03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

UMBERTO ECO’DAN “EFSANEVİ YERLERİN TARİHİ” Bilinmeyenin coğrafyası YANKI ENKİ [email protected] “Efsanevi Yerlerin Tarihi”, ansiklopedik bir içeriği olmasına rağmen rahat okunan bir eser; Eco’nun benzer yapıdaki kitapları “Çirkinliğin Tarihi” ya da “Güzelliğin Tarihi” gibi her daim kullanılacak bir başvuru kaynağı. co, Düşman Yaratmak adlı derleme kitabında yer alan “Adalar Neden Asla Bulunamaz?” başlıklı kısa yazısında, hayali adalardan bahsediyor ve bazı eserlerin “bilinmeyenin veya en azından az bilinenin coğrafyasını” sunduklarını söylüyordu. Efsanevi Yerlerin Tarihi’nde de yer yer bu yazıdaki anekdotları, kaynakları ve hatta yer yer aynı paragrafları kullanıyor. Her iki metinde de alıntıladığına göre, Eco’nun belli ki en çok etkilendiği eserlerden biri, Guido Gozzano’nun En Güzel Ada! adlı şiiri: “Ama hepsinden güzeli, Bulunmayan Ada. Kral yelken açmış masallar diyarına. Ama yokmuş ada…” dizeleriyle bir umudun ve aynı zamanda bir kaybın da trajedisini anlatan bu hayali ada, hem vardır hem de yoktur; hep yakındadır ama asla ulaşılamamaktadır. Sadece hayal edildiğinde gerçeğe dönüşür; bir serap gibidir. Bu yüzden Eco, asıl büyüleyici olanın kaybolmak olduğunu anlatıp, “adayı hemen bulanlara ise eyvahlar olsun,” diyordu o yazısında. E Bilinmeyenin coğrafyası üzerine en çok haritayı bulabileceğimiz bilimkurgu ve fantastik edebiyat gibi türler, kaybolmuş ya da asla ulaşılamamış, bazen de terk edilmiş ve hiç geri dönülememiş adalarla doludur. Gozzano’nun da bahsettiği o masallar diyarı, bazen denizcilerin pusula niyetine kullandıkları yıldızlar aracılığıyla bilimkurguya, bazen de “kara göründü” nidalarıyla fantastik kurguya malzeme olmuş ve böylece insanın kendi içindeki yolculuk da kitapların sayfalarına yansımıştır. Gelgelelim, Umberto Eco’nun “bilinmeyenin coğrafyası” dediği şey, Efsanevi Yerlerin Tarihi’nde çeşitli örneklerle gösterildiği gibi, sadece kurgunun değil, gerçekliğin de alanına girmiş, efsaneler ile gerçekler yer değiştirmeye başlamıştır. BATI DÜNYASI Bu kitabın ilk çağrıştırdığı eser, A. Manguel ve G. Guadalupi’nin hazırladığı Hayali Yerler Sözlüğü olsa gerek. Ne var ki Eco, “Bu kitabın konusu, efsanevi topraklar ve efsanevi yerlerdir,” diye başladığı önsözünde bizi hemen uyarıyor ve o “dört dörtlük” eserin ismini anıp hakkını veriyor, ama “biz burada ‘uydurulmuş’ yerleri ele almayacağız,” diyor. Eco bu noktada, daha kitabın ilk satırlarında keskin bir ayrım yapma niyetini ortaya koyuyor, fakat bölümler ilerledikçe görüyoruz ki bu ayrımı yapmak o kadar da kolay değil. Geçmişte yazılanlar, inanılanlar, gerçeğe dönüşenler ve kâğıt üstünde kalanlara baktığımızda, kurgu ve gerçek arasındaki ilişkinin Eco’nun niyetini bozduğunu gösteriyor, zaten yazar da yeri geldiğinde bu iddiasını yutkunup, deyim yerindeyse, tövbe ediyor. Kemal Atakay’ın Türkçeye çevirdiği Efsanevi Yerlerin Tarihi, ansiklopedik bir içeriği olmasına rağmen rahat okunan bir eser; Eco’nun benzer yapıdaki kitapları Çirkinliğin Tarihi ya da Güzelliğin Tarihi gibi her daim kullanılacak bir başvuru kaynağı. Görsel zenginliği ve kaynakçası bir yana, kitabın en önemli özelliklerinden biri de, her bölümün sonunda konuyla ilgili seçme eserlerden alıntılara yer verilmiş olması. Eco bu bölümler sayesinde ilgili okurlarını kaynağın kendisine yönelterek, aynı temalar üzerine çeşitli yüzyıllarda yazılmış eserlerden hareketle efsane ve gerçek arasındaki ilişkinin genel çerçevesini çizmemize yardımcı oluyor. Atlantis, Lemurya, Alamut, Ütopya adaları, Eldorado, Hiperborea, Homeros’un toprakları gibi birçok hayali veya gizemli coğrafyanın öyküsünü anlatıyor Eco, ama onun buradaki amacı, normal şartlarda hepsi ayrı birer kitap konusu olan bu yerlerin tarihini, efsane ve gerçeklik ilişkisi bağlamında ele almak. Böylece, geçmişten günümüze merak nesnesi olan coğrafyaları tek bir ciltte toplayarak aralarındaki paralellikleri de sergileyen Eco, bunun da ötesinde, hayal etmekten asla kendini alamamış, bilinmeyenle alışverişini asla kesmemiş olan insanlığın kısa öyküsünü anlatmış oluyor. Diğer yandan, belki de beklenileceği üzere, ağırlıklı olarak Hıristiyan kültürü ve Batı dünyası anlatıları üzerinden giden bir öykü bu. Yine de Eco, insanlığın mekânı ve zamanı aşan ortaklıkları olabileceğini, Doğu ve Batı’nın, Antikçağ, Ortaçağ ve modern zamanların yolculuklarının hep aynı yönde olduğunu, az önce sözünü ettiğimiz o Bulunmayan Ada’nın her zaman her yerde varlığını koruduğunu, insanlığın arayışının bitmek tükenmek bilmediğini her fırsatta hatırlatıyor. Johann Heinrich Wüest, Rhone Buzul yak. 1795, Sanat Evi (solda). Aşk Bahçesi ya da Gençlik Çeşmeli Bahçe, De Sphaera’dan, 15. yüzyıl, Ms. Lat. 209 DX2 14, c. 10R, Modena, Biblioteca Estense (ortada) Atlantis’teki Gizem Tapınağı’nın ideal tasviri: Manly P. Hall, Bütün Çağların Gizli Öğretileri, 1928 (sağda). EDEBİYAT GÖNDERMELERİ Kitabın bazı bölümleri, edebiyat göndermeleri açısından ön plana çıkıyor. Bu bölümler, Eco’nun kitabın başında sakınacağını iddia ettiği o kurgu ve gerçek arasındaki mesafeyi tartışmamız için önem taşıyor. Bu bölümlerden >> 14 19 Kasım 2015 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle