03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ŞİRİN CEMGİL, SİNAN CEMGİL’İ ANLATIYOR ‘Ah benim acıdan hurdahaş olmuş kuşağım’ Şirin Cemgil’in günlükleri, cevap alamayacağını bildiği halde Sinan’a yazdığı mektupları, çeşitli çocukluk, eşdost yazışmaları ve yazmaya başladığı anıları oğlu Taylan Cemgil derleyip toparladı ve “Sinança” isimli kitap okurla buluştu. ğini bile bile. Vazgeçmeliyim, bunu da biliyorum.” SERAP ÇAKIR serapcakı[email protected] inança’sı 27 yaşında katledildiğinde, Şirin yalnızca onun eşi değildi; o dönemin önemli devrimci kadın önderlerinden birisiydi. Hukuk Fakültesi Fikir Kulübü’nün kurucuları arasında, FKF kütüphanesini oluşturanların başında geliyordu. Türkiye’de bulunduğu süre içerisinde devrimci mücadeleden vazgeçmedi, iki kez hapse girdi. Sürgün günlerinde ise aktif olarak sol grupların içinde yer aldı. Faşizme Karşı Birleşik Cephe’de yöneticilik yaptı. Bu yaralı, koca yürekli, mücadeleci kadın kocasından 38 yıl sonra, 2009’da bu dünyadan bitmeyen matemiyle göçüp gitti. S SİNAN CEMGİL’E NE OLDU? Sinan Cemgil, 68 kuşağının en önemli politik figürlerinden birisiydi. Hem öğrenci kitlesi hem de Türkiye solu üzerinde ciddi bir ağırlığı vardı. TİP’li olmasına karşın, kendisi gibi devrimci arkadaşlarıyla birlikte devlete karşı Kır Gerillası olarak mücadele etmeye karar verdi ve Nurhak Dağları’na gitti. Amaçları, yurttaşları arkalarına alarak büyüyüp gelişmiş bir halk hareketi ordusu yaratmaktı. Çıktıkları bu macerada, ne silahları doğru dürüst çalıştı ne de hedefledikleri gibi köylülerle arkadaş olabildiler. Biraz hayalperest, biraz romantik ama ülkesini seven bu gençlerin sonu ya kara toprak ya da hapishane oldu. On beşe yakın gerillayla Güvercinlik Mağarası’na vardıklarında tarih 17 Mart 1971’di; Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan’ın yakalandığı günün hemen ertesi. Mağara mağara gezerek Mayıs ayına kadar o bölgede dolandılar. Mayıs sonuna gelindiğinde şehir grubunun aktif oluşu, arkadaşlarının idamla yargılanması onları bir eylem planı içine sürükledi. Kürecik Amerikan Radar Üssü’nü basmaya karar verdiler. Sinan Cemgil komutasındaki gerilla birliği birbirinden ayrılarak tekrar birleşecekleri bir plan yaptılar ancak hesapları tutmadı. 31 Mayıs 1971 günü Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan düştükleri pusuda katledildi. İşte bu kıyımın ardından Sinan Cemgil’in İstanbul’da bıraktığı ailesi yasa büründü. İstanbullu eğitimli bir ailenin dört dil bilen, ODTÜ’de mühendislik okuyan iki oğlundan biriydi. Babası Adnan edebiyata büyük eserler kazandırmış bir çevirmen yazar, annesi Nazife ise aktif siyasetin içinde olan bir eğitimciydi. İkisi de TİP’liydi. Gelelim Şirin Cemgil cephesine. 1960’ların sonunda başlayan büyük bir aşkla evlenmişti ikili. 1969’da Sinan Cemgil’in Eskişehir’deki teyzesinin evinde bir nikâhla hayatlarını birleştirmişler, bir yıl içinde de oğulları Taylan’ı kucaklamışlardı. Şirin Cemgil’in Sinança’da aktardığı duyguları okuyunca yanında her kim olursa olsun kendini çok yalnız hissettiğini anlıyorsunuz. Her şeyi rahatlıkla konuşabildiği, saatlerce sohbet ettiği ve gözlerine bakmaya doyamadığı aşkını yitirince kendisini de yitirmiş bir kadın o. Kocasının insanlarda çağrıştırdığı ve temsil ettiği değerler nedeniyle güçlü durmaya, ayakta olmaya çalışan ama eve girip Sinan’ın sesini duyamayacağını anlayınca hıçkırıklara boğulan yarım bir yürek. Çalışma, biricik oğlu Taylan’ı büyütme ve bu devrimci mücadeleye kaldığı yerden devam etme zorunluluğu da cabası. Son nefesine kadar Sinan Cemgil’in mate “Sinança”da bir anlamda Şirin’in hissettikleriyle Türkiye’de yaşananlar birleşiyor. Şirin, Sinan ve Taylan Cemgil bir arada. Taylan Cemgil mini tutmuş, ama istesen de istemesen de “hayat devam ediyor” gerçekliğinde boğulmuş. Günce ve anlatıları bu doğrultuda sayfalar dolusu iç dökmeler içeriyor. Çarpıcı cümlelerinden birini Haziran 1971 tarihiyle yazmış: “Bak işte acıktım. Saat 22. Sen 20 gün önce öldün. Ama bak ben şimdi acıktım.” Aradan seneler geçiyor, dört sene, kış bitiyor, bahar yine geliyor ama sevdiğin adam gelmiyor ve insan o yokluk duygusuna bir türlü alışamıyor: 3 Haziran 1975. “Sinancığım seni istiyorum. Beş yıl olacak neredeyse. Çok yalnızım. Sinancığım, seni istiyorum ve ne zavallı bir istek bu. Gelmeyece MECBUREN SÜRGÜN ŞİRİN 12 Mart cuntasının karanlık eli, Şirin Cemgil’in de yakasını bırakmadı. Küçücük oğlu Taylan’ı babaanne ve dedesine emanet edip bir süre kaçak yaşadı ancak yakalandı ve hapse girdi. Çıktığında oğluyla birlikte ne yapacağı konusunda tereddütleri vardı. Bir süre ana ocağına Buldan’a döndü ancak orada da yapamadı ve İstanbul’a yerleşti. Avukatlık yaptı, tiyatro çalışmalarına katıldı, bu süreçte devrimci çalışmalardan da geri kalmadı. Sinan Cemgil’le olan bağlantısını anlayan pek çok iş yerinden hemen ertesi gününde kovuldu. 12 Mart sonrası, DevGenç Davasından hapse girdiğinde hem defterlerini hem de kocası ve çocuğunun fotoğraflarını yanına alıp teselli bulduğunu söylüyor Sinança’da. Ama 12 Eylül 1980 darbesiyle hapse girdiğinde acımadan yakacaklarını sezdiği için bir tek fotoğrafı bile üstüne almadığını aktarıyor. Darbenin daha kinci, daha acımasız ve tecrübeli oluşunu hissettiriyor okuyucuya. Çok ağır işkencelerden geçiyor ama konuşmuyor. İkinci hapis günlerinin ardından özgürlüğe kavuştuğunda ise oğlu Taylan’ın söylediğine göre işkenceden saçları bembeyaz olarak çıkıyor hapishaneden. Kitaptaki aktarımlardan birinde “ah benim acıdan hurdahaş olmuş kuşağım” diyor Şirin Cemgil. Bir kuşağın üzerinden geçen acımasız bir silindir gibiymiş o karanlık günler; okuduğumuz her bir hikâye buna varıyor. Şirin Cemgil’in o kadar acı ve işkenceden sonra ülkeden ayrılmaktan başka seçeneği olmadığını anlamak kolay. Zor olan kısmı biricik evladından ne kadar süreyle ayrılıyor olacağıydı sanırım. Nisan 1981’de Sirkeci’den kalkan bir trenle yola koyuluyor ve İsviçre’ye mülteci olarak yerleşiyor. Vatanından sürgün, evladından ayrı, sevdiklerinden uzak yapayalnız bir kadın! Üstelik Avrupa’da da günleri kolay geçmiyor. Alışamıyor bir türlü, işsizlik, parasızlık cabası. 2 Mayıs 2004’te Duisburg’da şu notu düşüyor bilgisayarına: “Siyasi sürgünlük yalnızca bir gurbete düşme değil. Herkesten, her şeyden sökülüp alınma, zorla koparılma.” Tekrar oğlunu görmesi için aradan üç buçuk yıl geçmesi gerekiyor, vatanına dönmesi içinse on dokuz koca sene. Turist olarak. Sinança’da, 68 kuşağının politik pek çok figürünü Şirin Cemgil’in gözünden okuyoruz. Aziz Nesin, Kemal Tahir, Mahir Çayan, CanGüler Yücel, Uğur Mumcu, Behice Boran, M. Ali Aybar, Yüksel Kıvılcım, Necmiye Alpay, Ataol Behramoğlu gibi isimlerle tanışıklığının ya da bağlantısının ne şekilde olduğunu ayrıntılarıyla anlatıyor... Sinança, yakın tarih okumalarının en samimilerinden biri. İki sevdalının en azından şimdileyin koyun koyuna yatıyor olması da belki bir okur tesellisi. n Sinança/ Şirin Cemgil/ Yayına Hazırlayan: Taylan Cemgil/ Ayrıntı Yayınları/ 570 s. KItap 19 Kasım 2015 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle