19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Öykücülüğümüzün kadınla kazandığı... “Öykü kurma” olgusu, Anadolu kadınlarının doğal yolla taşıdığı bir yeti olarak da anılabilir... Özellikle seçme, ayırma, susku, eksilti, içe atma, bastırma, örtmen, ayrıntı gizleme ya da açığa çıkarma, çevre düzeni, bütünleme gibi alanlarda bu, onlara farklı açılımlar kazandırıyor. Zengin yelpazede karakterler, farklı coğrafyalardan taşınan uzamlar önceleri de geliyordu önümüze ama bu kez yenilediği açılımları, çarpıcı soyutlayımları, sıçramalarıyla alabildiğine yüksek bir düzeye ulaşıyor öykülerinde yazar. Özetle öyküler bir yandan anlamsal yoğunluk sunuyor öte yandan yüksek bir alımlama hazzı da... SİBEL ÖZ Bu yıl üçüncü öykü kitabını yayımlayan yazarlardan biri de Sibel Öz... Yokuş Yukarı İstanbul (NotaBene, 2015) adlı öyküler demetinde belirgin bir İstanbul öykücüsü olarak görünmekle kalmıyor Öz, yanı sıra siyasal öykücülüğümüzde de apaçık bir yer ediniyor kendisine. Öte yandan bakışını doğayla harmanlamaya girişmesi çok daha farklı konum kazandırıyor ona. Böylelikle bir yanı İstanbul, öte yanı doğa paydaşlığına yerleştirilmiş bir siyasal öyküleme çıkıyor karşımıza. “Erik Hırsızının Gördüğüdür” türünde soyutlayım yansıtan örneklere rastlansa da aslında alttan alta akan ya da açıkta yayılan devrimci kavrayış temelinde yapılandırılmış, hayat karmaşası karşısında küçük insanın tutumlarını, karakteristik yanlarını, baskılanmış hallerini ele veren doğanın kucaklayıcılığı çerçevesinde büyüye bandırılmış öyküler bunlar... Dilsiz Annelerin Sessiz Çocukları (NotaBene, 2015) adıyla bir ilk öykü kitabı da Ayşegül Kocabıçak’tan. Yaşam öyküsünden 2013’te öykü yazmaya başladığını öğrendiğim yazar önemsenebilecek bir ilk kitapla geliyor önümüze. Genelde öykünün gereksindiği zorunlu nirengileri yerleştirirken gerisini okura bırakan tutum sergilese de arada okura güvenemediğini ele veren, örttüğünü söyleyivermeye girişen yaklaşımına da rastlanmıyor değil yazarın. Oralarda sönmeye yüz tutan balon havası doğuyor bir çalımcık. Ama yine de cince, siyasal açılımlarıyla kıvrak, kıpır kıpır bir öykülemesi var Ayşegül’ün; iyi bir öykü kurucu o. Bir övgü de konuşma örgüsü, dengeli alaysaması için. Çünkü konuşma örgülerinde parıltılar yansıtırken yanı sıra ferahlatıcı koridorlar açıp alaysamalı anlatımla da öyküsünü güneşe çıkarmayı başarıyor Kocabıçak. Deniz Tarsus’tan Ayşegül Kocabıçak’a madencileri içselleştirmiş, Neslihan Önderoğlu, Sibel Öz gibi barıştan yana, kör olası ölümler karşısında isyan eden kadın öykücülerimiz var... Her alandaki ağırlıklarıyla kadın varlığımıza dayalı yeni bir yıla giriyoruz. Öykü sanatımız onlarla daha güçlü. Öykümüzü kadınlar ışıtıyor, kadınlar uçuracak! Yeni yılda, yıllarda da... Verimlerle örülü nice yıllar efendim... n B iraz olsun yazına ilgi duyuyor, öykücülüğümüzde olup bitenlere göz atma fırsatı bulabiliyorsanız eğer, kadın yazarlardaki erkenin, şiirle romana oranla kendisini daha çok öykü sanatında gösterdiğini, ötesinde varlık olarak kadının öykümüzde çok büyük ağırlık taşıdığını, hatta bu yazınsal türün kendi erkesini yönetme doğrultusunda odak oluşturduğunu da görebilirsiniz kolayca... Buradan kalkarak hatta, erkek yazarlarımızın öyküdeki başarısının görece de olsa kadın duyarlığına yatkınlıkla, bu yönde kurulacak duygudaşlıkla örtüştüğü oranda artacağı bile eklenebilir söz konusu yargıya. Bu satırları, yeni bir söz kıvırmış görünmek amacıyla söylemediğimi, bunu pekiştirme doğrultusunda en az yirmi yıldır kalem oynattığımı, bu ilişkilenmedeki değme ya da kesişme noktaları üzerinde sürekli durduğumu da ekleyeyim buna. Madem sırası geldi, kadının öykü sanatını içselleştirip bunu kendisinin kılma bağlamında sergilediği yeti üzerine, şu iki satırı daha eklemiş olayım bari. Öykü sanatı, kapsanık dil yapısı, buna dayalı anlatı bütünlüğü gerektiren yanıyla öteki yazın türlerinden ayrılıyor. Kadın yazar, öykü sanatının iç yasasına dönük bu olguyu kavrayıp çözdüğünde kendi doğal, dirimsel yetileri ile yol almakta gecikmiyor görebildiğimce. Ötesinde kısa sürede büyük bir yükselişle düzeyli örnekler de sergileyebiliyor; özünde iş belki buna dayanıyor kısaca... Bu çerçevede yukarıdaki satırlarımı, konuk aldığım aşağıdaki kadın yazarlarımız için olduğu kadar, başka kadın öykücülerimize yer açtığım, açacağım yazılarıma da pekâlâ ekleyebilirsiniz giriş olarak. SEDEF BETİL Sedef Betil’den bir ilk kitap: Kısa Karanlıklar (İletişim, 2015). Kitapta, algısal genişlik, derinlik yaratılarak yapılandırılan öyküler, bu yolda kendine yatak sermeye hazır bir yazarla tanıştırıyor bizi. An içine sıkışmış insan yüreğinin tıpırtılarını, bize ustalıkla yansıtmayı başarıyor çünkü Betil... Anlatısını suskunluklar, sessizlikler arasına yerleştirdiği anlamsal ağlarla örüntüleyen yazar, her örnek bunu desteklemese de arındırıya, seyreltiye dayalı halde, duyarlık kapısı açık, duru, düzeyli bu ilk öyküler demetinde, anlattıkları ötesine geçerek kurmayı başardığı artalan katmanlarıyla dikkati çekiyor. Keşke, arada okura güvensizliğini ele veren anlaşım kolaycılığı yansıtmasaydı. Ne ki yansıtılan işlenmiş içlilik, yine de yakıcı olmasını sağlıyor öykülerin. Başlıktaki “kısa karanlık”, bu dokunuş anını vurguluyor bir bakıma. Meral Kutluğ İlsever’in ilk öykü kitabı Yaşlı Cadının Mutfağından (Baygenç Ajans, Güncel Sanat Dergisi, 2015), olay, kişi geçirgenliği, izlek eşikleriyle örgülenmiş, bir yanıyla bağlamlı kadın öyküleri toplamı olarak alınabilir. Kadının çok geniş, farklı evrenlere yayılmış çeşitli karakterler aracılığıyla öykülere buyur edilmesi bir dinamizm yüklüyor elbette öykülere... Ancak kadın karakterlerin, varlık olarak kendilerini aile yapısı içinde görmegösterme eğilimi kurumsal olarak “aile” kavramını öne çıkaran bir yaklaşımın da önünü açıyor denebilir. Bunlar belirli bir duyarlık yansıtırken düz değişmeceli yapısıyla hikâye etmeye dönüşünce anlatı, bir boğulma tehlikesi yaşıyor neredeyse. Keşke yakaladığı yaratı cı hatta şaşırtıcı öykü uçlarını heba etmemeyi başarabilseydi Meral Kutluğ İlsever. Yine de içten, sıcak öyküler... Esneyen Adam (YKY, 2013), Feryal Tilmaç’ın üçüncü öykü kitabı. İlk ikisini okumuş değilim. Bunda yazarın iki tutumu dikkatimi çekti. İlkin kendine özgü pek çok söyleyiş özellikleri var yazarın. Henüz özgün bir öykü dili değil bu ama süreç içinde böyle bir dile doğru gitmek istediği sezilebiliyor yazarın. İkincisi, müthiş bir kara anlatı yazarı olarak alınabilir andığım öykülerinde Tilmaç. Bu arada taşıdığı siyasal açılımla da dikkati çekiyor ayrıca öyküler. Kitaba ad veren “Esneyen Adam” öyküsü örneklenebilir bu bağlamda. “Hayat(ın) çağır(dığı)” (105) öyküler de denebilir bir açıdan bunlara ancak tam bu noktada buna dönük bir karşı bakışla farklılık da koyuyor anlatılar aynı zamanda. Çünkü bir isli cam uzatıveriyor yazar okuruna... Bu arada Yüksel Aksu okumuş mudur acaba “Esneyen Adam”ı diye sorasım geliyor... Neslihan Önderoğlu, Filler ve Balıklar (Notos, 2015) adlı üçüncü öykü kitabında öncekilerini aşarak alabildiğine yükseliş sergiliyor doğrusu. Gerçekten de kısa, vurucu tümcelerle, üstelik bir dizi eylem aktarımıyla girdiği öykülerinde, bunlardan sızdırılabilecek bir anlamsallığa ulaşarak insanı şaşırtan, kışkırtıcı bir artalan yaratmayı başarmakla yetinmiyor, adeta bir öykü türbini yerleştirerek yapılandırıyor anlatısını. Bu nedenle öyküler yalnız çekime yol açmıyor derin bir boğuntuyla da yüzleştiriyor okuru. FERYAL TİLMAÇ AYŞEGÜL KOCABIÇAK MERAL KUTLUĞ İLSEVER NESLİHAN ÖNDEROĞLU 18 24 Aralık 2015 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle