bu hesaplaşma sadece onu ilgilendirmiyor. Bu hesaplaşmanın içinde, kendisi olduğu kadar Türkiye, Türkiye’nin iki ucu da var. “Bu sadece benim kendimle hesaplaşmam değil, öyle olsaydı yazmaya, yayımlamaya değmezdi,” diyor Oya Baydar da zaten. Baydar, kitabını ve bu hesaplaşmanın Türkiye’de uzandığı uçları Eray Ak’a anlatıyor. Altay Öktem’in uzun bir suskunluk döneminden sonra çıkardığı “Fazla Elli”yi öncelikle derin bir hesaplaşma ve yüzleşme kitabı olarak nitelemek mümkün. Şairin elli yaşına kadar yaşadığı, gördüğü ve tanıklık ettiği bir hayatın izlerine rastlıyoruz tüm dizelerde. Kitabı Özkan Ali Bozdemir değerlendirdi. Canan Tan, “Kelepçe”de bir avuç kader mahkumu kadının yaşadıklarını okurla buluştururken dört duvarın dışında bambaşka bir dünyanın olduğundan habersiz, anasının yatağını, yemeğini ve günahını paylaşan bir çocukla da yüzleştiriyor bizi. Tan’la kitabı üzerine konuştuk. David Barsmian’ın, Pakistanlı aktivist ve siyasetbilimci İkbal Ahmet’le yaptığı söyleşilerden oluşan “İmparatorluğa Meydan Okurken”; HindistanPakistan bölünmesi, Keşmir sorunu, İslamiyet’in Hindistan’a yayılışı, terörizm, Pakistan’ın adım adım “İslam” cumhuriyetine dönüşmesi gibi Türkiye’de pek bilinmeyen konuları dert ediniyor kendine. Kitabı Abdullah Çelik tanıtıyor. Bol kitaplı günler... turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap