Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HARPER LEE’DEN “TESPİH AĞACININ GÖLGESİNDE” Bülbül hâlâ yaşıyor “Tespih Ağacının Gölgesinde”, bundan elli beş yıl önce yayımlanan “Bülbülü Öldürmek”in devamı olma özelliğini; önyargılar, haksızlıklar, çatışmalar ve sınıf algısı gibi kavramlar üzerinde, okuru tekrar düşünmeye çağırmasında buluyor. ERAY AK erayak@cumhuriyet.com.tr ÜYAP 34. İstanbul Kitap Fuarı zamanında okuma listemize giren pek çok kitaptan biri olan Tespih Ağacının Gölgesinde’nin arka kapağında şöyle bir ifade yer alıyor: “Son yılların en büyük edebiyat olayı.” Kitap arkalarında yazan ve genellikle gereğinden fazla abartılı çıkışların aksine bu ifadenin, oldukça yerinde bir saptama olduğunu, bunun yanında tartışılmaz bir gerçekliği ifade ettiğini söylemeliyim. Nedeni, Tespih Ağacı’nın Gölgesinde’nin; Harper Lee’nin, 1960’ta yayımlandığında ülkesi ABD’de büyük yankı uyandıran, akabinde Pulitzer’le ödüllendirilen, bir yıl sonra da Gregory Peck’in başrolünü oynadığı bir filmde beyazperdeye aktarıldığında Oscar alan romanı Bülbülü Öldürmek’in devam hikâyesi olması. Bir romanın devam hikâyesinin böylesi “büyük bir edebiyat olayına” dönüşmesinin nedeni ise Tespih Ağacının Gölgesinde’nin, ilk roman Bülbülü Öldürmek’ten tam elli beş yıl sonra gelmesi. Bülbülü Öldürmek, yayımlandığında satış rekorları kırdı, çok konuşuldu, birçok başarı elde etti ve daha düne kadar Harper Lee’nin ilk, aynı zamanda tek romanı olarak kaldı; kabul. Ancak gerçek başarısını ve biricikliğini pek çok insanın yaşamına girerek, pek çoğunun da yaşamını değiştirerek kazandı. Bülbülü Öldürmek, ilk yayımlanışının üzerinden elli beş yıl geçmiş olmasına karşın bugün hâlâ okunuyor ve insanların yaşamını değiştirmeye devam ediyor. Tespih Ağacının Gölgesinde, bir devam hikâyesi olarak tam da bu nedenle önem kazanıyor. Harper Lee bir anlamda, okurların yaşamlarında ayrıcalıklı bir yer edinmeye farklı bir pencereyle devam etmek istediğini söylüyor bu romanıyla. Bir diğer yönüyle de ardında, yarım kalmış bir dünya, bir hikâye bırakmak istemediğini vurguluyor. Bülbülü Öldürmek, insanoğlunun en büyük hastalıklarından biri olan ırkçılığı konu ediyordu kendine. Amerika’nın güneyi Alabama’da, Maycomb adındaki küçük bir kasabada yaşanan ve bir zencinin haksız yere suçlanmasıyla T gelişen olaylar, küçük kahramanımız Scout’un büyüyüşüyle birlikte ele alınıyordu. Romandaki gözümüzdü Scout Finch. Onun gözüyle sergileniyordu tüm önyargılar, haksızlıklar, çatışmalar ve sınıf algısı. Roman her ne kadar küçük bir Amerika kasabasında geçse de yansıttığı evrensel değerlerle tüm sınırları ortadan kaldırıyordu. Adalet ise Bülbülü Öldürmek’in merkezindeki en önemli konuydu. Romanın bir diğer önemli kahramanı olan ve küçük Scout’a adalet, dürüstlük gibi kavramları aşılayan babası Atticus Finch de bu bağlamda dünya edebiyatı tarihindeki yerini alıyordu. Bir küçük kasaba hayatının tüm ruhuyla can bulduğu roman, yarattığı gerçeklik algısıyla da dikkat çekmişti aynı zamanda ve Bülbülü Öldürmek’in en büyük başarılarından biri olarak kabul edildi bu durum. Çünkü anlatılanlar yakıcı bir sahiciliğin gölgesinde ilerliyordu. O güne kadar da hiç kimse dürüstlük ve adaleti, büyülü bir çocukluğun gözünden yazmamıştı. Sanıyorum Bülbülü Öldürmek’in en özel yanlarından birini de bu oluşturdu. Harper Lee, az bulunur bir sadelik içinde, küçük bir dünyadan insan manzaraları sunuyor. TAŞRA VE KENT İKİLEMİ Tespih Ağacının Gölgesinde, bir devam hikâyesi olma özelliğini de en çok hemen yukarıda saydığım kavramlar üzerine, okuru tekrar düşünmeye çağırmasında buluyor. Kahramanlarımız birkaç eksikle yine aynı ancak hikâye kaldığı yerden devam etmiyor. Harper Lee, zamanı yirmi yıldan fazla ileri götürerek küçük kız çocuğu Scout’u, bu kez yirmi altı yaşında genç bir kadın olarak karşımıza çıkarıyor. Üstelik taşranın o görülmez zincirlerini de kırmış biri olarak izliyoruz onu. New York gibi büyük bir eyalette geçirmiştir gençliğinin önemli bir kısmını kahramanımız ve yaşananlara artık bir taşralıdan çok bir kentli gözüyle bakıyor. Hikâyenin en önemli çatışma noktalarını da Jean Louise Finch’in, namı diğer Scout’un bu farklılaşan bakış açısı meydana getiriyor. Tespih Ağacının Gölgesinde dertlerini ise Scout’un ailesini ziyeret etmek için New York’tan çocukluğunun geçtiği kasaba AlabamaMaycomb’a dönmesiyle anlatmaya başlıyor. Umutlu bir yolculuktur bu Scout için çünkü aradan geçen yirmi yıl kendisinde büyük değişimlere yol açsa da hayalindeki kasabanın, düşlerinde yaşattığı imgelerin yerli yerinde olduğunu düşünüyordur. Ancak hikâye ilerledikçe o da, biz de göreceğiz ki hiçbir şey Scout’un bıraktığı gibi değildir. Üstelik doğduğu topraklara adım atar atmaz içine çekileceği, kökleri çok eskilere dayanan ve yazarın Bülbülü Öldürmek’te temellerini attığı bir ilişkinin içinde bulacaktır kendini Jean Louise. Bu ilişki aynı zamanda yaşlı ve tutucu halasıyla tartışmalarına da yol açacaktır çünkü aradan geçen yıllar, sınıf kavramına bakışını değiştirmemiştir halasının. Ancak burada Scout’un kentli ve özgür bir kadın olarak kendi kararını verme uğraşı, bunun yanında Harper Lee’nin konu üzerine yaptığı vurgu önemli bir çerçeve çiziyor bize. Bu bağlamda romanın sayfaları arasına sızan ve önemli sorunları kaşımak için yazarına epey malzeme veren taşra ve kent ikilemi de gündeme geliyor. Tespih Ağacının Gölgesinde için bir diğer yandan arka planında dönen sosyolojik kırılmaları da dikkate aldığımızda tarihleri içine alan bir roman diyebiliriz. Ancak bunu, ne bir olaya vurgu yapmak ne de bir olayı öne çıkarmak için kullanıyor yazar. Harper Lee’nin yapmak istediği, hemen yukarıda da bahsettiğim romanın gerçeklik katmanlarına biraz daha demir dökmek ve bu sosyolojik değişimlerin, insanları yani roman kahramanlarını nasıl değiştirdiğini gösterebilmek. O nedenle Tespih Ağacının Gölgesinde’nin, Bülbülü Öldürmek’le açılan insani halkaya bir yenisini daha eklediğini söyleyebiliriz rahatlıkla. İlk romanın fanatiklerini ve hatıralarında Bülbülü Öldürmek’i farklı bir şekilde yaşatanları Scout’un genç kadın halini görmek, başından geçenleri okumak nasıl hissettirecek merak ediyorum açıkçası. Ancak Harper Lee’nin az bulunur bir sadelik içinde, yine az bulunur küçüklükte bir dünyadan büyük bir insan manzarası sunduğunu söylebilirim rahatlıkla. Yani bülbül bir yerlerde hâlâ yaşatılıyor. n Tespih Ağacının Gölgesinde/ Harper Lee/ Çeviren: Püren Özgören/ Sel Yayıncılık/ 240 s. 4 19 Kasım 2015 KItap