23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

lEvEnT cAnTEK vE BERAT pEKMEzcİ’dEn “UzAK ŞEhİR” Acılı Ankara noir MURAT BAŞEKİM ştahla okunmak üzere başlayan incelemelerde yazının beşte üçünün eserin künye bilgilerinin tekrarına ve arka planının izahına israf edilmesi kadar ıstırap veren bir şey olmadığı için yazıya girerken sadede de gelmek isterim: Uzak Şehir iyi bir hikâye ve ülkedekiler içinde grafik roman kavramının platonik idealine yakın metinlerden biri. Evvelden Dumankara ve Emanet Şe “Uzak Şehir” buruk, sert, dibi acı bir Ankara Tavası. Aç olanların üfleyerek yediği, hazmı zor bir aş. Ankara her karaktere ayrı çullanıyor, episodlar ise her bir karakterin Ankara’dan payına düşenler... deki Ankara, bu hikâyede yine benzer bir fırtınada olsa da bu kez Cantek bizi Ankara’nın kültür ve sanat dünyasının tarihi arka sokaklarına değil, bizzat bu geceki yeraltına indiriyor. Yeraltına inen Dante’ye eşlik eden Beatrice’ken bu hikâyede biz de Lili’ye tutunarak ilerliyoruz. Entrikanın kilit noktası o. Açıkçası okurun daha çok okumak istediği karakter de o. Ankara’nın altına amansız bir dürüstlük ve otantiklikle bakan bu sayfa pencerelerinden, mahallenin cama çıkmış güzel kızı gibi biraz fazla kısa görünüp geçiyor Lili. Sadece o değil, diğer karakterler de merak muştulayıcı. Ankara’nın üzerinde değil ama altında karanlığın farklı tonlarından oluşan kara bir gökkuşağı var ve her bir karakter bu “yerkuşağı”nın farklı koyuluklarını temsil ediyor. Karakterler aynı olayın spektrumu olarak kendi merceklerinden geçen renge, başka başka siyahlara bürünüyor. Uzak Şehir’de hayat, buruk, sert, dibi acı bir Ankara Tavası. Aç olanların üfleyerek yediği, hazmı zor, yağlı ya da kıkırdaklı bir aş. Ankara her karaktere ayrı çullanıyor, okuduğumuz episodlar ise her bir karakterin Ankara’dan payına düşenler işte; Ankara’nın izdüşümleri. Hikâyenin imgeleri, motifleri de lirik ve düşündürücü. Örneğin ölülerin kefene, yaşayanların ise yorgana ihtiyaç duyması, sanki bir şairin şiirine yedirdiği örtüşen imgeler kadar doyurucu ve Levent Cantek hakiki. Bu kadar doğru bir koşutluk okuyucunun aklına bir anda kazınıveriyor. Burada sırf aforizma olsun diye sarf edilmiş kof, silikonlu cümleler yok. Karakterlerin dertlenmeleri samimi, hakiki ve sızılı. İkna edici ve empatik. VİCDAN VE TERCİH(SİZLİK)LERLE İLGİLİ BİR ÖYKÜ Senaryonun başarılı olduğu noktalardan bir diğeri de Volkan’ın annesini, hayıflanarak öğüt verdiği anlarda bile sıkıcı veya didaktik kılmadan, sözüne kulak verilesi, sempatik bir irfan kaynağına evirebilmek olmuş. Burada fiyakalı suçlular, görkemli kanunsuzlar ve onların can sıkan demode sivil vatandaş yakınları anlatılmıyor. Uzak Şehir bundan daha olgun bir hikâye. Çıkılan yollara, sapılan kavşaklara bir an olsun gıpta etmiyor okur. Bu, savaş eleştirisi kisvesi altında, savaş pornosu gösteren o “barış mesajlı savaş filmleri” veya “suç kötüdür” deyip gangster yücelten “ahlaki mafya filmleri” gibi ikiyüzlü bir metin değil. Uzak Şehir, en baştan itibaren vicdan ve tercih(sizlik)lerle ilgili bir öykü. Tabii bir de o sağlam, çetrefilli olay örgüsü var. Başarısı da burada zaten; temasını, hikâye kıvrımlarının kavşaklarına, bükümlerine sağlamca yedirmiş olmasında. Hikâyenin birbirine katlanmış origami köşeleri teker teker açıldıkça simetrisi, katmanları ve mimarisi takdir uyandırıyor. Hikâye kadar illüstrasyonlar da çarpıcı. Pekmezci desenlerini olgunlaştırmış, gölgelerini koyultmuş, figürlerini merkezileştirmiş, portrelerini kederlendirmiş. Gayet ehil bir noir çizeri haline gelmiş. Başta oldukça başarılı o atmosferik kapak olmak üzere ürpertici Ankara vistaları, kan birikintisi yalayan kediler, Tanrı’nın Şehri’ndekini hatırlatacak sefillikte ve yoksullukta bozkır gettoları, dans eden güzel kadınlar ve hatta viskiler, sucuklu yumurtalar, pideler ve dürümler insanı o sahnenin içine çekecek otantiklikte betimlenmiş. Kitabın ilk çeyreğindeki bir yemek sahnesi dışında, okuru rahatsız edecek hiçbir illüstratif kusura izin vermiyor Pekmezci. Yazar kadar çizerin de titizlenip emek harcadığı belli oluyor bu kitaba. Uzak Şehir ve Emanet Şehir, okuyucuda, “Cantek ve Pekmezci ikilisinden edebiyat dünyası ile ilgili bir hikâye mi okumalı yoksa koyu bir suç hikâyesi mi okumalı?” ikilemini yaratacak kadar güçlü çalışmalar. Emanet Şehir enfiye, acı çay ve mürekkep kokuyordu. Uzak Şehir ise ter, viski ve barut kokuyor. Özellikle Uzak Şehir’i okurken yazarın kullandığı isli dil ve dikenli hikâyesi, çizerin gölgeli dünyası, okuyucuyu koltuğundan alıp gece saat üçte Sıhhiye’de köprü altına, Ulus’un pavyon neonları ile yeşile boyanmış, lağım mazgalları tüten arka sokaklarına derdest edecek kadar kuvvetli. Şehir uzak olabilir ama bu grafik roman ideale yakın. n Uzak Şehir/ Levent Cantek, Berat Pekmezci/ İletişim Yayınları/124 s. İ hir projelerinden tanıdığımız yazar Levent Cantek ve çizer Berat Pekmezci, bu sefer hakiki Ankara aromasını yakalamış. Uzak Şehir, Ankara’nın kirli havasındaki isi, sisi, kirliliği, karanlığı damıtıp sayfalarına sindirmiş. Cantek’in true crime hikâyesi, hakiki tınılı suçlu jargonu renkli diyalogları, girift ve doyurucu entrikası ile otantik bir Brian De Palma sertliğine, bir de Terence Malick’in lirik iç sesli melankolik anlatıcılarının masumiyet kaybına dair hüzünlü ağıtlarının burukluğunu ve içtenliğini perçinlemiş. Emanet Şehir’den de bildiğimiz üzere Cantek, buruk hikâyeleri, acı iklimleri iyi anlatıyor. Ama Uzak Şehir, Emanet Şehir değil. Sosyopolitik çalkantıların hırpaladığı geçiş dönemin Berat Pekmezci 6 24 Aralık 2015 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle